Ömer ‘bu servet nereden’ diye sordu
Şöyle bir bilgi vardı bende: Osmanlı’da vezirler çocuklarına miras bırakamıyor, malvarlıkları devlet hazinesine kalıyor.
Bu kitabi bir bilgi idiyse bile nerede okuduğumu bilmiyordum.
Kulaktan dolma bir bilgi de olabilir. Eh, kulaktan dolma bilgi de delil niteliği taşımaz.
Osmanlı’da devlet ricalinin cami, çeşme gibi hayırlı inşaatlar yapmasını kısmen çocuklarına miras bırakamamalarına bağlıyordum. Yüksek mevkilerdeki bürokratlar “Çoluğuma çocuğuma kalmayacaksa bari mal elimdeyken cami yaptırayım, çeşme yaptırayım” diye düşünmüş olabilirlerdi.
Şimdiye kadar herhangi bir kitapta bu konuda derli toplu bir bilgiye rastlamadım.
Bir ara Genel Yayın Yönetmenimiz İbrahim Kiras’a bu konuda beni aydınlatacak bir kitap hatırlayıp hatırlamadığını sordum.
Halil İnalcık’ın bazı kitaplarında bu konuda malumat olabileceğini, evdeki kitaplara bakması gerektiğini söyledi.
Baktı, bulamadı. Sonra bana bu konuda yazılmış bir makalenin linkini gönderdi. Makale Prof. Dr. Sevgi Gül Akyılmaz’a ait. Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisinde yayımlanmış (2008/1-2.) Başlığı, “Osmanlı Devleti’nde Yönetici Sınıf Açısından Müsadere Uygulaması.”
Müsadere, malum, el koymak. Devletin, borçlarına karşılık olarak ya da ceza mahiyetinde bir şahsın, şirketin, kurumun malvarlığını elinden alması.
Günümüzde devlet bu işleri Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu (TMSF) gibi kurumlar vasıtasıyla yapıyor. Önce TMSF el koyuyor, uygun bir kayyım atanıyor. Ardından kimin eline geçmesi uygun görülüyorsa onun eline geçiyor. Ya da geçmiyor. Ortalıkta kalıyor. Yönetimi değiştiriliyor. Eski yöneticilerin yerine yönetim elitlerine yakın olan yöneticiler getiriliyor.
Elitler de el konulan şirketleri babalarından miras kalmış gibi kullanabiliyor.
Prof. Akyılmaz ‘müsadere’ teriminin Abbasiler devrine ait bir teknik terim olduğunu, zaman içinde devletçe herhangi birinin malına el konulması anlamına büründüğünü belirtiyor.
Terim olarak değilse bile uygulama olarak Hz. Ömer döneminden bir müsadere hatırlıyorum. Tarihu’t Taberi’de gördüm. Eş’as b. Kays Halid b. Velid’den yardım talebinde bulunuyor. Halid b. Velid de Eş’as b. Kays’a 10 bin dirhem veriyor. Haber Hz. Ömer’in kulağına gidiyor. İslam ordusunun komutanı Ebu Ubeyde’ye mektup yazıyor. Taberi’den okuyalım:
“Mektupta Ebu Ubeyde’ye emir vererek Halid’i alıkoyup el-Eş’as’a verdiği yardımın kaynağını açıklayıncaya ve kendi malından mı yoksa elde ettiği ganimetten mi verdiğini bildirinceye kadar onu sarığıyla bağlamasını ve başlığını almasını istedi. Ganimetten verdiğini iddia ederse bu bir ihanettir. Malından verdiğini söylerse bu bir israftır. Ama her iki durumda da onu azlet ve bölgesini kendine bağla.”
Ardından Halid b. Velid Medine’ye gidiyor. Hz. Ömer’e kendisine güzel davranmadığını söylüyor ve serzenişte bulunuyor.
Taberi’den devam edelim:
“Ömer “bu servet nereden” diye sordu. Halid “Ganimetlerden ve hisselerimden, altmış binin üzerindeki senin olsun” dedi. Bunun üzerine Ömer malını değerlendirdi. Neticede yirmi binini aldı ve beytülmale aktardı. Sonra dedi ki “Ey Halid! Vallahi sen yanımda kıymetlisin ve seni seviyorum.”
Demek ki Sahabe döneminde bile ‘müsadere’ var. Belki Sevgi Gül Hoca’nın belirttiği gibi terim olarak yerleşmemiştir.
Selçuklular döneminde “Divan-ı Müsadere” adı taşıyan özel divanlar bile kurulmuş. Belki de günümüzdeki TMSF’nin dedesi Selçuklular’ın Divan-ı Müsaderesidir.
Görüyorsunuz, aradığınız zaman birçok şeyin eski örneğini tarihte bulabiliyorsunuz. Yani yetkililer “Ecdadın uygulaması” diyerek TMSF’nin el koyma işlemlerini savunabilirler.
Malum, Osmanlı’da bir ‘Kul sistemi’ var. Prof. Dr. Akyılmaz makalesinde sistemi etraflıca anlatıyor. Kul tabiri devşirmeler için kullanılıyor.
“Padişahın kulu olan devşirme kökenli devlet adamlarına bir yandan çok geniş yetkiler devredilirken öte yandan padişahın kölesi olarak kabul edildikleri için ‘hâkim-i mutlak’ olan padişahın karşısında can ve mal güvenlikleri olmamıştır. İlke olarak kulların mirasçısı padişahtır ve uygulamada devlet hazinesinin kulların malvarlıklarına el koyması müsadere olarak karşımıza çıkmaktadır.”
Kul uygulaması bugün kalktı. (Burada Allah’ın değil, ‘padişahın kulu’ olmaktan söz ediyoruz.)
Ama kul zihniyeti kalkmış sayılmaz.
İnsanlara kul muamelesi yapmak da kalkmış sayılmaz.
Ayrıca günümüzün vezirleri (bakanlar) çocuklarına miras bırakabiliyor.
Rical-i devletin hangi saiklerle cami yaptırdığını anlamak için biraz daha çalışmamız gerekiyor.