1. YAZARLAR

  2. Fehmi Koru

  3. Bir ziyaretin ardından düşündüklerim
Fehmi Koru

Fehmi Koru

Bir ziyaretin ardından düşündüklerim

A+A-

Dünkü yazımın başlığındaki ‘Terörsüz Türkiye süreci’ en kritik dönemeçte…” tespitini bir süredir zihnimde taşıyorum. TBMM’de çalışmalarını sürdüren Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun Abdullah Öcalan’la görüşmek üzere İmralı’ya gönderdiği üç kişinin adayı ziyareti etrafında cereyan eden tartışmalar bu görüşümü daha da pekiştirdi.

Belli ki, sürecin başarısı için elzem bir ziyaretmiş, katlanılan bir adım olarak planlanmış…

Adaya AK Parti’yi temsilen giden milletvekili Hüseyin Yayman’ın, o gün kendisine ulaşan gazeteciye heyetle birlikte olduğunu -hatta heyet içerisinde yer aldığını da- gizleyip berberde traş olduğunu söylediği halde, o sırada diğer iki milletvekiliyle ada yolculuğuna çıktığının sonradan ortaya çıkması bu anlama geliyor…

Sanıyorum, adaya temsilci gönderen partiler -AK Parti, MHP ve DEM Parti-, ziyaretin günü, saati, başlangıç ve bitiş saatleri bilinsin istememiş…

Partileri adına adaya giden vekillerin kimlikleri bile bilinsin istenmediyse şaşırmam. Komisyona katıldığı halde ziyarete üye göndermeye yanaşmayan partilerden CHP’nin lideri Özgür Özel, adaya gitmekte tereddüt gösterdikleri anlaşılınca, ziyarette bulunmalarını sağlayabilmek için, kendilerine ziyaretin bütünüyle ‘gizli’ kalacağına dair teminat verildiğini açıkladı.

Bunu sağlamak için de, İmralı’ya gidenlerin normal rotası terk edilerek araç olarak da nereden kalkıp nereye ineceğinin bilinmesi mümkün olmayan helikopter tercih edilmiş…

Herhalde Yayman gazeteciye söylediği doğru olmayan ifadenin aynı gün yalanlanacağını tahmin etmiyordu.

Ne olduysa olmuş, ziyaret günü, saati, seyahat aracı aynı gün fâş oluverdi…

Ziyaretten bir görüntünün olmaması da, katılanların hiç değilse bazısı tarafından ziyaretin gönülsüzce üstlenildiğine işaret ediyor…

Yola çıkmadan önce alınan prensip kararına uyulmuş; AK Partili ve MHPli vekiller fotoğraf vermek istememiş, DEM Partili vekil isteğini orada dile getirdiğinde de Öcalan ile fotoğraf çektirmesine itiraz edilmiş…

“Fotoğraf” deyip geçmemek gerekiyor…

Önceki -2013-2015 arasındaki- süreçten zihinlere çakılan en son görüntü, iktidarın önemli isimlerinin, İmralı’yı ikinci adres haline getirmiş BDP üyesi vekillerle Dolmabahçe’de görüşmelerini yansıtan fotoğraftı. Taraflar o fotoğrafta alınan mesafeden mutlu görünüyorlardı.

Sonradan ne olduğunu biliyoruz. Yalnızca süreç yolundan sapmadı, o fotoğrafta yer alanlardan bazısına cezaevi yolu da gözüktü.

Üç vekilin adada Öcalan’la soru-cevaplı görüşmeleri sırasında not alınıp alınmadığı, alındıysa notu kimin tuttuğu da bilinmiyor. Tek bilinen, tutanak varsa, bunun ilk yapılacak Komisyon toplantısında diğer üyelerle paylaşılacağı bilgisi…

İmralı’daki görüşmede tutanak tutulduysa -ben tutulduğu kanaatindeyim- ve Komisyona tam metin sunulursa -kuşkum var-, aynı metin kamuoyu ile de paylaşılacak mı?

Kuşkum, ‘tutanak’ konusundaki geçmiş deneyimlere dayanıyor.

Devletin ‘Terörsüz Türkiye’ hedefi için PKK ile ‘gizli’ görüşmeleri epey önceye -hatta 2013-2015 öncesine- dayanıyor. O süreci başlatan ilk görüşmeler 2009 yılında Norveç’te gerçekleşmişti. O görüşmelerden birinin tutanağının çok daha sonra medyaya haber olmasıyla birlikte neler yaşandığını anlatmama gerek yok.

Siyasi tarihimize ‘Oslo Tutanakları’ olarak geçen olaya konu görüşmede, devletin istihbarat biriminin iki en üst düzey yöneticisi ve başbakanlık müsteşarı ile KCK’lı, PKK’lı ve Kongra-Gel’li birer kişi olmak üzere üç örgüt temsilcisi bulunuyordu.

Bir başka tutanak olayı da, ilk sürecin başlangıcını teşkil eden 2013 yılında, adaya çıkan BDP’li üç üye -Pervin BuldanSırrı Süreyya Önder ve Altan Tan- ile Abdullah Öcalan arasındaki görüşmenin metniydi.

Milliyet’te Namık Durukan imzasıyla yayımlandı tutanak haberi.

“Tek taraflı çekilme olmayacak. Çekilme parlamento kararı ile olacak, TBMM onaylayacak” cümlesinin de içinde yer aldığı o tutanak metnine bakıldığında, Öcalan’ın son ziyarette heyete neler söylemiş olabileceğinin ipuçları alınabiliyor.

‘Son kare’, o tutanakta yer alan görüşüne göre, Öcalan tarafından şöyle ifade ediyor:

“Eski yaşam alışkanlıklarını topyekun bırakmak gerekir. Neden? Çünkü bu bir rejim değişikliği olacak. Tanzimat, Meşrutiyet, Cumhuriyet, 1950 çok partili hayata geçişten çok daha önemli; bu hepsinden daha derinlikli olacak. Başarılı olursak, yepyeni bir Cumhuriyete... Radikal demokrasi, tam demokrasi, Anadolu ve Mezopotamya’nın tam demokratikleşmesi, hazırlığım bu yönde…”

Aradan 10 küsur yıl geçtiğini göz önünde tutarsak, o günkü Öcalan ile bugünkü arasında görüş açısından elbette değişiklik meydana gelmiş olabilir.

Onu da ancak son ziyaretin tutanakları açıklanırsa öğrenebileceğiz.

Bekleyeceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar