Bir “mahkûmiyetin” bize anlattığı
Sinan Ateş cinayeti dosyasında yer alan bilirkişi raporunu haberleştiren T24 muhabiri Asuman Aranca, İstanbul’daki bir asliye ceza mahkemesi tarafından 10 ay hapis ile cezalandırıldı.
Mutlu bir tesadüf mü, yoksa tatsız bir tesadüf mü desem, bilemiyorum ama mahkemenin kararını verdiği gün aynı zamanda Dünya Gazeteciler Günü’ydü.
Hükmün açıklanması geri bırakıldığı için Asuman Aranca şimdilik hapis yatmayacak.
Ancak bu cezanın varlığı başının üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanmaya devam edecek. Çünkü bu karar, Aranca’yı sadece geçmişte yazdığı haber nedeniyle cezalandırmıyor, bundan sonra gazetecilik yapmaya devam ederse başına çok işler açılacağı konusunda uyarıyor.
Deyim yerindeyse “ayağını denk al, canımızı sıkma” diyorlar.
Adliyemiz diyor ki; etkili ve güçlü birilerinin canını sıkacak başka haberler yazarsan ondan da cezayı yersin, hepsini topluca yatarsın; ne zaman çıkarsın Allah bilir!
Asuman’a verilen cezanın gerekçesi “soruşturmanın gizliliğini ihlal!”
Türk Ceza Kanunu’nun bu maddesi mahkemelerimiz tarafından “işine geldiği gibi” yorumlanan bir madde.
“Soruşturmanın gizliliği” ilkesi, sağlıklı bir soruşturma için şüphelinin leh ve aleyhine olan delillerin toplanması için gereklidir.
Adil yargılama böyle başlar ve masumiyet karinesi ile özel hayatın gizliliğinin korunmasını amaçlar.
Bizim memlekette savcılar şüphelinin lehine olan deliller ile ilgilenmezler. Bugüne kadar en azından benim tanık olmadığım bir durum bu.
Öte yandan masumiyet karinesi ve özel hayatın gizliliği konusu da sadece “özel durumlarda” önemlidir.
Daha geçenlerde bir grup sanatçı ve sosyal medya fenomeni, sabahın köründe jandarma tarafından toplanıp, gazetecilerin gözü önünde uyuşturucu testine götürüldüler.
Daha ortada kovuşturulacak bir suç bile yokken, hazırlık soruşturmasına hazırlık olsun diye suçluymuşlar gibi teşhir edildiler.
Burada da kalmadı, kan ve saç testlerinin sonuçları bile isim isim açıklandı. Kimin hangi ilacı kullandığına kadar özel hayatlarını ilgilendiren her şey ortaya döküldü.
Bunun sorumlusu olan savcı ve jandarma komutanı için “soruşturmanın gizliliği” ilkesi konu bile edilmedi.
Ekrem İmamoğlu’nun ve onunla hapse atılan belediye başkanlarının, belediye bürokratlarının ve iş adamlarının “masumiyet karinesinden” yararlanmaları da söz konusu olmadı.
Gizli kalması gereken hazırlık soruşturmasını yürüten savcılar, toplayıp hapse attıkları kişileri kamuoyu önünde suçluymuş gibi gösterebilmek için yandaş medya ile el ele verdiler.
Bu süreçte adliyemizin “hazırlık soruşturmasının gizliliği” diye bir derdinin hiç olmadığını gördük.
Ama Sinan Ateş cinayeti denilince akan sular durdu ve T24 muhabiri Asuman Aranca yargılanıp, mahkûm edildi.
Niye yargılanmasına gerek görüldüğünü biliyoruz: Saklı kalması istenen gerçekleri ortaya çıkardığı için!
Sinan Ateş cinayetinin, bir grup serserinin işi olduğuna inanmamızı istediler.
Bunun büyük bir siyasi hesaplaşmanın bir parçası olmadığına inanmamızı istediler.
Suç örgütleriyle içli dışlı bir oluşumun, bir siyasi partinin içinde o partiden kaynaklanan gücü kullanarak kendisine alan yaratmaya çalıştığını saklamak istediler.
Onun için Asuman’ın suçu büyüktü, cezalandırılması gerekti!
Savcı, “bilirkişi raporunun içeriğinin açıklanması, görsellerinin yayınlanması nedeniyle basın özgürlüğü ve haber verme sınırlarının aşıldığını” söylüyor.
Bu haber farklı basın kuruluşları tarafından üç kez ödüllendirildi.
Herhâlde o kuruluşlar neyin haber neyin haber olmadığını savcılardan daha iyi bilebilecek durumdalar.
Kimsenin kişilik hakkı ihlal edilmedi, masumiyet karinesi çiğnenmedi.
Söz konusu bilirkişi raporu, cinayetten sonra tetikçileri kaçırdığı için suçlanan ve mahkûm edilen Tolgahan Demirbaş’ın cep telefonundan kurtarılan bilgileri içeriyordu.
Yazışmalar, Ateş’in, kendisinden sonra Ülkü Ocakları Başkanlığı’na getirilen Ahmet Yiğit Yıldırım’ın talimatıyla takibe alındığını, bu işte polis memurlarının da kullanıldığını gösteriyordu.
Bu bilirkişi raporuna rağmen yargılama sıradan bir cinayetmiş gibi yapıldı, arkasındaki örgüt ortaya çıkartılmadı.
Bunun bilinçli olarak yapıldığını düşünmemiz için çok neden var.
Asuman Aranca’nın bu mahkumiyetiyle bir kez daha gözümüzün içine sokulmak istenen gerçek bu: Bu işi kurcalamayın!
Geçenlerde sokak ortasında öldürülen Avukat Serdar Öktem de bu suç ile doğrudan ilişkiliydi.
Onun öldürülmesinin de bu cinayet ile bağlantılı olup olmadığını şu anda bilemiyoruz.
Bu konuları araştıran gazetecileri gerçeği aradıkları için mahkûm ederseniz suçların arkasındaki gerçekler aydınlanmasın istiyorsunuz demektir.