1. YAZARLAR

  2. Yusuf Ziya Cömert

  3. ‘Olmayana ergi’ değil ‘olmayanı oldurma’
Yusuf Ziya Cömert

Yusuf Ziya Cömert

‘Olmayana ergi’ değil ‘olmayanı oldurma’

A+A-

Bir elemanı rektör yapmak için mevzuatı değiştiriyorsunuz. Rektör olmak için 3 yıl profesör olarak görev yapmış olmak gerekiyor. Rektör yapmak istediğiniz eleman profesörlükte 3 yılı doldurmamış.

Fakat durumumuz acil. Memlekette acayip adam kıtlığı var. Ulemanın soyu kesilmek üzere, elimizdeki gökten zembille indirilmiş elemanı rektör olarak atamamız gerekiyor.

Neydi o? “Yok kanun yap kanun.” Bizim tarihimizdeki mucidi Enver Paşa.

Fakat bu örnekte ‘var kanun.’ Var da tam istediğimiz gibi değil.

O zaman düzelt kanun!

Bir işi yapınca tam yapacaksın.

Milli eğitim bakanımız Yusuf Tekin’in Hacı Bayram Veli Üniversitesi’ne rektör olarak atanması böyle dört başı mamur, bilim tarihimize girecek kalitede bir iş.

Benzer bir işlem Cerrahpaşa’da da yapılmıştı.

2018’de mevzuat 6 günlüğüne değiştirilmiş, 3 yıl profesörlük yapma şartını haiz olmayan Prof. Dr. Nuri Aydın Cerrahpaşa’ya rektör olarak atanmıştı.

Halbuki madem devletimizin, milletimizin işlerinin düzgün yürümesine mâni oluyor mevzuatı birkaç günlüğüne takıp çıkaracaklarına tamamen kaldırsınlar, memleketimizin işleri güzel yürüsün!

Bu bir yöntem.

Aklıma “olmayana ergi” geliyor ama o başka bir şey. Mazisi olan bir ispat yöntemi.

Bizim büyüklerimizin kullandığı yöntem başka.

“Olmayanı oldurma” yöntemi.

Böyle bir vaka eğitim alemimizin temelinde kendisine yer bulabilmiş.

Bunu başardığımıza göre daha fazlasını da başarabiliriz.

Ne olabilir daha fazlası?

Kabiliyetli bir organizatörün büyüklerimize öykünerek olmayanı oldurması.

Olmayan diplomaya vücut vermesi.

Evvela bir takım devlet görevlilerin, başkanların, müdürlerin, üniversite yöneticilerinin e-imzalarını ele geçirmişler.

BTK başkanının, başkan yardımcısının, YÖK eğitim daire başkanının, beş on tane devlet üniversitesinin öğrenci işleri daire başkanlarının…

Bir bakıma dijital devletin içinde ellerini kollarını sallaya sallaya gezmişler.

Bu imzaları kullanarak isteyenlere para karşılığında lise, üniversite diplomaları imal etmişler.

İmal?

Bildiğimiz kalpazanlık değil. Gidip matbaada sahte diploma basmamışlar.

Yetkililerin e-imzalarını kullanarak sahte değil, gerçek diploma vücuda getirmişler.

Merak eden olur. Kaça yapıyorlarmış?

Tutturabildiklerine. İki bin dolardan 250 bin liraya kadar fiyatlardan bahsediliyor.

Şu anda aramızda çok sayıda diplomaları yandan çarklı doktor, avukat, mühendis, öğretmen dolaşıyor.

“Abi” diyor sahtekâr, diploma yaptığı bir müşterisine “Allah’ın izniyle, inşallah güzel bir yerde iş bulursun.”

Düştüğümüz hale bakın.

Böyle pis işleri ‘Allah’ın izniyle’ yapıyorlar!

Oğlum kendiniz ne halt ediyorsanız edin Allah’ı niye karıştırıyorsunuz?

400 kadar diploma imal edildiği söyleniyor.

Yalanlayan da var daha fazladır diyen de.

Bu kadar sahte diploma ülkemizdeki eğitim standardını aşağı çekmiş olabilir mi?

Çok değil.

Az bir şey çekmiştir.

Aşağıdaki bir şeyi daha aşağı çekmek zordur çünkü.

Evvela emeğiyle, ilmiyle hem kendisi öğrenerek hem bizlere öğreterek akademik unvan sahibi olan hocalarımızı tenzih edelim.

Genel olarak, memleketimizdeki akademik kalite hakkında fikir sahibi olmak için portatif kararnamelerle nasıl rektör atadığımızı araştırmak zorunda değiliz.

Televizyon ekranlarındaki profesör ünvanlı uzmanlara kulak veriniz.

Boşluğu görürsünüz.

Rahmetli Osman dayım okula gitmek zor gelince köyden kaçıp İstanbul’a gelmişti.

O sıralar 16 yaşındaydı.

“Bari ilkokul diplomanı alsaydın” diyenlere “Diploma parayla alınıyormuş, para kazanınca alırım” diyordu.

Ömrü gariplikle geldi geçti.

Hatırını soranlara “Ne yapalım, tencerede pişirip kapağında yiyoruz” derdi.

Ne para kazanabildi ne diploma alabildi.

Maalesef bugünleri göremedi.

Yetişmedi Türkiye yüzyılına.

Hoş yetişseydi de parası yoktu, alamazdı diplomayı.

Önceki ve Sonraki Yazılar