Kutuplaşma üzerinden siyaset: Düşmanla var olmak
Türkiye’de “Öteki”siz Siyaset Mümkün mü?
Türkiye siyasetinin özellikle son kırk yılında gözlemlenen temel eğilimlerden biri, siyasal meşruiyetin ve halk desteğinin “ötekileştirme” üzerinden inşa edilmesidir. Kimi zaman “laikler”, kimi zaman “dindarlar”, kimi zaman “Kürtler”, kimi zaman “yabancılar” ya da “Batı” düşmanlaştırılmış; toplumun farklı kesimleri birbirine karşı konumlandırılmıştır. Bu durum, yalnızca bir siyaset tarzını değil, bir rejim mühendisliğini de ifade eder.
Siyasal Kimliğin Düşman Üzerinden İnşası: Türkiye’den Örnekler
28 Şubat ve “İrtica” Tehdidi
1990’ların sonunda “irtica tehdidi” söylemi üzerinden dindar kesimlerin sistem dışına itilmesi, askeri-bürokratik vesayetin kendisini meşrulaştırmak için kullandığı bir stratejiydi. Bu dönemde “irtica”, yalnızca bir inanç meselesi değil, doğrudan bir “iç düşman” olarak konumlandırıldı. Ne oldu? Toplum, laik-dindar ekseninde kutuplaştı, özgürlükler daraldı.
2000’ler: “Vesayetle Mücadele” ve Yeni Düşmanlar
AK Parti iktidarı, başta “vesayet” ve “militarizm” karşıtı söylemle meşruiyetini pekiştirdi. Ancak zamanla muhalefet eden her kesim bu vesayetle ilişkilendirilmeye başlandı. Cemaatler, solcular, sekülerler, hatta eski müttefikler bile “devlet düşmanı”, “hain” veya “terörist” ilan edildi. Sonuç olarak siyasal muhalefet kriminalize edildi, kutuplaşma daha derin bir kimlik bunalımına dönüştü.
Gezi Olayları ve “Dış Güçler” Söylemi
2013 Gezi Parkı protestoları, hükümetin toplumsal muhalefeti düşmanlaştırmasında yeni bir eşik atlamasına neden oldu. Protestocular “çapulcu”, “darbe destekçisi”, “ajan” gibi sıfatlarla yaftalandı. Protesto hakkı tehdit olarak görüldü. Sonunda protesto kültürü bastırıldı, ifade özgürlüğü daraldı.
Temmuz Darbe Girişimi ve Sonrası
FETÖ’ye atfedilen darbe girişimi, iktidarın çok işine yaradı, geniş bir siyasal rakip tasviyesini meşru kıldı. Muğlak tanımlar (örn. “iltisaklı”, “irtibatlı”) üzerinden geniş bir muhalefet yelpazesinin sindirilmesinin veya yok edilmesinin önü açıldı. Yargı, büyük ölçüde yürütmenin uzantısı haline geldi. Hem yargı siyasallaştı, hem de hukukun araçsallaşmasına neden oldu. Sonunda iktidar, muhalefeti bastırmak için “terör” kavramını genişletti ve keyfileştirdi.
“Terörle işbirliği” Söylemi ve Kürt Meselesi
Kürt meselesi uzun yıllardır Türkiye siyasetinde “düşman üretme”nin temel malzemelerinden biri oldu. HDP gibi yasal partiler dahi, iktidar tarafından “terörün uzantısı” ilan edilerek düşmanlaştırıldı. Oysa 2013-2015 arası çözüm sürecinde aynı aktörlerle müzakere yürütülüyordu. Çözüm siyaseti yerine savaş ve bastırma tercih edildi, siyasal alan daraldı.
Kutuplaştırma Ne Sağlar? Ne Kaybettirir?
Sağladıkları:
Sadık seçmen konsolidasyonu,
Muhalefetin etkisizleştirilmesi,
Medya ve yargı üzerindeki kontrolün meşrulaştırılması.
Kaybettirdikleri:
Toplumsal barış,
Demokratik meşruiyet,
Ortak kamusal akıl ve aidiyet duygusu.
Toplumsal Kutuplaşmanın Ölçüsü: Türkiye’de Veriler Ne Diyor?
KONDA, IPSOS ve MetroPoll gibi araştırma şirketlerinin 2010’lu ve 2020’li yıllarda yaptığı çalışmalar, Türkiye’deki kutuplaşmanın duygusal düzeyde bile ciddi boyutlara ulaştığını gösteriyor:
Farklı siyasi görüşteki biriyle evlenmek istemeyenlerin oranı: %70,
“Karşı mahalle”nin haber kaynaklarına güvenmeyenlerin oranı: %80,
Siyasi parti tercihine göre şekillenen sosyal çevre: %90’a yakın
Bu göstergeler, siyasal kutuplaşmanın artık sadece sandıkla sınırlı bir durum değil, gündelik yaşam ilişkilerine sirayet etmiş bir toplumsal kırılma olduğunu ortaya koyuyor.
Pekiyi Türkiye, kendi eliyle kazdığı bu çukurdan nasıl kurtulabilir?
Kapsayıcı ve Onarıcı Siyaset
Türkiye’nin siyasal krizi sadece iktidarın bir sorunu değil, muhalefetin de çözüm üretme biçimiyle ilgili. Yeni bir siyaset tarzı, toplumu düşmanlar üzerinden değil, ortak acılar, ortak umutlar ve adalet talebi etrafında bir araya getirebilir, getirmek zorunda.
Bu da ancak:
Hakikatle yüzleşen bir tarih anlayışı,
Kurumları güçlendiren bir hukuk düzeni,
Kutuplaştırmayan bir dil,
Çoğulcu bir demokrasi kültürüyle mümkün olabilir.
Sonuç: Düşman Üzerinden Değil, Değer Üzerinden Siyaset
Toplumu kutuplaştırmadan yönetemeyen, düşman yaratmadan meşruiyet üretemeyen siyaset tarzı; korku, güvensizlik ve gerilimle ayakta durur. Ancak tarih göstermiştir ki, bu tür siyasetler uzun vadede hem devleti hem toplumu yorar ve zayıflatır. Türkiye’nin ihtiyacı, düşmansız da güçlü olabilen, halkı birbirine karşı değil yan yana getirebilen bir siyasal akıldır.


