Özgür, adil ve rekabetçi bir yarış olmadan…
Sansasyonel ve merak uyandırıcı haberlerin peşinde koşturup durmak Türkiye’nin gerçekte ne tür büyük problemleri olduğunu unutturuyor mu, unutturuyor. Ekonomiden eğitime, üretimden dış politikaya kadar her alanda artık yapısal hale gelen meselelerimiz olduğu gerçeği ıskalanıyor mu, ıskalanıyor. Böylelikle güçlü, geleceğine güvenle bakan ve refahı bir lütuf değil standart haline getiren bir ülke olamadığımız gerçeği perdeleniyor mu, perdeleniyor. Hasılı yıllar boşa geçiyor mu, geçiyor.
2023 hedeflerine göre enflasyonu yüzde 5 olması gereken ülke -eğer tutturulabilirse- bu yıl yüzde 30 enflasyonu başarı sayacak kadar gerilemiş durumdadır. Enflasyon, ekonomide durumu anlatan sembollerden sadece biri. Beraberinde üretim, ihracat, kur, faiz, istihdam ve nihayetinde kişi başına düşen gelir var. Hepsinde birden hedeflerin geresindeyiz. Birlikte yola çıktığımız ülkeler, bu problemleri çoktan unutmuşken bizim hâlâ geride olmamız, ortada duran ve gözlerimizin içine bakan acı bir gerçektir.
Gündemin polisiyesi, heyecanı o gerçeği değiştirmiyor.
Siyasette güç kullanımını, yargı faaliyetlerini ve arkası kesilmeyen siyasi mühendislik girişimlerini sonu merakla beklenen bir film gibi izlemek Türkiye’nin işine yaramıyor. Yarasaydı, yüzde 30 enflasyonu başarı saymazdık.
O kadar çok birikmiş ve çözüm bekleyen ve çözümü geciktikçe daha kronikleşen meselemiz var ki, siyasi çatışmayla kaybedecek tek bir saatimiz bile yok. Unutmayalım, meseleleri büyüten de bu yanlış yoldu.
Bitmek bilmeyen ekonomik kriz, yoksulluk, yükseğin yükseği faiz ve kur ile dünyanın en kötü göstergeleri listesinde en başlara demir atmamız, en başta siyasi rekabeti baltalamaktandır. Siyaseti, tutuklamalar ve görevden almalarla baskı altında alarak çözüm üretemez halde tutmanın maliyetini ödüyoruz. Bütün bu sorunlara çözüm önermek için yola çıkmış Cumhurbaşkanı adayı bile hapiste, daha ötesi var mı?
Oysa siyasi rekabet serbest hale gelmediği müddetçe Türkiye ne ekonomiyi düzeltebilir ne de gençlerinin geleceğini dışarıda aradığı bir ülke olmaktan kurtulabilir. Hukuk düzeni tesis edilmedikçe başka hiçbir şey aslında düzelmiyor ve yolunda gitmiyor demektir.
Bir yandan ülke, ekonomiden asayişe kadar problemlerle boğuşurken öte yandan ana muhalefet partisini her gün bir başka “orijinal yöntemle” baskı altında tutmanın, ülkenin en büyük belediyesinin başkanı ve arkadaşlarını hapse atmanın problemlerin devamını garanti etmekten gayrı sonucu yoktur. Böyle devam ederse seneler boş geçecek ve fırsatlar heba olacak demektir.
Gerçeğimiz ise kesinlikle bu değildir. Güç kullanarak tesis edilen siyasi düzen de düzen değildir.
Daha fazla elin, daha özgürce ve siyaseti mühendislik girişimi olmadan ülke meselelerine el atması -ki bir demokrasinin temel kuralı budur- tek çözüm yoludur. Siyasi rekabet olmadan, adil yarış yapılmadan Türkiye’nin içeride yoksulluktan, dünyada ise en kötüler listesinden kurtulma ihtimali yoktur.
Siyasi rekabet tam olmadan işlerin düzelmesini beklemek beyhudedir; bu durumda cezayı çeken de hem bugünüyle hem sonraki nesillerle millettir.
Daha iyi bir ekonomi, daha iyi bir eğitim, daha yüksek bir üretim ve teknoloji kapasitesi, daha şeffaf bir kamu yönetimi, daha etkili bir dış politika veya daha hızlı bir depremle mücadele politikası, siyasette daha fazla iddianın sahne alması ve seçmenin hepsini kıyaslayarak kendisi için en doğruyu seçmesinden geçiyor. “Zaten her şey yolunda, başkasına ne gerek var; adil yarışa da iddialı yarışmacıya da gerek yok” anlayışından değil.