1. YAZARLAR

  2. Mesut Yeğen

  3. Ortadoğu 2.0’a Hazır mıyız?
Mesut Yeğen

Mesut Yeğen

Ortadoğu 2.0’a Hazır mıyız?

A+A-

“2.0” lafın gelişi. İngilizlerin/Amerikalıların Ortadoğu olarak takdis ettiği arazide I. Dünya Savaşı’nı takip eden 100 senede gerçekleşen jeopolitik kırılmanın, kurulan statükonun sayısı elbette birden çok. 1918’deki ilk büyük jeopolitik kırılmanın ardından (Fransa ve) İngiltere’nin hegemonyasında kurulan ilk statüko II. Dünya Savaşı’ndan, daha net olarak 1956 Süveyş Krizinden sonra yerini ABD-SSCB dengesine yaslanan yeni bir statükoya bıraktı. Bu ikinci jeopolitik kırılmanın tek sonucu ABD-SSCB dengesine yaslanan yeni bir statüko değildi. Arada Filistin topraklarında İsrail Devleti kurulmuş, başta Mısır’daki olmak üzere İngilizlerin desteklediği monarşiler yerlerini Arap milliyetçiliğine, Baas’a bırakmaya başlamıştı. SSCB etki alanını giderek genişletse de, ABD-SSCB rekabet ve dengesinin arka plandaki ana dinamik olduğu bu ikinci dönem SSCB’nin aniden stop ettiği 1989-1991 arasında yaşanan jeopolitik kırılmayla yerini yeni bir döneme bıraktı. 

ABD’nin dünyanın her yerinde serbestçe at oynatıp rejimlerden rejim beğendiği üçüncü döneme, bir taraftan SSCB’nin yokluğu ya da ABD’nin rakipsizliği, diğer taraftan da ABD işgallerinin, Baas’ın ve monarşilerin çürümesinin ve İran Devrimi’nin tetiklediği İslamcılıkların (İhvan, Selefilik ve Direniş Ekseni) yükselişi ve İran’ın vekilleri aracılığıyla bölgeye yerleşmesi damgasını vurdu. 2011’de Arap Baharıyla başlayan yeni jeopolitik kırılma, bir kırılmadan çok, 7 Kasım 2023 Hamas saldırısıyla ya da yol açtığı Suriye’deki rejim değişikliğiyle tamamlanan bir yırtılma şeklinde gerçekleşti. İhvan, Direniş Ekseni ve Selefiliklerin Baas’ı ve monarşileri devirmesi beklenen bu yeni jeopolitik yarılma, Libya’da Kaddafi’yi ve nihayet Suriye’de Baas’ı götürdü ama yanına İhvan’ı, Direniş Eksenini ve (Suriye’deki cılız ve değişmesi mukadder görünen kalıntısı bir tarafa) Selefiliği de katarak. Üçüncü kırılmanın sonucu bu kadarla da kalmadı. Baas ve İslamcılıklar çökerken İran ve Rusya bölgenin dışına atıldı. 

Özetle, “Ortadoğu 2.0” gerçekten lafın gelişi. Birinci Dünya Savaşı’ndan bugüne bölgede en az üç büyük jeopolitik kırılma gerçekleşti. Olur da Hamas’ın 7 Ekim 2023 saldırısı ya da Suriye’de rejim değişikliğiyle sonuçlanan üçüncü kırılmanın ardından bölgede yeni bir statüko kurulabilirse, I. Dünya Savaşı’ndan sonra Ortadoğu’da en azından dördüncü kez yeni bir dönem açılmış olacak. Kolaylık olsun diye Ortadoğu 2.0 denilebilecek yeni bir dönem.

Ortadoğu 2.0  

Nasıl açıldığını kısaca izah ettiğim yeni dönemi, Ortadoğu 2.0’ı, pozitif ve negatif terimlerle, olanlar ve olmayanlarla tanımlamak mümkün. Olmayanlarla başlayacak olursam, öncesinde olup da Ortadoğu 2.0’da “olmayanlar” çok. En başta İran ve Rusya. Nasıl kullanılacağı belirsiz de olsa Rusya’nın halen Suriye’de üsleri var ve İran en azından Irak siyasetinde halen etkili olmaya çalışıyor. Dolayısıyla İran ve Rusya bölgede sıfırlanmış değiller. Ama eski havalarında olmadıkları da açık. Hele de SSCB’nin Mısır, Suriye ve Irak üzerindeki nüfuzunu, Suriye rejiminin Arap Baharında ayakta kalmasını sağlayanın Rusya olduğunu, İran’ınsa bir dönem Tahran’la beraber Beyrut, Bağdat, Şam ve Sana’yı da yönetiyor olmakla böbürlendiğini… Hülasa, İran ve Rusya bölgede sıfırlanmadı ancak yakın vadede bölgenin akıbetini şekillendirecek kudrette değiller. 

Diğer bir olmayansa ideolojiler. Baas formuyla Arap milliyetçiliği İsrail karşısında aldığı yenilgiler sonrasında zaten çaptan düşmüştü ancak tarih sahnesine kesinkes veda etmesi Irak’ta Körfez Savaşıyla, Suriye’de de Arap Baharıyla oldu. İdeolojiler olmayınca bir diğer olmayan da haliyle kitlelerin mobilizasyonu. Ortadoğu’da yaşanan eziyetin, aşağılanmanın haddi hududu yok ama Baas ve İslamcılıkların çökmesinin ardından bu eziyet ve aşağılanmaya yapılabilecek itiraza şekil verebilecek ideolojiler, dolayısıyla kitle mobilizasyonu da yok. 

Bir de olanlar var. Eskisiyle yenisiyle olanlar. Aslına bakılırsa olanların hepsi eskiden de olanlar. Ancak daha önce olanların artık olmayışı, eskiden beri olanların bir kısmına “yeni” bir biçimde bölgede olma imkanı vermiş durumda. Böyle olanların başında elbette ABD var. Ortadoğu’dan “ha çekildik, ha çekiliyoruz” diye diye ABD bölgede daha önce erişemediği bir kudret ve nüfuza erişmiş durumda. Hem de meşhur tabirle askerinin postalını toprağa değdirmeden. Hasılı, Süveyş Kriziyle bölgenin ana oyun kurucusu haline gelen ABD halen bu konumunu koruyor. Hem de pekiştirerek. 

Olanların ikincisi tabii ki İsrail. 1948’den beri bölgede olup son yirmi senesini İran’ın “kuşatma” girişimini durdurmaya çalışmakla geçiren İsrail bölgenin yeni Ali kıran, baş keseni olmuş durumda. Mısır, Irak, Suriye, Lübnan şimdi de İran, hiçbiri İsrail’e tehdit oluşturabilir kudrette değil artık. Olanlardan bir diğeri de aralarındaki farklara rağmen Katar ve Körfez. İhvan’ın ve bir dönem palazlandırdıkları Selefiliğin etkisizleşmiş olmasının ve bölgenin çok ihtiyaç duyduğu yatırımların tek para kaynağı olmanın verdiği rahatlıkla Katar ve Körfez de bölgenin eski ama daha önce sahip olmadıkları imkanlarla donanmış yeni aktörlerinden. I. Dünya Savaşı’ndan beri buralarda olmalarından dolayı bölgenin her daim etkili aktörlerinden olan Fransa ve İngiltere bir tarafa bırakılacak olursa eski olup da yeni bir biçimde bölgede olan son aktör tabii ki Türkiye. Irak ve Suriye Kürtlerini tedip etmekte ve bölgede Batı’yı dengelemekte epey iş gören partnerleri İran ve Rusya’nın bölgeden çekilmiş olmasının yaratabileceği komplikasyonlardan tedirgin ve bölgede İsrail’in yükselişinden rahatsız olsa da, Türkiye de bölgede yeni bir biçimde var artık. Suriye ve Irak’ta oyun alanı genişlemiş, Batı’yla münasebetlerini de yeniden yoluna koymuş bir Türkiye söz konusu. 

Arap Baharıyla başlayıp, Hamas’ın 7 Ekim saldırısıyla ya da Suriye’de rejim değişikliğiyle tamamlanan jeopolitik yarılmanın yol açtığı bu olmayanlar ve olanlar tablosu bölgede yeni bir statükonun, Ortadoğu 2.0’ın önünü açmış durumda. Önü açılan statükonun parametreleri biraz kaba biçimde de olsa Tom Barack tarafından pek yanında duyuruldu bile. Barack’ın söylediklerinden anladığımız şu: Hazar’dan Akdeniz’e bölge, herkesin ABD tarafından uygun görülecek payına razı edileceği bir “barış havzası” olacak, İsrail’le Türkiye çatışmak bir tarafa işbirliği yapacak ve Suriye ABD yörüngesinde kalacak. Ortadoğu 2.0 bu, en azından potansiyel olarak, en azından niyet edildiği kısmıyla. Belli ki Ortadoğu’ya önümüzdeki senelerde genişletilmiş Abrams anlaşmaları hiza verecek.

Ortadoğu 2.0 statükosunun bir de yan sonuçları ya da “hediyeleri” var. İki hediye daha doğrusu: Filistin sorununun ve Kürt meselesinin işin içindeki herkesin şöyle ya da böyle kaldırabileceği bir şekilde hal yoluna sokulması. Türkiye’nin Kürtlerle “barışması”, Filistin Devleti’nin tanınması ve PKK’yle Hamas’ın tasfiyesi de yeni statükonun yan çıktıları ya da hediyeleri olacak belli ki.

Hazır mıyız?

Olan da var olmayan da. Herkes tarafından hemen kabul edilip sindirilir demek tabii ki mümkün değil, lakin İran ve Rusya’nın, Baas ve İslamcılıkların ve mobilize kalabalıkların olmadığı yeni durumda ‘kalanların’ Ortadoğu 2.0’a rıza göstermesi çok zor olacağa benzemiyor. Herkes, başta İsrail ve Türkiye, alabileceklerini maksimize etmeye çalışmaktan geri durmayacaktır. Ancak Ortadoğu 2.0 bölgede ‘ayakta kalan’ hemen herkesi bir biçimde ikna edebilir görünüyor. İran ve Rusya’nın, Baas ve İslamcılıkların kaybetmesiyle ortaya çıkan ‘ganimet’ kalan herkese yetebileceğinden, bölgesel aktörler Ortadoğu 2.0’a hazır görünüyor. 

Hazır mıyız sorusuna daha spesifik olarak Türkiye siyaseti zaviyesinden bakacak olursak, iktidar Ortadoğu 2.0’a hazır görünüyor. Nitekim bir senedir yürüyen ‘süreç’ bu hazır olma halinin bir parçası ya da tezahürü olsa gerek. Suriye’de elde edilen nüfuz, Batı’yla yeniden hizaya gelebilme şansının elde edilmiş olması ve Kürtlerle barışın (riskleri olsa da) yaratacağı ‘fırsatlar’ iktidarı Ortadoğu 2.0’a hazır kılmış ya da ikna etmiş görünüyor.

Ortadoğu 2.0’a Kürtler de hazır görünüyor. Daha gidecek çok yol var belli ki. Lakin Irak’ta KDP, Suriye’de SDG, Türkiye’de PKK ve DEM Türklerle Kürtlerin kardeşliği, bin senelik ortak tarih gibi ucu açık vaatlere de yaslansa da, Ortadoğu 2.0’ı değerlendirilmesi gereken, haddizatında denenmesi zorunlu bir fırsat olarak görüyor.

Hazır olup olmadığını bilmediğimiz muhalefet, başta da CHP. Ortadoğu 2.0’ın Batıyla hizalanma, Irak ve Suriye’de artan nüfuz ve Kürtlerle barış ve kardeşlik ‘çıktıları’ belli ki iktidarın önümüzdeki dönem dış politikasının ana kolonları olacak. “Eskisiyle yenisiyle Ortadoğu’yla ilgilenmiyorum, AB’ye tam üyeliğin peşindeyim” sadeliğinde bir siyasetle mukabele edemeyeceğine ya da “iktidarın yaptıklarını aynen tekrar ederim” diyemeyeceğine göre, CHP’nin Ortadoğu 2.0’a hazırlanması, Ortadoğu 2.0’a karşı bir CHP cevabı üretmesi gerekiyor. Sadece iktidara gelinirse hazırlıklı olmak için değil. Seçmene iktidara gelmeye hazır olduğunu gösterebilmek için. Malum, seçmenlerin CHP’yi en zayıf bulunduğu alanların başında halen dış politika ve ulusal güvenlik meseleleri var. Bölgede Ortadoğu 2.0 denilerek tanımlanabilecek bir büyük bir değişiklik yaşandığı doğruysa eğer, CHP’nin sadece bir Ortadoğu siyaseti değil, bir Ortadoğu 2.0 siyaseti geliştirmesi elzem görünüyor. Ortadoğu 2.0 hikayesinin altına bir CHP alt hikayesi yazmak için bir an önce işe koyulmakta fayda var.

Önceki ve Sonraki Yazılar