Nobel Barış Ödülü kime verilecek?
Bir bakkal dükkanını bile tasfiye etmek dünyanın işi.
PKK’nın dünya kadar malı mülkü, adamı, menkulü, gayrı menkulü, ticarethanesi, silahı, ıvırı zıvırı var.
Aklı, fikri, ideolojisi, mazisi, acısı tatlısı var.
Soğuk savaş bittiğinde dünya sersemlemişti, hala kendisini toparlamış sayılmaz.
Değme entelektüellerin, ideologların affedersiniz şaftı kaydı.
PKK dünyanın en büyük terör örgütüydü.
(PKK’dan bahsederken -di’li geçmiş zaman kipi kullanmanın büyük mazhariyet olduğunu da araya sıkıştıralım.)
Örgütün “kurucu önder”i artık silahlı mücadeleye lüzum kalmadığını ilan etti. Bağımsız devlet, özerklik gibi hedefleri de ortadan kaldırdı.
Ve örgüt kendisini feshetti.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin fesih çağrısı, yapıldığı sırada ayakları yere basmayan, fantastik bir çağrı gibi görünüyordu.
PKK gerçekten, herkesin işiteceği bir şekilde kendini feshettiğini ilan edince çağrının ayakları yere bastı.
İnsanların ayakları yere bastı mı?
Bu biraz zaman alacak gibi.
Haklılar da: PKK 45 senedir hayatımızda. ‘Ben yokum’ der demez herkes bir anda intibak edemeyebilir.
PKK’nın fesih kararında Lozan’a 1921 ve 1924 anayasalarına yapılan atıflar fesih kararının tamamen şartsız şurtsuz olmadığını düşündürüyor.
‘Tahtında müstetir’ diye bir tabir var.
Taht, Arapçada ‘alt’ anlamına geliyor. Müstetir de setredilmiş, örtülmüş demek.
Cümlede açıkça belirtilmeyen ama fiilin örtülü bir şekilde işaret ettiği zamire ‘tahtında müstetir’ deniliyor.
PKK’nın fesih açıklamasının tahtında müstetir olan unsurlar açığa çıktıkça insanların ayakları da yere basar zannediyorum.
Ama tek başına fesih kararı, hepimizin ayaklarının yerden kesilmesine değecek kadar önemli.
Henüz bilmiyoruz, bu kadar teferruatlı bir örgüt kendi mevcudiyetine nasıl nihayet verecek.
Belli ki açıklamayla iş bitmiyor.
Silahlar nasıl, kime ve nereye teslim edilecek?
12 Eylül darbesinden sonra halka silahı olanların silahlarını yetkili makamlara teslim edin çağrısı yapılmıştı.
Köylü, kasabalı, birçok insan silahını devlete teslim etti.
Birçokları da silahın iyisini evinde saklamaya devam etti ama vazife üzerimden sakıt olsun diye uyduruk bir tabanca bulup yetkililere verdi.
Bu defa durum 12 Eylül’dekinden çok daha nazik.
Efsane miydi bilmiyorum, ABD’nin bilhassa Suriye’de PKK’ya binlerce TIR dolusu silah ve mühimmat yardımında bulunduğu söyleniyordu.
Şimdi o silahlar dağ başlarında, ücra mağaralarda, kuş uçmaz kervan geçmez müstahkem mevkilerde.
Nasıl bir organizasyonla toplanıp teslim edilecek?
Lojistiğini kim yapacak? İhaleyle mi taşınacak? Kim taşıyacak, kim teslim edecek, kim zabıt tutacak? Hak edişleri kim ödeyecek?
Örgütün Avrupa’da, Irak’ta, Suriye’de, İran’da, Rusya’da uzantıları var.
Fesih kararının ardından hepsi birden paydos edip dükkânı kapatacaklar mı?
Örgütün yöneticileri nereye gidecek? Hepsi affedilip Türkiye içinde siyasete mi başlayacak yoksa bazı Ortadoğu ve Avrupa ülkelerinde emeklilik hayatı mı yaşayacak?
PKK’nın kurucu lideri Öcalan DEM’in başına mı geçecek?
Yoksa ‘bir bilen’ olarak Kürt siyasetini arka plandan mı yönetecek?
Böyle soruları sorarken bile ağzınızda iğreti durduğunu fark ediyorsunuz ama var böyle karışık, cevabını ancak uygulamada öğrenebileceğimiz sorular.
Ama şunu hemen teslim edebiliriz:
Büyük, bütün dünyada yankı uyandıracak bir hadiseyle karşı karşıyayız.
Malum, İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi her yıl çeşitli dallarda ödüller veriyor.
Bu ödüllerden birisi de barış ödülü.
Eğer dünyada barışa hizmet edenlere ödül veriliyorsa, PKK’nın silah bırakması da ödülü hak eder.
Hak eder de bize verirler mi vermezler mi?
Diyelim verdiler. Şöyle bir soru ortaya atmamızda sakınca var mı?
Kime verecekler?
Süreci başlatan ve takibini hiçbir şekilde ihmal etmeyen MHP lideri Bahçeli’ye mi?
İsveçliler önünü arkasını yani Türkiye’de nasıl karşılanacağını hesap etmeden ya Öcalan’ı da ödüle ortak ederlerse?
Cumhurbaşkanı Erdoğan da sürecin akışına müdahale etmedi ama sürecin yürümesine müsaade etti, yukarıdan destek verdi.
Ayrıntılara girdikçe işler karışıyor.
Ben niye düşünüyorum ki bunları? İsveçliler düşünsün.