1. YAZARLAR

  2. Mensur Akgün

  3. Ukrayna pişman, Avrupa şaşkın…
Mensur Akgün

Mensur Akgün

Ukrayna pişman, Avrupa şaşkın…

A+A-

Ukrayna 1994 yılında güvenliğine verilen garantiler karşılığında nükleer silahlarından vazgeçtiğine pişman. Geçtiğimiz günlerde büyük bir Ukrayna bankasının hissedarı Oleg Horovpsky -Foreign Policy’de yazıldığına göre- 500 bin dolar toplayıp nükleer silah satın almak istediğini bile ilan etmiş. Neyse ki sonradan paraları dron almaya harcamış.

Horovpsky karaborsadan ya da başka bir yerden bomba bulsaydı Ukrayna’nın işine yarar mıydı, yoksa savaşın tırmanıp Ukrayna’nın ve Avrupa’nın büyük bir kısmının radyoaktif cehennem olmasına mı yol açardı bilmek zor. Bildiğimiz nükleer silah ihtirasının Avrupa’da sadece Ukrayna’ya ait bir haslet olmadığı.

Trump Amerikası Avrupaya karşı olan yükümlüklerini azaltacağını söylediğinden bu yana Polonya’dan Almanya’ya hemen her ülke nükleer caydırıcılığın geleceğini konuşuyor, bir şekilde nükleer silah sahibi olmaya ya da kurulacak olası sistemler üstünde kontrol kurmaya çalışıyor. Ama mükemmel formül de bir türlü bulunamıyor.

İlk bakışta en makulü İngiliz ve Fransız ortaklığı. Zaten ve resmen nükleer silah sahibi olan bu iki ülkenin Avrupa’nın geri kalanına kalkan olması teorik olarak mümkün. Fakat sadece teorik olarak. Çünkü caydırıcılığa yetecek ne teknik altyapıları var ne de doktrinleri.

Fransızların taktik nükleer silahları az, İngilizlerin caydırıcılığı da temelde Poseidon denizaltılarındaki kiralık Amerikan füzeleri tarafından sağlanıyor. Ayrıca Polonya, Almanya ve diğer pek çok ülkenin geleceklerini bu iki ülkedeki siyasi iradelerin vereceği kararlara endekslemesi zor.

İngilizlerin, Fransızların haysiyetine güvenseler bile Rusların onlar hakkında ne düşüneceklerini kestiremeyecekleri için kendi başlarının çaresine bakmanın yöntemlerini aramamaları imkansız. Bu da teker teker ülkeler için sağlayacağı olası güvenlik kadar Avrupa kıtasının güvensizliği, hatta bundan 80 yıl ve daha öncesine dönülmesi demek olabilir.

İdeal çözüm pek çoklarına göre AB çatısı altında bir nükleer güç oluşturulması. Fakat onun da ciddi sorunları mevcut. Survival’a yazan Alexander Bollfrass ortaklığın da kolay olmayacağını, mesela nükleer silahların yayılmasını önleyen NPT dahil bir çok hukuki sorumluluğun yanı sıra tetiğe ne zaman ve kimin basacağına ilişkin sorunlar çıkacağını vurgulamış.

Bollfrass’ın Avrupa’nın nükleer silahsız kalan kısmına önerisi caydırıcılığınızı konvansiyonel silahlarla sağlayın, dengeleri daha fazla bozmayın yönünde. Diğer yandan Almanya, İtalya, İsveç ve Hollanda’nın istedikleri takdirde ama işbirliği içinde kolayca nükleerleşebileceklerinin de altını çizmiş.

Tahminler Trump Yönetiminin Avrupa’yı nükleer anlamda kendi kaderiyle baş başa bırakmayacağı, askerlerinin tamamını ve sayıları beş yüzü bulan nükleer bombalarını çekmeyeceği yönünde. Fakat tutumunun, Rusya ile her şeye karşın uzlaşmak ister tavrının tetiklenen tartışmanın sonlanması, Avrupa’nın nükleer caydırıcılık aramasını bitirmesi zor.

Cin artık şişeden çıktı. Bir yandan Rusya’nın Ukrayna işgali, diğer yandan Amerika’nın Çin’i önceleyen, Avrupa güvenliğini Avrupalılara bırakmayı öngören politikası nükleer tabuların yıkılmasını, konuşulmazların konuşulmasını tetikledi. Çok yakında deneme yanılmaların başlayacağını söylemek kehanet olmaz.

Türkiye’nin de kendini şimdiden farklı senaryolara göre hazırlamasında, günün birinde nükleer caydırıcılıktan mahrum kalabileceğini, teknik anlamdaki hazırlık ve altyapının caydırıcılığı sağlamayabileceğini hesaba katmasında, hepsinin ötesinde NPT’nin çökmesi halinde ne yapacağını düşünmesinde yarar olabilir…

Önceki ve Sonraki Yazılar