Darfur’da olanlar Gazze’de olanlardan bağımsız değil!
İsyancı Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) geçtiğimiz günlerde Sudan’ın batı tarafındaki Darfur bölgesinin merkezi konumunda olan El-Faşir kentini uzun süren kuşatmadan sonra ele geçirdiler.
HDK’ye bağlı militanlar kenti ele geçirdikten sonra korkunç bir sivil katliamı başlattılar. Kuşatmanın devam ettiği 18 aylık süre içinde de sivillere yönelik saldırılar düzenliyorlardı. Kuşatmanın başladığı tarihten bu yana bölgede 14 bin, El-Faşir’in ele geçirilmesinden sonraki birkaç gün içinde ise iki bin civarında sivilin çatışmasız, intikam amaçlı infaz ve tasfiye yöntemiyle öldürüldüğüne dair haberler var.
Bir taraftan siyonistler Gazze’de soykırım yaparken diğer taraftan Sudan’da böyle katliamlar gerçekleştirilmesine binaen bazen; “Bakın, İslam âleminde de siyonistleri aratmayacak katiller ve eşkıyalar varmış!” türünden tespitler yapıldığı oluyor. Nitekim Suriye’de Baas rejiminin gerçekleştirdiği katliamların, siyonist katillerin Filistin’deki katliamlarını basitleştirme, önemsizleştirme anlamına gelen tespitlere dayanak yapıldığına rastlamıştık.
Zulmü zulme gerekçe yapmak şeytanın yöntemidir. Unutmamak gerekir ki kötülüğün çokluğu onu normal ve alelade hale getirmez.
Ama şeytan kendisi Allah’ın emrine isyan etmesi sebebiyle kovulduğu için, işlediği hatadan dönme ve tevbe etme değil başkalarını da kendine benzeterek kendisi gibi asi olanların sayısını artırma yöntemini tercih etmiştir. O yüzden Allah’a isyan edenlerin sayısını artırabilmek ve çok sayıda kimseyi kendine benzetebilmek için yoğun çaba harcamaktadır. Sonuçta kazançlı çıkmayacağını bilakis zarar edeceğini bildiği halde.
Filistin topraklarının İngiliz emperyalizmi tarafından işgal edilmesi sonrasında oluşturulan siyonist işgal yönetimi de aynen şeytanın bu yöntemini benimsemiş durumdadır. Bölgedeki muhtelif yönetimleri, oluşumları, örgütleri kendine benzetmek; böylece kendisi gibi zulmedenlerin, katliamlar yapanların sayısını artırmak amacıyla onlarca yıldır İslam dünyasına yönelik fitne politikalarını organize etmektedir. Bundan dolayı siyonist işgal rejimi aynı zamanda küresel emperyalizmin İslam coğrafyasına yönelik fitne politikalarının da bir merkezi niteliğindedir.
Ancak siyonist işgal rejimi İslam dünyasına yönelik fitne politikalarının hepsini doğrudan kendisi yönetmez. Birçoğunu satın aldığı ve sıkı münasebet içine girdiği işbirlikçi ihanet yönetimleri vasıtasıyla yürütür. Bunlardan biri de son dönemde birçok karanlık işle bağlantısı olduğu bilinen ve bir tür çete devlet özelliği taşıyan BAE’dir.
Mısır’da Muhammed Mursi’ye karşı darbenin zemininin oluşturulması amacıyla çıkarılan Baltacı fitnesinin yönetilmesi ve finanse edilmesi için BAE’de bir merkez kurulmuştu. Bu merkez hem Baltacı fitnesini organize etmek amacıyla strateji üretiyor hem de bu fitne için istihdam edilen militanların aylıklarını gönderiyordu.
Mısır’daki Mursi yönetiminin devrilmesi siyonist işgal rejimi açısından son derece önemliydi. Çünkü onun yönetiminin devam etmesi durumunda Gazze’ye uygulanan abluka hükmünü kaybedecekti. 2023’te Mursi yönetimi veya onun kuracağı siyasi sistem oturmuş, sağlam bir yapıya kavuşmuş olsaydı siyonist katillerin Gazze’de böyle bir soykırım yapma imkanları olamazdı.
Libya’da Halife Hafter liderliğindeki fitne hareketine en büyük desteği veren de BAE oldu.
BAE, Yemen’de de muhtelif fitne politikalarını ve bazı ciddi karışıklıkları organize etti.
Tunus’ta Kays Said, “Anayasa darbesi” yöntemiyle tam bir diktatörlük kurarken en çok BAE ve Suudi Arabistan’dan destek aldı.
Hamas’ın önemli liderlerinden Mahmud El-Mebhuh’a BAE’nin Dubai şehrinde suikast düzenlenmesini Mossad’ın tek başına başarabildiğini sanmıyoruz. Yerel istihbaratla işbirliği yapmadan bunu başarması çok zordu.
Vahşette sınır tanımama konusunda Netanyahu’dan farkı olmayan, yani şeytanın kendine benzettiği Muhammed Hamdan Daklu liderliğindeki HDK’nın Sudan’da bu kirli savaşı sürdürebilmesi de BAE’nin desteğiyle mümkün olmaktadır.


