1. YAZARLAR

  2. Ahmet Taşgetiren

  3. Mealler Diyanet Siyaset
Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Mealler Diyanet Siyaset

A+A-

Meâllerin denetimine ilişkin Diyanet’e verilen yetki herhalde en çok Karar’da gündem oldu. Hem haber boyutunda hem yazarlar tarafından… Ana eğilim de “tepki” niteliğinde idi.

Diyanet’in “siyasi erk” ile fazla bütünleşmişliği “Kur’an meallerinin de iktidar tekeline gireceği” gibi bir endişeyi getirdi. Buna bir de “sakıncalı meâllerin yakılacağı“ iddiası eklenince iş “engizisyon”a kadar uzandı. Hakikaten “sakıncalı meâller” bir yerlerde ortaya yığılıp yakılacak mıydı?

Aslında Türkiye’de “Diyanet’in konumu” öteden beri bir sorun. Orada geniş bir tartışma var. Bu dönemde ise “muhafazakâr” diye tanımlanan bir “siyasi” iktidarın uzantısı haline gelme hali tartışmaya ayrı boyut katıyor. Çünkü Diyanet’in ülkedeki tüm Müslümanların ortak kurumu olması gerekirken ve tüm Müslümanlar farklı siyasi eğilimlerde iken, bir siyasi eğilime “yandaş” pozisyonda görüntüler verilmesi o ayrı boyutu besliyor.

“Meâller” konusunda ise, sade islâmî aidiyetten öte, bir dini metin ortaya koyanlarla çelişkiden sorun çıkıyor. Yani meâl yazan birine “senin meâlin sakıncalı” deniyor.

Meâl nedir? Arapça olan Kur’an metninin bir başka dile çevrilmesidir. Türkçe’ye veya başka bir dile… Kur’an’ın bütün dünya dillerinde meâli var. Meselâ Diyanet’in kendisi 25 dilde Kur’an meâli yayınlamış. Diyanet tarafından yaptırılmış Türkçe Kur’an meâlleri de var. Diyanet’inkinden başka da onlarca Türkçe meâl var.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında Mehmet Âkif’ten de bir meâl hazırlaması istendiğini, onun da hazırlığa giriştiğini, hatta Kur’an’ın bir kısmının meâlini hazırladığını ancak sonra meâlin Kur’an yerine geçirilebileceği endişesi ile tamamlamaktan ve yönetime vermekten vazgeçtiğini biliyoruz.

Kur’an’ın bir başka dile çevrilmesine neden “tercüme” değil de “meâl” dendiği de merak edilir. Çünkü Kur’an’ın mot-a-mot (kelime kelime) tercümesinin yeterli olmadığı, “meâl”in anlamı vermeyi önceleyerek yapılan tercüme olduğu bilinir. Meâlin bu anlamı ifade etme niteliği de, bir tür “yorum” anlamına geliyor ve muhtemelen Diyanet orada “sakınca ihtimali” buluyor.

Burada Diyanet’te meâlin Kur’an’la aynîleşme yaklaşımı var sanki. Diyanet nasıl “Mushafları İnceleme – Denetleme Kurulu” var, aynı şekilde “Meâlleri inceleme – denetleme kurulu” olsun istiyor.

Kur’an’la ilgili bir başka olgu daha var. Kur’an Tefsirleri… Kur’an’ın geniş yorumlarını ihtiva ediyor. Tarih boyunca pek çok tefsir de yapılmış, Türkçe yapılmış tefsirler de var. En bilineni Muhammed Hamdi Yazır’ın yaptığı 9 ciltlik “Hak Dini Kur’an Dili” isimli tefsir.

Görüldüğü kadarıyla Diyanet’in tefsir alanında bir “Denetleme” girişimi yok.

Gelelim meâl denetleme meselesine:

-Bir kere Kur’an Arapçası çok özgün bir Arapça. Kimi insanlar onu “Rabça” diye de tanımlar. Anlamak için kadim Arapçaya, belki İbranice vs. gibi başka dillere de vakıf olmak gerekiyor.

-Türkiye’de ise, Arapça dahi bilmeyenlerin mevcut meâller üzerinde çalışarak (!) yaptığı meâller bile var.

-Bir tek meâlden yola çıkıp “Kur’an’ı anladım” demek mümkün mü diye sorulursa, ben ilahiyat eğitimi almış birisi olarak kendi payıma söyleyeyim, mümkün değil. Ben birçok meâle bakma ihtiyacı hissediyorum, zaman zaman Kur’an’a atıfta bulunma gereği olduğunda.

-Türkiye’de Diyanet’ten ayrı din eksenli yapılar var; cemaatler, tarikatlar… Bunların “Dinle ilişkileri – anlayışları - görünürlükleri” de tartışmalar doğuruyor. O zaman pek çok çevre “Bunlara Diyanet’in diyeceği bir şey yok mu?” diye soruyor. Hatta bir ara Osmanlı’daki “Meclis-i Meşayih” gibi bir kurum oluşturulması da konuşuldu. Yani dini alan başıboş gelişmelere açık mı olsun, sorusu…

-Diyanet muhtemelen meâller konusunda da üzerine böyle bir “görev” düştüğü düşüncesine kapıldı. Bunu Din İşleri Yüksek Kurulu’nun denetimiyle yürüteceği belirtiliyor. Din İşleri Yüksek Kurulu farklı disiplinlerden ilim insanlarının oluşturduğu bir kurul. O Kurul’un Başkanlığa ya da siyasete endeksli bir kurul olmadığı kanaati var bende. Meâllerle ilgili raporlama yapıp, meâli yargılama gibi bir tavır yerine meâli yapanla bunu paylaşmayı tercih etmeyi daha sağlıklı bulacaklarını tahmin ederim.

-Kur’an’la ilgili her türlü zihni çabayı değerli bulduğumu belirtmek isterim. Farklı açılımlar, Kuran’ın ufkunu yakalama yönündeki gayretler olarak okunmalı. Ayrıca zamanın – farklı ilimlerdeki gelişmelerin Kur’an’a farklı açılımlar getirdiği de bir vakıa. Kur’an zaman aşımı olmayan, bütün zamanlara ve tüm insanlığa, tüm coğrafyalara hitap eden bir ilahi Kitap. Bütün dünyada Kur’an’a ulaşma çabası var. Oralarda ortaya çıkan “anlayışlar” da Türkiye’deki Kur’an bilgisine katkı sunabilir. Onun için Kur’an’ı anlama çerçevesini geniş tutmak kaçınılmaz.

-Son olarak: Diyanet daha bağımsız bir kurum olabilse, duruşu, siyasetten daha bağımsız kalabilseydi, İslâm’ın Türkiye toplumundaki kapsayıcılığına denk bir kapsayıcılık oluşturabilseydi sık sık böyle kuşkuların hedefi olmazdı. Hep söylemişimdir, kendisiyle ilgili “güven”in, “itibar”ın azalmasından en çok tedirginlik duyması gereken kurumlardan birisi Diyanet… Diğeri Ordu’dur bana göre…

Ve diğeri Yargı’dır… Şu sıralarda bağımsızlığı ve tarafsızlığı üzerinde en büyük kuşkuların oluşturulduğu Yargı…

Ey siyaset… Bu kurumların tartışılmasında kendine olan payı da unutma!

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.