Silahsızlanmayı alkışlıyoruz eğer demokrasi de gelecekse…
Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim’de başlattığı “PKK’nın silahsızlanması” hamlesinin ilk aşaması tamamlandı, Kandil fesih kongresini topladı. Ve kongre kararları da açıklandı. Örgütün bir bakıma geçmişiyle vedalaşma niteliği taşıyan kongrenin sonuç bildirgesinde pek çok konu gündeme taşınıyor ama PKK’nın çok somut talepleri var.
Yapılan açıklamada PKK açıkça demek istiyor ki:
“Biz Silahlı mücadeleyi sonlandırdık, kalıcı barış ve demokratik çözüm istiyoruz.”
“Kayyım uygulamasının sonlandırılmasını, terörden içeride olanların serbest bırakılmasını sağlayacak hukuki düzenlemelerin yapılmasını bekliyoruz.”
“Eşit vatandaşlık temelinde, dağda suça karışmayanlar dahil herkese özgürlük ortamının sağlanmasını talep ediyoruz.”
“Barış sürecinin sağlıklı yürüyebilmesi için Öcalan’a serbest çalışma ortamı sağlanmasını, özgür olmasını istiyoruz.”
Ayrıca sonuç bildirgesinde çok daha ilginç bir ayrıntı var, PKK kendisi açısından bugüne kadar geçen süreyi bir başarı hikayesi olarak sunuyor ve şimdi siyasi mücadeleye dönüşüm zamanının geldiğini söylüyor.
Bu yeni döneme hangi pencereden bakarsak bakalım, sonuç itibariyle PKK’nın silahsızlandırılması Türkiye açısından önemli bir kazanımdır. Şu saatten sonra, PKK’nın geriye dönüp terör kararı almasının önü kapanmıştır. PKK içinde memnuniyetsiz birtakım unsurlar terör üretmeye yönelebilirler ama bunların istikameti değiştirme gücü olmayacaktır.
Bırakılan silahlar ne olacak, Kandil baronları nereye gidecek gibi ayrıntılara takılmamak lazım. Bundan sonraki süreç, siyasetin bu meseleyi demokratik zeminde nasıl yürüteceği ile ilgilidir.
Hiç kuşkusuz kolay bir süreç olmayacak. Şimdi sırada, Devlet Bahçeli’nin “kurucu önderlik” olarak tanımladığı ve teşekkür ettiği Öcalan’ın İmralı’da serbest kalmasını sağlayacak olan ‘umut hakkı’ yasasının çıkarılması var.
Eğer süreç sağlıklı bir şekilde ilerlerse, muhtemelen DEM’in ve PKK’nın talep ettiği vatandaşlık tanımı, demokratik siyasetin önünün açılması ve eğitim konusunda bazı hukuki düzenlemeler, hatta bir anayasa değişikliği gündeme gelecektir.
Elbette bütün bunlar kolay atılması gereken adımlar değil. Ama PKK’nın silahsızlandırılmasının Türkiye açısından üreteceği en hayırlı sonuç, yıllardır bir türlü tartışıp konuşamadığımız temel problemlerin çözümü için demokratik bir zeminin oluşmasıdır.
Esas kıymetli olan da budur. Zira Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle birlikte sadece ‘hukukun üstünlüğü’, ‘kuvvetler ayrılığı’ gibi temel demokratik kriterleri kaybetmekle kalmadı, siyasetsizliğin egemen olduğu bir sürece evrildi.
Fiili anlamda ‘kuvvetler birliği’ esasına dayalı bu alaturka sistemde, artık Türkiye’nin hiçbir temel problemini tartışamıyoruz ve doğal olarak çözümü tartışma gündemine taşımak bile ‘terör’ üzerinden bir okumaya tabi tutulduğu için, ‘ihanet’ ya da ‘vatanseverlik’ parantezine alınarak barışın önü korku duvarlarıyla kesiliyordu.
İşte şimdi PKK’nın silahsızlandırılmasıyla birlikte önümüzde yeni bir fırsat penceresi açılıyor. Artık PKK yok, dolayısıyla şu saatten sonra kimsenin ‘terör’ bahanesinin arkasına sığınarak demokratikleşme adımlarını engelleme lüksü de kalmamış bulunuyor.
Evet iktidar, başta Öcalan’ın serbestlik kazanması ve diğer yasal düzenlemeler konusunda birtakım adımlar atacak. Ancak öyle anlaşılıyor ki AK Parti’nin, bu düzenlemelerin toplumsal hafızada nasıl siyasi sonuçlar üreteceği konusunda endişeleri var.
Nitekim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan milletvekilleriyle yaptığı kahvaltılı toplantıda, “Silah bırakmakla süreç sonlanmıyor. Bu konuyu dikkatli götürmenizi, vatandaşa iyi anlatmanızı istiyorum. Yeri gelecek Meclis’te atacağız bu adımları” şeklinde uyarılarda bulunduğu söyleniyor.
Geldiğimiz noktada iktidarın hala bazı çekincelerinin olduğu muhakkak. Görünen o ki iktidar PKK konusunda bazı iyileştirme adımları atacak. Ama PKK’nın talep ettiği kapsamlı demokratikleşme ve hukuki reform adımları atma konusunda pek istekli değil. Zira bu reformlar, PKK dışındakileri de kapsamak zorunda…
Ancak hemen belirtelim, demokratikleşme bir bütündür. Eğer bu ‘barışma’ adımları sadece PKK’lılarla sınırlı tutulup, kayyım atamaya, siyasetçiler, belediye başkanları, gazeteciler, gençler tutuklanmaya, hapse atılmaya devam edilirse, barış ve demokratikleşme fırsatı bir kez daha heba edilmiş olur.