Kurbanın anlamı, kurban kesmenin hükmü
Peygamberimizin deyimiyle bayramın gölgesine girdik. Okurlarımın kurban bayramını tebrik ediyorum. Âlem-i İslâm’ın ağır sorunlar yaşadığı bir dönemden geçiyoruz. Müslüman toplumlar, kendilerinin bilinçli gayretleri ve Yüce Rabbimizin inayetiyle huzur ve esenlik dolu bayramları da yaşarlar inşaallah.
***
Kurban Arapça bir kelimedir; “yakınlaşma” demektir. Kulun Allah’a yakınlaşmasına vesile olması ümidiyle hayvan kesmesine ve kesilen hayvana kurban denmiştir; Arapça’ya İbranice’den geçmiştir. Arapça kaynaklarda terim olarak kesilen kurbana udhiyye veya aynı anlamda dahiyye denir.
En iptidaisinden en gelişmişine kadar hemen bütün dinlerde Tanrı’ya veya doğaüstü güçlere kurban sunma (takdime) uygulaması vardır. Eski Ahid’de kurban için “yaklaştıran” anlamında gorban, “kutsal kan dökme” anlamında zebah (Arapça’da “zebh”) gibi kelimeler geçer. Yahudilik’te farklı zamanlarda ve değişik vesilelerle kurban kesilir. Ayrıca yiyecek ve içecek takdimesi şeklinde uygulamalar da vardır.
Aslında Yahudilik’ten doğan Hıristiyanlık inancına göre İsa, insanlığın kurtuluşu için haça gerilerek kendini kurban etmiştir. Hıristiyanlar bu olayın Tevrat’taki kurban sistemine son verdiğine inanırlar.
Câhiliye Arapları da belli zamanlarda ve önemli olaylar vesilesiyle putlarına hayvan kurban ederlerdi. Kurbanların kanını putların üzerine sürer, etini de yırtıcı hayvanlara bırakırlardı.
İslâm’daki kurban uygulamasının eski dinlerdekilerden önemli farkları var: a) Allah’tan başkasına kurban takdimi kesinlikle yasaklanmıştır; b) Hayvan kesimi dışındaki bütün takdime uygulamalarına son verilmiştir; c) Kurban etinin yoksullara dağıtılmasıyla bu ibadete sosyal bir boyut getirilmiştir. Kur’an-ı Kerîm, zenginlerin mallarında yoksulların hakkının olduğunu bildirir (Zâriyât 51/19; Meâric 70/24-25). Bu ilke uyarınca müslümanlar, İslâmî örfe göre kurbanın etini üçe bölerek birini aile içinde tüketir, birini misafirlerine ikram eder, birini de kurban kesmeyenlere dağıtırlar.
Kurbanın etinden sahibi ve ailesi yiyebilir. Hatta dar gelirli ve kalabalık aileler kurban etinin tamamını zaman içinde kendileri tüketebilirler.
***
Kurbanın meşru (dinen uygun) bir ibadet olduğunda Müslümanların ittifakı var. Ancak dinî hükmü tartışmalıdır. Ülkemizde çoğunluğun mensup olduğu Hanefî mezhebine göre kurban kesmek vâcip (farza yakın bir zorunluluk), Şâfiîlere ve Şiî-Caferîlere göre sünnettir.
Hanefîler, Kur’an’da Hz. Peygamber’e hitaben, “Rabbin için namaz kıl, kurban kes” (Kevser 108/2) buyruğunun ümmetini de kapsadığı ve gereklilik bildirdiği görüşündedirler. Ayrıca Hz. Peygamber hali vakti yerinde olanların kurban kesmelerini istemiş, kendisi de hicretin 2. yılından (624) itibaren her yıl kurban kesmiştir. Bu ve benzeri delillerden hareket eden Hanefî fakihler, gerekli şartları taşıyanların kurban kesmelerini vâcip görürler.
Kurban kesmenin sünnet olduğunu savunanlar ise: a) Kur’an’da bu konuda açık bir emir bulunmadığını; b) Hz. Peygamber’in devamlı kesmiş olmasının, kurbanın sünnet olmasıyla da açıklanabileceğini; c) Sahâbe uygulamasının da kendi görüşlerini desteklediğini belirtirler.
Sonuçta, kurban bayramı gününde –borçları ve temel ihtiyaçları dışında- en az 85 gram altını ya da aynı değerde parası veya malı olan her Müslümanın kurban kesmesi vâcip veya sünnettir. Kurban malî bir ibadet olduğu için, bu imkâna sahip olmayanların kurban kesmeleri gerekmez. Ailenin ihtiyacı bulunan bir malı satmak, borçlanmak gibi yollarla para sağlayıp kurban kesmek tavsiye edilmemektedir.
Son olarak şu iki noktaya da dikkat çekmek isterim:
1. Günümüzde hayvan hakları, çevre ve hijyenle ilgili yeni duyarlılıklar gelişti. Esasen kurbana eziyet etmemek, sağlığa ve temizliğe özen göstermek, Peygamberimizin de tasiyesidir. Bu sebeple kurban kesenlerin, bu konuda ilgili kurumların belirlediği bütün kural ve talimatlara uymaları gerekir.
2. Ülkemizde bir yılda tükettiğimiz et miktarının, kurban etinin kabaca otuz katı olduğu belirtiliyor. Bunun da büyük kısmını hali vakti yerinde olanlar tüketiyor. Bu durumda, daha çok yoksullara ikram edilen kurbanın esastan tartışma konusu yapılması, hem dinî hem de insani bakımdan doğru değildir.
Eksikleri yanlışları konuşalım; ama dinî ve milli kültürümüzün değerlerini yıpratmadan…