1. YAZARLAR

  2. Altan Tan

  3. Rojava'da çözüm ne?
Altan Tan

Altan Tan

Rojava'da çözüm ne?

A+A-

Başlangıçta adı "Terörsüz Türkiye" olarak konulan, ancak sonrasında haklı eleştirilerle "Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi" olarak değiştirilen yeni çözüm süreci ciddi sıkıntılar içerisinde.

Başından itibaren bunun böyle olacağını biliyorduk.

Bir kesim, Türkiye'de şiddetin, terörün, çatışmanın bitirilmesini ve başta Kürt meselesi olmak üzere Türkiye'nin bütün meselelerinin demokrasi içerisinde, demokratik yollarla tartışılmasını isterken; belli bir kesim de bunu istemiyordu.

2013'teki çözüm sürecinde de böyle oldu.

Bizim gibiler var kuvvetiyle ellerinden geldiği kadar işin başarıya ulaşmasını isterken, hayır istemeyenler, şer odakları o işi berhava ettiler.

Bu sefer de aynı çevreler yine aynı rollerini oynamaya devam ediyorlar.

Nedir bu?
 


Bu işin birinci aşaması silahların susturulmasıdır.

PKK'nın silah bırakması, silahlarını gömmesi ya da yakması; silah bırakanların af denilmese de yeni düzenlemelerle toplumsal hayata kazandırılması, cezaevindekilerin serbest bırakılması ve şu an süren yargılamaların durmasıdır. Birinci hedef budur.

Ondan sonra oluşan bu ortam içerisinde Türkiye'nin demokratikleşmesi gerekir.

Başta Kürt meselesi olmak üzere, Alevi meselesi, hukuki düzenlemeler, ekonomik yolsuzluklar, hırsızlıklar, şeffaflaşma hatta ihale kanununa kadar ne kadar antidemokratik uygulama ve mevzuat varsa bunların değiştirilmesi gündeme gelecektir.

Bunlar olur mu, olmaz mı, ne zaman olur, hangi hızda olur, iktidarın gücü buna yeter mi, yetmez mi, böyle bir niyeti var mı, yok mu; bu sonraki meseledir.

Öncelikle silahlar susmadan, Türkiye normalleşmeden buraya gelmek zaten mümkün değildir.

Bizim gibiler bu işin hızla, en kısa zamanda gerçekleşmesi için çalışırken içerideki ve dışarıdaki malum çevreler de ellerinden geldiği kadar süreci bozmaya çalışıyor.

Buldukları her fırsatta ellerinden gelen melaneti sergiliyorlar.

Çözüm istemeyen çevreler sadece bir kesimde toplanmış değil.

Yani sadece ulusalcılar, eski Kemalistler veya dışarıda İsrail, ABD ya da Avrupa'daki bazı ülkeler değil.

Çözüm sürecini başlatan çevrelerin içinde de, daha açık söylemek gerekirse, AK Parti'nin ve diğer milliyetçi çevrelerin içerisinde de ciddi bir kesim, işin içinde gözükürken bozulması için, içten çürütülmesi için ellerinden geleni yapıyor.

Bugün bunları tek tek saymayacağım.

Günü gelirse belki isim vererek belirteceğim.

Hem hükümet çevresinde hem de Kürt siyasetinin içerisindeki bu çevreleri deşifre edeceğim.

Ama bugün değil. Çünkü meşhur bir laf var:

Üzüm yemek istiyoruz.

Yani, bağcıyı dövmek sonra.

Önce bir üzüm yensin, bağ bozumu yapılsın, mahsul toplansın.

Ondan sonra gerekirse o fitne fesat peşindeki sözde bağcıların dövülmesine sıra gelir.

Büyük sıkıntılar tabii sadece bu değil.

Şu an sürecin en hassas kırılma noktası Suriye, Kürtlerin tabiriyle Rojava; yani Suriye Kürtlerinin statüsüdür.

Şu an Türkiye'deki belli çevreler, hatta hükümetin en yetkili ağızları, "Suriye'de federasyon olmaz. Fırat'ın doğusunda federasyon olmaz. Otonomi de olmaz" diyor.

Peki, niye olmaz?

Fırat'ın doğusundaki, ABD'nin PKK'ya ve YPG'ye teslim ettiği bölgenin yüzde sekseni Arap.

Orada 3 vilayet var: Rakka, Deyrizor ve Haseke.

Rakka ve Deyr ez Zor'un nüfusunun yüzde doksanından fazlası Arap.

Haseke'de de nüfus yarı yarıya. Onun için burada bir etnik sınır çizmek ve bütün bölgeyi Kürtlerin yönetimine bırakmak mümkün değil. Bu tez demografik olarak doğrudur.


İkinci bir iddia ise "ordu içinde ordu olmaz."

Yani SDG'nin, PKK'nin bir ordusu olacak; Suriye rejiminin de Şam'da bir ordusu olacak, bir devletin içinde iki ordu olmaz.

Ayrıca, şu an SDG'nin, yani Mazlum Abdi'nin kontrol ettiği silahlı güçlerin en az yüzde yetmişi Araplardan oluşuyor.

Bu güçlerin yeni Suriye ordusu içinde eritilmesi gerekir.

Ayrı bir ordu olarak değil.

Bir kısmı terhis edilecek, bir kısmı yeniden düzenlenecek.


Evet, federasyon olmaz, otonomi olmaz, ordu içinde ordu olmaz, etnik sınırlar çizilemez.

Peki, o zaman Suriye Kürtlerinin statüsü ne olacak?

Hakları ne olacak?

Hakları şu:

Yeni bir anayasa yapılacak, demokratik bir Suriye kurulacak, kardeşlik içerisinde eşitlik ve birliktelik sağlanacak.

Bunun içinde ana dilde eğitim, şehir ve köy isimlerinin iadesi, yerel yönetimlerin halk tarafından seçilmesi gibi maddeler mutlaka yer almalı.

Şu an sürecin en kritik noktası budur.

Hem Türkiye içerisindeki bazı çevreler hem de dış güçler bu noktada çatışma çıkmasını istiyor.

Oysa böyle bir çatışma, Türkiye'nin büyümesi, Türk-Kürt-Arap ittifakının güçlenmesi önünde büyük bir engel olur.

Doğru çözüm, Suriye'de vilayet ya da eyalet sistemine geçilmesi, ana dilde eğitimin serbest bırakılması, seçimlerin özgür olması, valilerin ve belediye başkanlarının halk tarafından seçilmesi ve tüm yerel yetkilerin bu meclislere bırakılmasıdır.

Bu şekilde bir düzen kurulursa doğru çözüm bulunabilir.

En baştan yapılan hata, Suriye devletinin adının "Suriye Arap Cumhuriyeti" konmasıdır.

Oysa en doğru isim "Suriye Cumhuriyeti" olmalıydı.

Çünkü bu ülke sadece Araplardan ibaret değildir; Türkmenler, Kürtler, Ezidiler, Dürziler, Hristiyanlar ve daha birçok topluluk vardır.

Yeni anayasa bu çeşitliliği güvence altına almalıdır.

Bu işi bozmak isteyenlere de şunu söylemek gerekir:

Tarih de Allah da sizi affetmeyecek.

Şer peşinde koşmayın.

Türk-Kürt-Arap ittifakı ve diğer tüm halkları, dinleri, mezhepleri içine alan bir Ortadoğu ittifakı hepimizin yegâne kurtuluşudur.

Bunu basit çıkarlarınıza, iktidar hesaplarınıza kurban etmeyin.

Önceki ve Sonraki Yazılar