1. YAZARLAR

  2. Abdullah Yıldız

  3. Muhammed Ümmetiyiz
Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

Muhammed Ümmetiyiz

A+A-

“Terörsüz Türkiye” süreci yaklaşık iki yüz yıldan beri yaşamakta olduğumuz derin “kimlik krizi”ni de gün yüzüne çıkardı. Bu süreçte ulusmilletkavimırkdinümmet gibi kavramlar birbirine karıştırıldı, bazı kavramlar asli anlamlarından saptırıldı, bazılarının içi boşaltıldı…

Bilindiği gibi, kavramlar, düşüncemizin temel araçlarıdır; kavramlardaki yozlaşma düşüncenin de yozlaşmasına ve sapmasına yol açar. Kavramların asli mecralarına oturtulması ise, düşüncenin doğru zeminde yeniden inşası demek olur. Dolayısıyla, düşüncemizi berraklaştırmak için, kullandığımız kavramları, özellikle de kimliğimizi tanımlarken kullandığımız kavramları asli anlamlarına irca etmeliyiz. 

Bu bağlamda gündeme gelen ve rasgele tartışılan “ümmet” kavramını ele alalım:

“Ümmet” kelimesi, ‘aynı yer ve zamanda, aynı dine bağlı insanların oluşturduğu topluluk’ anlamında Kur’an’da sık geçer. Allah dileseydi yeryüzündeki bütün insanlar iman eden bir tek ümmet olurdu (Mâide 5/48; Hûd 11/118; Şûrâ 42/8). O takdirde hür iradenin ve imtihanın bir anlamı kalmazdı. Aslında insanlar, başlangıçta tek bir ümmet idi. Allah’ın gönderdiği elçiler, insanları irşat ettiler; hakka ilettiler, hak ile adâlet yaptılar (A’râf 7/181). Daha sonra insanlar, aralarındaki bağy (taşkınlık) yüzünden anlaşmazlığa düştüler; farklı farklı dinler uydurdular ve değişik ümmetler haline geldiler (Bakara 2/213; Yûnus 10/19). Oysa Allah’a ibadet eden bir tek ümmet olmalıydılar: “Gerçek şu ki, sizin ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim, öyleyse bana ibadet ediniz.” (Enbiyâ 21/92; ayrıca bk. Müminûn 23/52) 

“İslâm Ümmeti” ise; ma’rûfu (iyiliği) emreden, münkeri (kötülüğü) önlemeye çalışan, insanlık içerisinden çıkarılmış en hayırlı ümmettir (Âl-i İmrân 3/110) ve Resulullah’a (s.a.) nispetle “Ümmet-i Muhammed” olarak da isimlendirilir. Her peygambere uyan topluluk, o peygamberin ümmeti sayılır. Bu anlamda İslâm’a inanan bütün Müslümanlar “Muhammed ümmeti”dir. İslâm ümmeti, aynı imam (önder) etrafında, Hz. Muhammed’in (s.a.) izinde, aynı vahye tâbi olarak bir araya gelmiş, Tevhid dinine gönül vererek vahdete ulaşmış, aynı amaca ulaşma gayretinde olan bir ümmettir. 

İslâm ümmeti, diğer ümmetlere karşı üstün bir konumdadır. Üstünlüğü; soy, kabile, renk, sosyal sınıf, zenginlik ve iktidar sahipliği gibi şeylerde görmeyen İslâm Dini, “takvâ”yı üstünlük vesilesi sayar. “Takvâ” ise, ‘Allah’ın emrettiklerini yapıp, yasaklarından kaçınmak; Allah’a karşı sorumluluk bilinci ile ve her an bizi görüp, gözetlediğinin farkında olarak hareket etmek; Allah’tan korkup, O’na karşı gelmekten sakınmak…’ anlamlarına gelir. İnsanlar içinde, kim takva sahibi olursa, kim en yüce değerleri Allah rızası için ahlâk haline getirirse o üstün olur. Bu yüce erdem de ancak İslâm’ın getirdiği hayat ilkeleriyle kazanılır. Peygamberimizin (s.a.), “Bu ümmet (Muhammed ümmeti), diğer ümmetlere karşı üstün kılındı.” (Ahmed bin Hanbel, 5/383) hadisi de bu perspektiften okunup anlaşılmalıdır.

Ayrıca, İslâm ümmeti, vasat (orta, dengeli, aşırı olmayan) bir ümmettir, ki diğer insanlar üzerine, İslâm’ın hak din olduğu, üzerinde oldukları yolun doğru yol olduğu hususunda şâhitlik (örneklik) yapacaklardır. İslâm ümmeti, bir denge toplumudur. İnançta, amelde, hayatı değerlendirmede, ceza vermede ve yargılamada orta yolu izler. Hiçbir konuda aşırı değildir. Hakka ve adâlete uygun hareket etmek, insanlara her konuda örnek olmak onların özelliğidir. Ve onlar her konuda denge üzeredirler (İkra İslam Ansiklopedisi, “Ümmet” md.).

Günümüzde ise Ümmet-i Muhammed farklı ideolojiler, siyasî rejimler ve emperyalizm sebebiyle parçalanmış bulunmaktadır. Müslümanlar arasına çizilen suni sınırlar, sömürgeci işgalcilerin marifetidir ve maalesef bu sınırlar, çağdaş fesat ideolojileri sayesinde Müslümanların zihin dünyalarına da çizilmiştir. Bu zihinsel parçalanma, Muhammed ümmetinin en önemli açmazıdır. Ancak mevcut sınırlara, farklı dil ve renklere rağmen İslâm ümmeti, Kur’an’ın ifadesiyle bir bütündür ve Kur’an etrafında birlik oluşturabilme potansiyeline sahiptir. Bu birlik, “ümmet bilinci”nin tekrar dirilişiyle, yeniden hayat bulacaktır, inşallah. 

Bir ırkı üstün görmek şeklindeki bir sapmaya dayanan ulusçuluk ise, ülkemizin ve âlem-i İslâm’ın en temel problemidir. Bu problem, ancak Türk’ün, Kürd’ün, Arab’ın, Gürcü’nün, Çerkez’in, “Adımız Müslüman, İslâm milletindeniz ve Muhammed ümmetindeniz” demesiyle çözülecektir, vesselam. 

Önceki ve Sonraki Yazılar