Seçime ne kadar zaman ve ne kadar demokrasi kaldı?
Seçim ne zaman olacak? Erken mi olacak, olursa ne kadar erken olacak?’ soruları merak uyandırıyor ama hiç merak etmeyeceğimiz bir gerçek gün gibi ortada ve büyüyor: Seçime daha az demokrasiyle gideceğiz. Her geçen gün artarak muhalefeti hedef alan operasyonların söylediği budur.
Demokrasinin varlığı yokluğu veya miktarı da iktidara karşı muhalefetin hukuktan, özgürlükten ne kadar yararlandığıyla ölçülür. Terazi ortada… Varın ölçün demokrasinin miktarını.
Dönelim erken seçim meselesine.
Elbette Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeniden aday olabilmek için ya anayasa değişikliği ya da daha kestirme bir yol olan erken seçimi düşünecek. Buna ilişkin en erken tarihin ise 2027’nin ilk çeyreği olacağını varsayabiliriz. Tarih için temel kriter artık sadece ekonominin düzelmesi değil bundan daha ziyade İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun dava yoluyla gücünün kırılması ve dolayısıyla CHP’nin yerel seçimde kazandığı ve de halen devam ettirdiği üstünlüğün geriletilmesi olacak. 19 Mart sürecine kadar, erken seçim kararında en önemli kriter ekonominin yeniden toparlanması ve iktidarın bunun kullanarak seçim kampanyası yapacak olmasıydı. Ancak 19 Mart’ta ekonominin aldığı ağır darbeden sonra, hedef kaçınılmaz olarak “ekonominin yeniden popülizm yapacak kadar ayağa kalkması” seviyesine indi. Mevcut tabloda ekonomide krizden çıkış hedefi inandırıcı olmadığı için yeni yaklaşım bu olmak zorundadır da.
Yani Erdoğan dar gelirliyi, emekliyi, ücretliyi geçici de olsa -en azından bir sezonluk- iyi hissettirecek kadar kaynak elde ettiği anda ve aynı zamanda İmamoğlu’nun toplumdaki gücünü kırdığı bir eşikte erken seçime karar verecektir. İmamoğlu’nun gücü devam ettiği müddetçe ekonomi iyileşse bile bu seçim kazandıramayacağı için ikisi birden olmak zorunda.
Özetin özeti… Erken seçim kararı alabilmek için hem dar gelirli iyi hissetmeli ve hem de toplum nazarında İmamoğlu’nun prestiji sarsılmalı…
Bunlardan birisi veya her ikisi de 2027’ye kadar olmazsa, ne olacak? O zaman sonuna kadar bunların olmasını bekleyecek ama önceki gün yaptığı konuşmada sinyalini bir kez daha açıkça verdiği gibi adaylıktan asla geri dönmeyecek. Bu da bizi seçimini tarihi ne olursa olsun her gecen gün demokrasinin biraz daha eriyeceği gerçeğine götürüyor. Sadece götürmüyor, iktidarın siyaseti mucibince düpedüz mecbur ediyor. Demokrasi arttıkça muhalefet aradan sızıyor ve iktidarın tezleri zayıflıyor. O yüzden “gereksiz yere” demokrasi artmamalı…
Denklem bu kadar basittir. Önceki dönemlerde zaten uygulanan ama bu kez muhalefet daha güçlü ve iddialı olduğu için dozu yükseltilen bir sürece girdik. Seçime kadar da devam edeceğiz.
Belediye operasyonlarının genişlemesi, muhalefetle dayanışan öğrenci-öğretmen, genç-yaşlı, kadın-erkek herkesin giderek daha önemsiz bahanelerle gözaltına alınması bundandır. İktidar elinin ağır olduğunu göstermediği tek bir anı yahut vakayı zaaf olarak görüyor.
Bu oyunda Cumhurbaşkanı elbette tek karar verici değil. Kendi işine yaradığına inandığı kararları rahatça ve hiçbir kuralara bağlı olmaksızın alabilme imtiyazına sahip olsa da karşısında bu kez öncekinden daha dinamik, politik taktik ve stratejilere yatkın bir CHP var. Nitekim İmamoğlu’nun hapse atılmasının iktidarın aleyhine siyasi sonuçlar üretmesi bu yeni durumun ifadesidir. Dolayısıyla Erdoğan siyasi rakibi İmamoğlu’nun üzerine karşı bildiği tek yöntemle en sert şekilde gitmeye devam edecek ama bu kez maç tek kale oynanmayacak. Şunu da not edelim; Özel-İmamoğlu ikilisinin karşı hamle gücü şu anda bile iktidarın beklentilerinin ötesine geçmiş bulunuyor. Not edelim, çünkü böylesi bir rekabete daha önce şahit olunmamıştı.
Evet seçim yaklaştıkça demokrasi azalacak ama bu, önceki seçimlerde olduğu gibi işlerin iktidar lehine gideceğinin garantisini içermiyor.