1. YAZARLAR

  2. Yusuf Ziya Cömert

  3. ‘Devletlü’ler miras bırakmasa ne olur?
Yusuf Ziya Cömert

Yusuf Ziya Cömert

‘Devletlü’ler miras bırakmasa ne olur?

A+A-

Çandarlı Osmanlı’nın kuruluş safhasında büyük hizmeti geçmiş büyük, kuvvetli bir aile. Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa Osmanlı askeri sisteminin kurucusu. Fethedilen bölgelerdeki Hristiyan ailelerin çocuklarını devşirme usulünü o getirmiş. Yeniçeriliği de o kurmuş.

2. Murat’ın veziri Çandarlı Halil Paşa ise 2. Murat tahttan feragat edip oğlu 2. Mehmet’i (Fatih) padişahlığa getirince Fatih’e de vezirlik etmiş. Bu sırada yeni bir haçlı seferi başlayınca 2. Murat’ı tahta geri döndürmüş.

Bu aynı zamanda Fatih’i tahttan indirmek anlamına geliyor.

2. Murat Varna’da haçlıları yeniyor ve Edirne’ye dönüyor. Sonra tekrar tahttan feragat ediyor ve 2. Mehmet tekrar padişah oluyor. Yeniçeriler isyan edince Çandarlı Halil 2. Murat’ı bir daha tahta çıkarıyor. 2. Murat 1451’de vefat ediyor ve nihayet Fatih Sultan Mehmet padişah oluyor.

Demek ki Çandarlı Halil Fatih’i iki defa tahttan indirmiş.

Bu büyük bir kuvvet.

Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettikten sonra Bizans’tan rüşvet aldığı için İstanbul’un fethine karşı çıktığı iddiasıyla Çandarlı Halil Paşa’yı idam ettiriyor ve malını müsadere ediyor. (Ailesi güçlü olduğu için müsadere edilen malları mirasçılarına geri veriliyor.)

Prof. Dr. Selvi Gül Akyılmaz’ı dinleyelim.

“Fatih devrine kadar vezir-i azamlar, vezirler ve diğer üst düzey devlet görevlileri soylu Müslüman-Türk aileler arasından seçilmiştir. Güçlü ailelere sahip olan bu devlet adamları bir taraftan padişahların geniş yetkilerini sınırlayan kontrol mekanizması görevini icra ederlerken öte yandan da hanedan ailesi içinde kimin tahta geçeceğini belirlemede büyük rol oynamışlardır. Fatih İstanbul’u fethettikten sonra bu olayın sağladığı büyük güçle iktidarını fiilen sınırlandıran Çandarlı Halil Paşa’yı ortadan kaldırmıştır.”

Demek ki sultanlar iktidarını sınırlandıran insanlardan, kurumlardan hoşlanmıyor.

Geçmişte hoşlanmıyorlardı.

Günümüzde de hoşlanmıyorlar.

Keyfe ma yeşa hükmetmek istiyorlar.

Akyılmaz devam ediyor:

“Bu olaydan itibaren vezir-i azamlar güçlü Türk ailelerinden değil kullar arasından seçilmiştir. Padişahın kulu olan devşirme kökenli devlet adamlarına bir yandan çok geniş yetkiler devredilirken öte yandan padişahın kölesi olarak kabul edildikleri için hâkim-i mutlak olan padişahın karşısında can ve mal güvenlikleri olmamıştır. Padişah kullarını herhangi bir direnme ve sorunla karşılaşmadan görevlerinden azledebilmiş, müsadere yoluyla tüm mal varlıklarına el koyabilmiş, yargılamadan idam edebilmiştir.”

“Üst düzey devlet adamları öldükten sonra terekeleri mirasçıları arasında paylaştırılmayarak doğrudan beytülmal adına el konmuştur. Eşleri ve çocukları şer’i bir kural olmamasına rağmen miras hakkından mahrum olmuşlardır.”

Diyelim, bir ‘kul’ rüşvet aldı, yetkisini kötüye kullanarak mal mülk edindi, zengin oldu.

Elbette haksız yetki kullanımı yargının takibine tabi. Ama diyelim nüfuzunu kullandı ve yargılanmaktan kurtulmayı başardı.

Sorun değil. Haksız elde ettiği serveti ölünce çoluğuna çocuğuna miras kalmıyor, devlet hazinesine kalıyor.

Muhtemelen bu sebeple bazı vezirler, paşalar vakıf kuruyorlar.

Vakfı kuran vakfa çoluğunu çocuğunu yönetici olarak atayabiliyor. Eğer sağlam bir vakıf senedi inşa edebilirse bu yöneticilik vasfı birkaç nesil devam edebiliyor.

Günümüzde de önemli mevkilerde bulunmuş siyasetçiler, devlet yetkilileri görev esnasında kazandıkları malı ve mülkü ister helal veya meşru yoldan kazanılmış olsun ister nüfuz kullanılarak kazanılmış olsun çocuklarına miras bırakabiliyorlar.

Buna rağmen çoluk çocuğunun istikbali için vakıf kuran siyasetçilerimiz eksik değil.

Yanlış anlaşılmasın, vakıf önemli bir müessese.

Büyük çoğunluğu hayır hasenat için, yoksullara, garip gurebaya yardım için, hayvanatı barındırmak, doyurmak gibi güzel maksatlar için kurulmuş.

Ama malım beytülmale kalmasın çoluğumun çocuğumun işine yarasın diye kurulan vakıflarımız da eksik değil.

Bugünkü vakıflarımız için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Bazısı hayır hasenat için, bazısı mal mülk için, menfaat için.

Osmanlı’daki gibi olsa, devlet yetkilileri, cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar, belediye başkanları, genel müdürler, müsteşarlar ve saireler miras bırakamasalar, görev sırasında temlik ettikleri varlıklar hazineye kalsa ne olurdu?

Yolsuzluklar azalır mıydı? Üzerinde düşünmeye değer.

Gerçi bu kabil-i tatbik değil, farz-ı muhal. Yani olmayacak bir şeyi varsayma.

Kul sistemi kalktı. Padişahlık da kalktı.

Ancak şunu göz ardı etmesek iyi olur.

Bazı şeyler kalksa bile insanlar kalkmamış gibi davranabiliyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar