Saymakla bitmez problemlerin temelindeki problem
Son dönemde sıkça yaşanan ama -hafıza-i beşer nisyan ile malül olduğu için- uzun süredir de devam ettiği unutulan olaylar zinciri giderek dramatik bir tabloyu tamamlıyor.
Çok fazla güven kaybettirici vak’a var ve çok fazla üstü örtülen yanlış var. Türkiye gibi demokrasisi hala yetersiz bir ülke için bile çok fazla…
Mesela, bir devletin en sıkı şekilde koruması gereken vatandaşlık bilgilerinin ele geçirilmesiyle önü açılan sahte diploma olayı… Skandalın ve dolayısıyla tahribatın derinliği dahi bilinemiyor. Sorumlusu kim, bahsi bile olmuyor.
Ya da merkezi sınav sistemi üzerinde oluşan şüpheler…
Sayısız ihale usulsüzlüğü iddiaları…
Orman yangınlarına karşı artık gelenekselleşen yetersizlik…
Ardı arkası kesilmeyen liyakatsiz atamalar…
Artık bir yöntem haline gelen siyaset üzerinde güç kullanımı…
Siyaset yapma biçimi haline gelen tutarsızlık ve çelişkiler…
Sarsıcı, tahrip edici ve sansasyonel vakalar karşısında iktidar/devlet adına yapılan açıklamalardaki inandırıcılık problemi…
Daha birçoğu…
Yargıya güvensizlik örneklerini yukarıdaki listeden ayrı tutuyorum çünkü meselenin kaynağı orası… Adalet duygusu kaybolmuşsa ve hukuk üstün değilse herşey mümkün olur. Olan da bundan ibarettir.
Bir, iki, üç sahada işler yolunda gitmiyorsa ve gitmediği ortadaysa esasen bütün sahalar şüpheli hale gelir. Yukarıda sayılanların anlattığı şey budur. Birkaç branşta işler kötü ama diğerlerinde iyidir, denemez. En merkezi konularda sistem işlemiyorsa merkezin uzağındaki alanlarda işler daha kötüdür…
Herhangi bir konuda güven duygusu kaybolmuş, hukuka sığınma imkanı kalmamış ve atmosferi saran gergin, puslu ve karamsar hava mevsim normali haline gelmişse -ki geldi- ötesini konuşmak manasızdır.
Mesela, bu şartlarda ekonominin iyi yönetildiğini, eğitimin, akademinin doğru yolda olduğunu yahut dış politikada işlerin yolunda gittiğini söylemek de eşyanın tabiatına aykırıdır. Herhangi birinde işler yolunda gitseydi, ülkenin gözü önünde bu kadar çok alanda böylesine dramatik sahneler olmazdı. Ayrıca, iyi gittiği söylenen ekonomik programın başarısı da enflasyonu yüzde 30’a indirmekten ibarettir. İyisi bu…
Eğitimde uluslararası istatistikler ortada, en aşağıya demir attık bekliyoruz. Teknoloji yarışında listede adımız yok. Dünya ticaretindeki payımız ise artmıyor, azalıyor. Tıpkı faiz ve enflasyon gibi.
Toplum ise, muhatap olduğu yanlışları ve haksızlıkları zihninin arka planına atarak bir noktada işlerin yoluna gireceği umuduyla yaşıyor. Kimse şaşırmıyor çünkü şaşırma duygusu çoktan kayboldu. İnsanları şaşırma duygusundan arındırmak da benzersiz bir sosyo-politik durumdur. “Daha beteri olmasın sığınağı”nın altında bekliyor herkes... Beteri olabilir zira iktidarın devamlılığını garanti etmeyen haşin girişimler, daha sert hamleleri mümkün hale getiriyor.
Bütün bu tablonun merkezinde hukuk, denetim, şeffaflık, liyakat ve ehliyet eksikliği olduğunu ayrıca söylemeye gerek var mı? Bu temel unsurları sistemden diskalifiye etmeden başınıza buyruk davranamazsınız, başınıza buyruk davranmak için de önce bunları diskalifiye edersiniz. Sistemsizlik, kuralsızlık, liyakatsizlik ve hukuksuzluk ancak tercihle mümkündür.
19 Mart’tan beri ortalığı daha fazla kasıp kavuran siyasi sertlik, sınırsız güç kullanımı ve rekabeti meşru siyaset dairesinin dışına taşıma rüzgarı da bütün bu tablodan bağımsız değildir. Hatta doğal sonucudur.