Terörsüz Türkiye olsun, hukuk ve demokratikleşme olmasa da olur...
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “Terörsüz Türkiye”ye giden yolda 22 Ekim’de başlattığı açılım hamlesi, PKK’nın fesih ve silah bırakma kararıyla birlikte giderek ete-kemiğe bürünmeye başladı. İşin teknik boyutunu oluşturan silahların nereye gömüleceği, Kandil’in tepe isimlerini hangi ülkelere gideceği, doğal olarak MİT’in denetiminde yapılacaktır.
Ancak biliyoruz ki esas itibariyle bu meselenin özünü, PKK’nın kongre bildirgesinde talep edilen yasal düzenlemeler ve demokratik siyaset adımları oluşturmaktadır.
Her ne kadar çözümün genel anlamda çerçevesini Bahçeli oluştursa da fiili anlamda sürecin hayata geçirilmesi, yasal düzenlemelerin yapılması iktidar iradesiyle yürütülecektir. Yani işin esas sahibi AK Parti iktidarıdır.
Şu ana kadar AK Parti çok gönüllü olmasa da Bahçeli’nin kararlı tutumu karşısında çözüm meselesine fiilen katılmış bulunuyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Macaristan dönüşü gazetecilerin bu konudaki sorularına verdiği cevapta “Evlatlarımıza bırakacağımız en önemli miras Terörsüz Türkiye olacak” diyerek çözüm konusunda, Bahçeli çizgisine yaklaşmış bulunuyor. Aynı şekilde MGK toplantısı sonrası yapılan açıklamada da “Terörsüz Türkiye hedefiyle atılan adımların ve gelişmelerin değerlendirildiği” belirtilerek “terörün ülke gündeminden kalıcı olarak çıkarılması” güçlü bir şekilde vurgulanmıştır.
Ancak bütün bunlar, terörün tasfiye boyutu ile ilgili değerlendirmeler… Bir de meselenin ‘hukuk’ ve ‘demokratik siyaset’ boyutu var. Her ne kadar AK Parti hukuk ve demokratikleşme konusuna pek sıcak bakmasa da gerek Bahçeli’nin açıklamalarında gerekse PKK’nın fesih kongresinin sonuç bildirgesinde ‘silahsızlandırma’ ile birlikte hukuk ve demokratikleşme adımlarının atılması özellikle vurgulanıyor.
Şimdilik AK Parti hukuk ve demokrasi işleriyle pek ilgilenmiyor. Bu çerçevede iktidarın, şu ana kadar Öcalan’a serbestlik getirecek “umut hakkı” yasası konusunu dillendirmekten de özenle kaçındığını bir yere not etmekte yarar var.
Oysa Bahçeli’nin 22 Ekim’de Öcalan’a yaptığı çağrıda çok açık vaadi var. O ifadeler aynın şöyle: “Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, ‘Umut Hakkı’nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın.”
Ama hemen belirtmek gerekiyor ki Bahçeli, sürecin zamana yayılarak sürüncemede bırakılmasını da istemiyor. Bu yüzden Meclis’te bütün partilerin katılımıyla, en kısa sürede bir komisyon kurulması çağrısında bulunarak sürecin demokratik zeminde ilerlemesi için güçlü bir irade ortaya koymuş bulunuyor.
Evet AK Parti iktidarı da “Terörsüz Türkiye”yi istiyor ama meselenin hukuk ve demokrasi boyutunu sanki biraz zamana yaymak istiyor gibi… Bu arada DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları’nın 23 Mayıs’ta Diyarbakır’da yaptığı konuşmada, çok net mesajlar verdiğinin altını da özellikle çözelim. Hamitoğulları diyor ki: “Bugün atılacak en temel adımlardan birisi; kayyum yasasının bir an önce lağvedilmesi ve atanmış kayyumların geri çekilmesidir. Halkın seçtiği belediye eşbaşkanları görevlerine gelsin. Halkın iradesi yok sayılamaz.”
Peki AK Parti, bu ağırdan almayı ne kadar sürdürebilir? Zira Bahçeli’nin acelesi var ve bir an önce meselenin sonuçlanmasını istiyor.
Galiba AK Parti’yi en çok, PKK ve Öcalan’la sağlanan uzlaşmanın ortaya çıkaracağı faturanın maliyeti endişelendiriyor. Ama bu mesele PKK’nın silahsızlandırılması sonrasında “oldu da bitti maşallah…” diyerek nihayete erdirilecek bir iş değil.
Her problemin çözümünün, pozitif ve negatif anlamda sonuçları olacaktır. Terörsüz Türkiye sağlandığında, bu sonuç nasıl iktidarın hanesine bir başarı hikayesi olarak yazılacaksa, sürecin belli aşamalarında oluşacak herhangi bir olumsuz sonuç da yine iktidarın hanesine yazılacaktır.
İşte iktidarı esas endişelendiren de meselenin bu negatif boyutu olsa gerek… Ama zahmetsiz rahmet olmuyor… Hem çözüm olsun ama sonunda siyasi bir maliyet de çıkmasın anlayışıyla çözüm üretmek mümkün değil. Eğer Bahçeli risk alıp adım atmasaydı, bugün “Terörsüz Türkiye” diye bir gündemimiz de olmayacaktı.
Ayrıca unutmayalım, bu çözüm süreci sadece PKK ile değil bütün toplum kesimlerini kapsayan bir kucaklaşma ile nihai bir başarıya ulaşabilir. Bir tarafta barışı konuşurken, diğer taraftan belediye başkanlarına, siyasi parti liderlerine ‘siyaset mühendisliği’ operasyonları düzenleyip hapse atmak ‘Terörsüz Türkiye’ hayalini zehirleyen bir yaklaşım olur.