Dünya medyasına bıraksanız…
Her sabahki gazete okuma rutinime yerli gazetelere göz atarak başladıktan sonra, yine her zamanki gibi, yabancı basını benim için tarayıp özetleyen Google News’u bilgisayarıma indirdim.
Bizim gazeteler Gazze’de çoğu çocuk 104 kişinin İsrail saldırılarında hayatlarını kaybettikleri haberine geniş yer verirken, Amerikan gazetelerinde aynı haberi ara da bulasın…
İsrail ile Hamas’ı kalıcıya dönüşmesi beklenen bir ateşkes ile barışa zorlayan anlaşma gündeme geldiğinde, “En kötü ateşkes savaştan iyidir” diyenler, dün baktım, “Böyle ateşkes olur mu?” sorusunu sormaktalar…
Suçlanan İsrail ise saldırganlığını Filistinlilere mal etmekte.
İsrail’e göre, Hamas, subayını öldürerek ateşkesi bozmuş…
Hamas ısrarla bunu yalanlıyor…
Netanyahu ve kadrosu tanınmadıkça ateşkes ve barış girişimlerinin onlar için bir anlam taşımadığı anlaşılamaz.
İsrail’de ipleri ellerinde tutanlar, 1967 yılında Kudüs’ün ve Batı Şeria’nın işgalinden sonra, İsrail haritası içerisinde bulunan -Gazze dahil- BM tarafından ‘işgal altında’ tutulduğu kayda geçirilmiş bütün topraklarda Filistinli varlığı istemiyorlar.
‘İki devletli çözüm’ diye ortaya atılanlara güldüklerini sanıyorum.
Onlara göre, Kudüs İsrail’in ayrılmaz ve ebedi başkenti; Filistinlilere düşen, Batı Şeria’dan oraya göçerek, nüfus olarak çoğunlukta bulundukları Ürdün’ü kendi devletleri olarak benimsemeleri…
Gazzeliler için öngördükleri hedef ülke de Mısır…
Trump’ı arkalarına almışken bu planı kendi dönemlerinde gerçeğe dönüştürmek istiyorlar…
Itamar Ben-Gvir gibilere mal edilen toptancı anlayış, sadece aşırı bilinenlere ait değil; İsraillilerin önemli bir bölümünü ve başka ülkelerde yaşayan İsrail’in doğuştan vatandaş kabul ettiği insanları da kapsıyor.
Rehineler konusu sebebiyle Netanyahu’ya karşı çıkamadıkları söylenen toplumsal kesimler, bütün rehineler evlerine döndükleri halde, ona hala seslerini çıkarmıyorlar İsrail’de.
ABD’deki ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerindeki uzantıları ise, İsrail’in yaptıklarına itiraz edenleri ‘anti-Semitik’ yaftasıyla susturma gayreti içerisinde…
New York’un belediye başkanlığına adaylığını koymuş, Gazze’deki vahşete ilk günden karşı çıkmış bir Müslüman politikacı -Zohran Mamdani- kazanamasın diye, rakiplerinin kampanyalarına zenginlerinin milyonlarca dolar aktardıkları biliniyor.
Çeşitli eyaletlerde yapılan “Başımızda krallar istemiyoruz” gösterilerine yedi milyon Amerikalı’nın katıldığını görünce diline dikkat etmeye başlayan Trump, İsrail’in önceki günkü saldırılarını haklı bulabildi.
Eyaleti Vermont’u 2007 yılından bu yana yapılan bütün seçimleri kazanarak temsil eden senatör Bernie Sanders yeni çıkan ‘Fight Oligarchy’ (Oligarşiye Savaş) kitabının tanıtımı için İngiliz Observer gazetesine verdiği mülakatta bakın ne anlatıyor:
Soru şu: “Kitabınızda Trump yönetimini tanımlamak için ‘faşizm’ sözcüğünü kullanmaktan kaçınıyorsunuz. Neden?”
Cevap şu: “Bence yeni bir olguyla karşı karşıyayız; ama kesinlikle otoriterliğe doğru bir hareket söz konusu: Konuşma özgürlüğümüze, basın özgürlüğümüze saldıran, üniversitelere, hukuk bürolarına karşı harekete geçen bir başkanın elinde giderek daha fazla güç toplanıyor. Nixon’un bir ‘düşmanlar listesi’ vardı ama onu hayata geçirmemişti. [Trump ise] açıkça kendi adalet bakanlığını, kendisine karşı çıkan insanları yargılamak için kullanıyor. Böyle bir şeyi daha önce hiç görmemiştik.”
Bir soru ve cevabı daha aktarayım:
Soru: “Yıllar boyunca birçok zorbayla uğraştınız. Dünya liderlerinin – örneğin [İngiltere başbakanı] Keir Starmer’ın – tarifeleri hafifletmek için Trump’a boyun eğdiğini gördüğünüzde ne düşünüyorsunuz?”
Ve cevap: “Zorluğunu anlıyorum. Başbakanınıza tavsiye vermeyeceğim. Sadece şunu söyleyebilirim: Amerika Birleşik Devletleri’nde şunu çok iyi biliyoruz; eğer bir okul bahçesindeki zorba, insanları itip kaktığı halde cezasız kalırsa, sadece daha cesaretlenir. Biz insanların ayağa kalkıp şunu demesini istiyoruz: ‘Üzgünüz Bay Başkan, siz Amerika Birleşik Devletleri’nin kralı değilsiniz.’ Geçen gün yedi milyon kişi [‘Krallar istemiyoruz’ mitinglerinde] bunu söyledi ve biz de bu mesajı ülkenin her köşesine taşımaya kararlıyız.”
Senatör Bernie Sanders’in Musevi asıllı vicdanlı bir politikacı olduğunu da bu tabloya eklemeliyim.
Gazze’de var olduğuna inanılan ateşkesin basit bahanelerle tek taraflı olarak bozulması, yeni saldırıların sadece Gazzelilerin değil bütün dünyanın barış umutlarını yerle bir etmesi türünden yeni gelişmeler, özellikle bu sonucun alınmasında global kamuoyu önünde sorumluluk üstlenmiş ülkelerin liderlerini göreve çağırıyor.
Dünya gerçek anlamda bir barışı İsrail’de bu siyasi kadro hakimiyetini sürdürürken göremez.
Bunun anlaşılması için daha kaç Filistinli çocuğun ölmesi gerekiyor?
Yoksa dünya medyasının yeni kanlı gelişmeleri “Ateşkes oldu ya” gerekçesine sığınarak unutturmasına mı güveniliyor?


