Rusya-Ukrayna görüşmelerinin ardından…
Olacak, olmayacak, olursa Vatikan’da olacak tartışmaları sürerken Rusya ve Ukrayna delegasyonları Pazartesi öğleden sonra bir kez daha İstanbul’da buluştu. Bu kez esir takası ve diğer insani sorunların çözümü yanı sıra Rusya’nın barış koşulları da masaya yatırıldı.
Foreign Policy yeni buluşma tarihinin belirlendiğini, Rusya’nın taleplerinin Ukrayna tarafından inceleneceğini yazıyor. Rus medyasına dayanarak da bu taleplerin Rusça’nın resmi dillerden biri olarak tanınmasından Rusya’nın işgal edemediği bölgelerden askerlerini çekmesine kadar pek çok şey içeriyor.
Dendiğine göre bunların arasında Ukrayna’da yabancı asker bulundurulmaması ve olağanüstü halin kalkıp seçime gitmesi de yer alıyor. Muhtemelen NATO üyeliğinden resmen vazgeçmesi de isteniyor. Talepler maksimalist olsa da görünen o ki pazarlığın kapısı aralanıyor.
Bunda Trump’ın pozisyon almasından Türkiye’nin arabuluculuk, kolaylaştırıcılık çabalarına pek çok faktörün rol oynadığına şüphe yok. Ukrayna’nın Rusya’nın içlerine sızarak dronelerle hava üslerine karşı gerçekleştirdiği hafta sonundaki kapsamlı saldırının da rolü inkar edilemez.
Savaş artık iki taraf için de maliyetli hale geldi. Uzatılmadan ve gelecek hakkında çok büyük beklentiler olmadan bir şekilde bitirilmesi şart. Buna taraflar kadar üçüncü taraflar da karar vermek, Avrupa’nın istikrarını ve dengelerini korumak için anlayışlarını, soruna bakışlarını değiştirmek zorunda.
Her şeyden önce savaşın sürmesinin Rusya’yı yıpratacağı varsayımı terk edilmeli. Savaşın tırmanma ve nükleerleşme riski dikkate alınmalı. Ukrayna’nın Afganistan, Rusya’nın da Sovyetler Birliği olmadığı, Sovyetleri’n çöküşünü Afganistan müdahalesinin tetiklediği mantığının bir nazariye olduğu görülmeli.
İkincisi, Rusya’nın zaten yeterince yıprandığı ve sanıldığı kadar güçlü olmadığı da kabul edilmeli. Eski Ukrayna Dışişleri Bakanı Duleba’nın Foreign Affairs’e farklı bir amaçla yazdığı gibi tüm çabalarına karşı işgal etmeyi hedeflediği bölgelerde kayda değer bir ilerleme kaydedememesi bunun en büyük kanıtı.
Duleba her ne kadar Finlandiya ve Norveç sınırına asker yığdı dese de bu ülkelerden herhangi birine karşı yapacağı saldırının kendisi açısından askeri intihar olacağını Rusya’nın, Rusya liderliğinin görmemesi imkansız. NATO üyelikleri dışında dahi bu ülkelerin yeterli caydırıcı gücü mevcut.
Üçüncüsü, İngiltere’nin başını çektiği aralarında Polonya’nın ve şimdi Almanya’nın da olduğu ülkelerin Rusya’nın uzlaşmazlığı üstünden ve/veya savaşı derinleştirip Rusya’yı saldırganlaştırıp Trump Amerika’sını istemediği bir şeyi yapmaya zorlayabileceklerini varsaymaları da gerçekçi değil.
Amerika, Avrupa tarafından kullanılmak yerine Avrupa’yı kullanmak istiyor. Kendi çıkar ve beklentilerini belirleyip bunları belli başlı oyunculara empoze ediyor. Onların oynayabileceği oyunların sınırlarını çiziyor. Putin’i çok sevdiği için değil onunla “iş yapabileceği”, yeni bir jeopolitik anlayış geliştirebileceği için Rusya ile barışmak istiyor.
Son olarak bu savaşın sürmesi çoğu farkında olmasa, İngiltere umursamasa da Avrupa ahenginin akordunun bozulmasına, bazı ülkelerin ve siyasi açıdan yükselişe geçen grupların farklı sesler çıkartmasına, Avrupa’nın kendi güvenliğini sağlamak yolunda ilerlemesine engel oluyor. Polonya’daki cumhurbaşkanlığı seçimi bunun en son örneği.
Diğer yandan Avrupa şahinlerinin, kategorik Rusya karşıtlarının yaptıklarının istemeseler dahi barışa katkıda bulunmadığını söylemek de zor. Niyetinde Rusya da hiç melek sayılmaz. Birilerinin ona karşı çıkması, genişleme ihtiraslarını dengelemesi, onu bir şekilde yıpratmaya çalışması şart.
Yeter ki nerede durulacağı bilinsin, bu savaşın sürmesinin kimseye yarar sağlamadığı anlaşılsın, savaş sonrası için hem Ukrayna’nın güvenliği, hem de Rusya’nın siyasi anlamda meşru çıkarları güvence altına alınsın. Rusya’yı Avrupa güvenlik mimarisi içine oturtacak mekanizmalar kurulsun.
Fakat kimse de hayale kapılmasın. Dünya bilinen tarihi boyunca yüzbinlerce savaş ve ona yakın da barış gördü. Hiç biri uzun ömürlü olmadı. Barış dengelerle korundu, dengeler bozulduğunda savaşlar çıktı, müdahaleler yaşandı. İnsanlar bir şeyler adına mobilize edilip birbirlerini öldürmeye teşvik edildi.
Temel anlayışımız, uluslararası sistemin yapısı, hatta belki de insanın doğası değişmediği sürece belli ki bu böyle devam edecek. Gücü gücü yetene istediğini dayatmaya, istemediğini de yapmamasını sağlamaya çalışacak. Genelde gücün görünmez boyutları seferber edilirken bazen de savaşlar çıkacak…