1. YAZARLAR

  2. Nasuhi Güngör

  3. Tahran'ı bekleyen gelecek
Nasuhi Güngör

Nasuhi Güngör

Tahran'ı bekleyen gelecek

A+A-

Her an her dakika sıcak gelişmelerle İran-İsrail savaşı devam ediyor. İlk günlerin temkinli dili yerini gerçeğe bıraktı. Artık bir savaş var ve merkezinde bulunduğumuz coğrafyada pek çok sonucu olacak.

Biraz geçtiğimiz yıl yaşanan hadiselerin, biraz da bu konudaki yüzeysel yaklaşımların sonucu olarak İsrail saldırıları başladığında İran tarafından gelen “karşılık vereceğiz” demeçleri fazlaca ciddiye alınmadı. Kıyası mümkün olmayan boyutları olsa da Tahran, pek çoğumuzun beklemediği ölçüde sert karşılık vermeye başladı. İki ülkenin aralarında gizlice ! anlaşmalı olduğuna dair sözde tezler de tarihin çöplüğüne gitti.

İSRAİL’İN NOKTA HEDEFLERİ

İsrail, hava kuvvetlerinin sağladığı üstünlükle İran üzerinde pek çok bölgeyi vururken; belli ki sadece kendi istihbaratına ait olmayan planlamalarla pek çok nokta hedefi de yok etti. Genelkurmay başkanından kuvvet komutanlarına, istihbaratçılardan nükleer alanındaki seçkin bilim adamlarına kadar pek çok isim bu şekilde öldürüldü.

Bunun mevcut İran yönetimi açısından muazzam bir zaaf olduğu çok açık. Kasım Süleymani suikastından İsmail Haniye’ye ve aralarında Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin olduğu isimlere kadar devam eden zincirin son halkaları son hadiseler. Hali hazırda da İsrail benzer hedefleri vurmaya devam ediyor.

Böyle bir durumun ülke içinde bir panik ve güvensizlik havası yaratacağını söylemek elbette mümkün. Ancak şu an için İsrail saldırıları karşısında toplumda oluşan hava, ülkelerine yönelik bu saldırıya karşı ortak tavra dönüşmüş durumda. Bunun ne kadar güçlü ve sürdürülebilir olup olmadığı ise İran’ın geleceğini doğrudan etkileyecek.

Tahran’ın İsrail’e beklenenden daha güçlü karşılık vermesi, bu birlik havasında önemli rol oynamış görünüyor. Ancak sorun elbette bundan daha büyük ve karmaşık.

İRAN GERİYE ÇEKİLDİ

Mart 2015’de Amerikan Temsilciler Meclisi’nde yaptığı konuşmada Netanyahu, dört Arap başkentini İran’ın yönettiğini söyleyerek, özellikle nükleer teknoloji konusunda Amerikan yönetimini uyarmıştı. Bağdat, Şam, Beyrut ve Sana’ydı bu başkentler.

Aradan geçen 10 yılda çok şey değişti. İran, vekil güçler üzerinden sağladığı üstünlüğü kaybetti ve Arapların merkezinde olduğu alanlardan çekilmeye başladı. İsrail, İkinci Trump döneminde Tahran’la yürütülen müzakerelere başından itibaren şiddetle karşı çıktı ve bu ülkedeki nükleer tesislerin vurulmasını istedi.

Trump, İran’la yapılan müzakerelerden istediğini bulamadığını söylemeye başladığı anda İsrail saldırıya geçti. Devamı malum. Hala Trump yönetimi saldırının içinde olmadığını iddia ediyor, ama İsrail’e desteğini ifade etmekten de geri durmuyor.

İSRAİL, NÜKLEER GÜÇ İSTEMİYOR

Şurası çok açık. Kırım’dan Güney Afrika’ya, Yunanistan’dan Pakistan’a kadar olan coğrafyada İsrail kendisinden başka bir nükleer güç istemiyor. Suudi Arabistan, bunun bir istisnası olmak için sahada ve Amerikan yönetimi de arkasında. Ancak bunun nereye varacağını öngörmek hiç kolay değil. Çünkü İsrail’in bu ülkeyle ilgili bile çekinceleri var.

Diğer yandan ABD-İsrail ve bazı aktörler, İran’da bir rejim değişikliği gerçekleştirmek açısından hiç olmadığı kadar kararlı görünüyor. Bunun mevcut savaşı da içine alan, ancak ondan daha fazlasını içeren bir hedef olduğunu düşünüyorum.

TAHRAN NE YAPACAK?

Geniş bir coğrafyada oluşturduğu savunma hattından çekilmeye başlayan Tahran’ın, yeni savunma stratejisi ve nüfuz hedefleri ne olacak? Dahası kendi içinde dengelerini kurabilecek mi? Rejim değişikliği konusundaki ağır baskıya bu kez nasıl bir karşılık üretecek?

Bunları besleyen asıl soru, nükleer konusundaki kararlı tutumunu devam ettirebilecek mi? Bundan geri adım atmasının hayli zor olduğunu düşünüyorum. Geldiği aşamanın, kendisini nükleer silahlara ne kadar yaklaştırdığını bilmediğimiz için öngörüde bulunmak zor. Bu arada nükleer silaha erişim konusunun sadece uranyum zenginleştirmekten ibaret olmadığını da hatırdan çıkarmayalım.

Karşılıklı saldırılar devam ederken, diplomasinin tamamen rafa kalktığını düşünenlere ise katılmıyorum. Türkiye’nin öncülük ettiği kuvvetli bir temas trafiği var. Bunun sonuçlarını görmek için fazlaca bekleyeceğimizi düşünmüyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar