Bir Ticaret Emtiası Olarak Cihad
Bir Ticaret Emtiası Olarak Cihad
Kur’an değişik bir literatür, değişik bir semantik kullanır. Bazıları insana ‘tuhaf’ gelir. Bunlardan biri kaç haftadır önemini anlatmaya çalıştığımız “cihad farizası”nın doğrudan “ticaret”le ilişkilendirilmesidir. Aşağıda ele aldığımız ayet kümesi, bu ilginç örneklerden birini teşkil eder:
“10. Ey imân edenler, sizi acı bir azaptan kurtaracak bir ticareti haber vereyim mi? 11. Allah’a ve O’nun Resûlü’ne imân edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihat edersiniz. Bu, sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz. 12. O da sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel konaklara yerleştirir. İşte ‘büyük mutluluk ve kurtuluş’ budur. 13. Ve seveceğiniz bir başka (nimet) daha var: Allah’tan yardım ve zafer (nusret)’ ve yakın bir fetih. Mü’minleri müjdele. 14. Ey imân edenler, Allah’ın yardımcıları olun: Meryem oğlu İsa’nın havarilere: “Allah’a (yönelirken) benim yardımcılarım kimlerdir?” demesi gibi. Havariler de demişlerdi ki: “Allah’ın yardımcıları bizleriz.” Böylece İsrailoğullarından bir topluluk imân etmiş, bir topluluk da inkâr etmişti. Sonunda Biz imân edenleri düşmanlarına karşı destekledik, onlar da üstün geldiler.” (61/Saf, 10-14)
Bu ayet kümesini seçtiğim sûrenin başında dediğini yapmayan kimseler kınanmış, Allah yolunda cihat edenler övülmüştü (61/2-3). Sûrenin son ayetler kümesinde tekrar cihat konusuna dönülmektedir. Burada ilginç olan nokta “ticaret” ve “azap” arasında kurulan ilişkidir. Bu öylesine bir “ticaret” ki, dünyevi fayda yanında ebedi kurtuluş ve mutluluğu da getirecektir. Kur’an bunun için “delalet”te bulunur, yani nasıl gerçekleşeceğine dair bilgi ve haber verir, yol haritasını çizer; “delailden delalet” rehberlik, yol göstermek demektir.
İnsan niçin ticaret yapar?
Kazanmak, rahat yaşamak ve mutlu olmak için. Kur’an, dünyadaki ticaretten olan beklentinin çok çok üstünde bir vaatte bulunuyor, ebedi kazanç ve mutluluğu vaadediyor. Ticaret, kazanç elde etmek için yapılır, azap ise yerine getirilemeyen bir görevin cezası veya bir yasağın ihlali sonucu başa gelen musibet, felaket halidir.
Ancak ayet ilginç bir biçimde azaptan kurtulmanın yolunun cihat etmekten geçtiğini belirtmektedir. Bunun birkaç açıklaması olabilir:
İlki dünyevi nimet ve zevklere dalıp hayatı ilahi rızaya uygun değiştirme çabasına girişmeyenler ahirette azapla karşılaşacakları gibi şartların aleyhlerinde değişmesi durumunda dünyada da zillet içinde yaşamak durumunda kalabilirler. Cihad “İslam ile insan arasındaki engellerin kaldırılması çabası” olduğundan, cihada kalkışanların önüne birtakım engeller çıkar. Kurulu düzen sahipleri tepki gösterir, iktidarlar, mütegallibe güçler baskı kurar ve gerektiğinde can ve mal güvenliği tehdit altına girer. Ama onurlu, erdemli, adaletli ve ahlaki ilkelere uygun bir düzen kurmak ancak direnmek ve mücadele etmekle mümkün olduğundan cihad etmekten başka çare yoktur. Gözetilecek olan husus “cihadın sadece Allah yolunda ve Allah rızası için yapılması”dır.
Bu, cihadın tamamen soyut bir ideal uğruna yapılacağı anlamına gelmiyor. Allah yolunda cihat eden kimse çeşitli dünyevi nimetlere de sahip olur. Nitekim Hudeybiye’den sonra Müslümanlar ummadıkları kadar ganimetlere sahip oldular. Mesele “ganimet için cihad”ın yapılmamasıdır. Çünkü ganimet cihadın tabii sonucudur. Sonuç, başlangıç noktasına alınırsa fiil/eylem meşruiyetini kaybeder. O halde bir yandan ahiretteki sonsuz mutluluk ve kurtuluş için cihat ederken, diğer yandan dünya şartlarında rahatlatıcı imkân ve fırsatların ortaya çıkmış olması dinin ruhuna aykırı değildir. Dinin ruhuna aykırı olan kötü niyet, suistimal ve zulüm, salt ganimat için fütuhat, yağma, istila, gasp, toprak işgalidir. Cihad bir kavmin-bir ulusun veya iktidarın cihangirlik, askeri ve politik nüfuz, kaynakların denetimi, yağma ve talan ya da dini güç kullanarak benimsetme amaçlı olursa, “Allah için ve Allah yolunda (fi sebili’llah)” olmaz; meşru olmayan savaş ve saldırganlık olur.
Cihat sadece canla değil malla da yapılır (bkz. 9/Tevbe, 111). Kişinin Allah yolunda malını harcaması veya canını vermesi bir ticarettir. Sıralamaya göre “önce mal-servet, sonra can” ortaya konulmalıdır. Her ne veriliyorsa karşılığı vardır. Yüce Allah cihat ederken malını ve canını vermeyi göze alana son derece değerli bir karşılık va’detmektedir: Öncelikle dünyada işledikleri günahları bağışlanır, arkasından Adn cennetlerinde güzel konaklar tahsis edilir. Can tatlıdır, mal canın yongasıdır, kim bu ikisini Allah’a satmayı göze alırsa Allah ona fazla fazla verir. Fatır sûresinde de “Allah’ın kitabını okuyan, namazlarını gerektiği gibi kılan, kendilerine verilen rızıktan açık ve gizli infak eden kimselerin hiç zarar etmeyecekleri bir ticareti umabilirler” belirtilmektedir (35/29).
Sadece bu kadar da değil. Ahiretteki sonsuz mutluluk yanında dünyevi karşılık da var: Allah’tan yardım ve zafer (nusret) ve yakın bir fetih. Allah, kime yardım ederse onu yenecek güç olmaz. Allah’ın yardımına mazhar olmak temiz niyete, ihlas ve samimiyete ve elbette sabırla, kararlılık ve metanetle mücadele ve mücahede etmeye bağlıdır. Nitekim Müslümanlar bu yol haritasını takip ettiklerinde çektikleri sıkıntıları geride bırakmış, çok geçmeden Mekke’yi fethetmişlerdir. Dahası Arap yarımadasını hâkimiyetlerine aldıktan sonra şaşırtıcı hızla üç kıta üzerinde tevhid bayrağını dalgalandırmışlardır.
Yakın vaade düşünen kıt görüşlü kimseler bu uhrevi ve dünyevi nimet ve ihsanları bilmezler. Malları ve canlarıyla cihad etmeye kalkışırlarsa mallarından ve canlarından olacaklarını düşünürler. Oysa hakikat öyle değil, bu cihadda büyük hayırlar vardır (49/Hucurat, 15). Allah yolunda cihada dünya ve ahirette ödül vaadedilmesi İslam dini açısından din-dünya ayırımı olmadığına işaret etmektedir. Ahireti için gayret eden bir insan dünyasını da imar eder, dünyasını usulüne uygun imar eden kimse ahireti için de yatırım yapar. Nihayetinde dünya ahiretin tarlasıdır. Ekimi, yatırımı burada yapmak lazım…


