Kemal Tahir bile ‘sahipsiz’se…
Kemal Tahir’in “Kurt Kanunu” romanının 45 yıldır sansürlü basıldığını gündeme getiren haberimizin yankılarını izliyorsunuz. Çoğu kişi okuduklarına inanamıyor. “Olur da bu kadar olmaz” diye tepki veriyor insanlar.
KARAR’ın kültür-sanat editörü Saliha Sultan, ilk önce skandalı ortaya çıkaran değerli edebiyat tarihçisi Doç. Nuri Sağlam’la ve bilahare hem konunun uzmanlarıyla hem de ünlü romancının yakın çevresinde yar almış belirli kişilerle konuşarak edebiyat ve yayın dünyasının esef verici bir resmini koydu önümüze.
Böyle bir skandal az görülür. Çünkü Türk edebiyatının en çok okunan, en çok tartışılan isimlerinden birinin eseri vefatından sonra birileri tarafından değiştiriliyor, bunun da kimse farkına varmıyor. Kitapların yayıncıları değişiyor, tahrifat devam ediyor.
“Kemal Tahir külliyatı” yayınlayan anlı şanlı büyük yayınevleri bu tür neşirlerde kitapların ilk baskılarını esas almak gerektiğini bilmezler mi? Bilirler tabii. Hatta, sorarsanız öyle yaptıklarını da söylerler ama ortaya çıkan tablo -en hafif tabirle- okuyucunun kandırılmış olduğunu gösteriyor. Yazara yapılan saygısızlıktan hiç söz etmiyorum bile.
Ancak burada Kemal Tahir’in eserinin başına gelen sansür kadar bunun fark edilmemesi de çok vahim bir sorun. Belki de bu ikincisi daha önemli, daha kaygı verici kabul edilmeli.
Çünkü Kemal Tahir aynı zamanda eserlerinde dile getirdiği farklı bir tarih yorumunu ideolojik angajman olarak benimsemiş fanatik bir taraftar grubuna sahip. Seküler bir tarikata benzedikleri için kendilerinden Tahirîler diye söz edilen bu grubun mensupları üstatlarına hiçbir şart altında toz kondurmazlar. Eserlerinin eleştirilmesine, tartışılmasına tahammül göstermezler. “Kemal Tahir’in sahibi” gibi davranırlar. Edebiyat tarihçileri, eleştirmenler, yakın tarih uzmanları vs. bunların hışmına uğramamak için hep tedbirli davranır, kuyunun etrafından dolaşırlar. Çünkü bu ekip Kemal Tahir’in görüşlerine yönelik eleştirilere yazı yazarak, konferans vererek, yayın yaparak cevap vermezler, başka türlü işler yaparlar.
İki yıl kadar önce burada Kemal Tahir’in hem romancılığında hem de tarih yorumunda gözlemlediğim sorunlara son derece saygılı bir dille değinen kibar bir eleştiri yazısı yazmıştım. Romancımızın değerini ve önemini teslim ederek…
Kemal Tahir hakkında “Çok orijinal tarih görüşleri ortaya koymuş, Türkiye’nin sosyal yapısını çok iyi tahlil etmiştir, ama romancılığı zayıftır” şeklinde ifade edilen görüşe katıldığımı belirterek, şunu söylemiştim: Roman sanatını daha fazla ciddiye alsaydı -mesela hikaye kurgusuna boş vermeseydi, karakter yaratmaya özenseydi veya karakterlerin dünyasında derinleşseydi- belki de “büyük romancımız Kemal Tahir”den söz edebilirdik. Oysa şimdi yalnızca ilginç görüşlerinden bahsedebiliyoruz. O ilginç görüşlerin de en azından bir bölümü ciddi şekilde problemli.
Bunlar benim kişisel görüşlerim… Katılmamak, okuyup geçmek, ciddiye almamak elinizde. İsterseniz benim söylediklerime cevap olarak kendi görüşlerinizi de dilediğiniz ortamda dile getirebilirsiniz.
Nitekim yazının çıkmasının ardından arayıp bazı hususlara katılmadıklarını söyleyen kimi arkadaşlarım da oldu. Ama bahsi geçen ekip böyle davranmadı tabii, küfür ve hakaret seferberliği başlattı. Fanatik toplulukların hemen hepsinin davranış ve reaksiyon tarzı böyledir gerçi. Ne var ki benim yazdıklarıma kızıp ellerinin altındaki birtakım müptezelleri üzerime salan bu cemaat mensuplarının, diğer yandan üzerine titredikleri üstatlarının eserine yapılanlardan habersiz olması tuhaf!
Bu durumda Kemal Tahir cemaatini oluşturan onca insanın her birinin -ki aralarında akademisyenler, gazeteciler, televizyoncular, yayıncılar vs. var- ya bu kadar önemsedikleri yazarın eserlerini okumayı bir yerden sonra kestikleri veya bizim bilmediğimiz bir şeyi bildiklerinden suskun kalmayı tercih ettikleri düşünülebilir. Nitekim sansür skandalının ortaya çıkmasının ardından da hiçbirinin ağzını bıçak açmadı bunların.
Ama ne olursa olsun, bütün fanatik gruplar gibi “Tahirî”lerin angajmanlarının da biçimsel ve yüzeysel olduğu anlaşılıyor.
Bunların dışındaki suskunların niye suskun oldukları da sebebi meçhul bir konu değil ama şimdilik bu bir bahs-i diğer.
Hasıl-ı kelam, Kemal Tahir’e sansür skandalının ortaya koyduğu tablo beni pek şaşırtmadı. Çünkü artık bu ülkede olabilecek hiçbir şeye şaşırmamayı öğrenecek yaştayım. Dolayısıyla şaşırmıyorum ama hâlâ bu ülkenin içine düştüğü duruma üzülmeye devam ediyorum. Üzülmemek elde mi?