Oyun içinde oyun…
Cuma sabahı İsrail’in saldırılarıyla başlayan savaş iki tarafın karşılıklı vuruşlarıyla sürüyor. İsrail daha ilk günden hava ve istihbarat üstünlüğünü sağladı, İran ise elindeki imkanları mümkün olduğunca etkili şekilde kullanmaya çalışıyor. İsrail nokta atışı yapıp nükleer tesisler kadar rejimin ana unsurlarını da hedef alırken İran hedefine ulaştırabildiği az sayıda füzenin yarattığı psikolojik etkiyle yetinmek zorunda kalıyor.
İran’nın kapasitesini bilenler ayda 300 kadar olan füze üretiminin bir süre sonra İsrail’i zorlayabileceğini söylüyor. Doğal olarak tam tersini iddia edenler, İsrail’in bu kapasiteyi yakında yok edeceğini söyleyenler de var. Kimin haklı çıkacağını kestirebilmek güç. Ancak İran’ın her açıdan daha zor durumda olduğu gerçek. Şu anda rejimin bekası bile tehdit altında.
İran’nın karşısında da sadece İsrail yok. Onun arkasında Amerika ve daha pek çok ülke var. Saldırıları onlar gerçekleştirmese dahi bilgi paylaşıyor olmamaları mümkün değil. Ayrıca İsrail’in savunmasında da aktif rol oynadıklarını, Ürdün, Suudi Arabistan gibi ülkelerin İran’nın hava sahalarını ihlaline sıcak bakmadıkları, bazı saldırı vasıtalarını İsrail’e girmeden düşürdükleri biliniyor.
İleri savunma hatları da zaten Hamas’ın başlattığı mantığı ve stratejisi tartışmalı 7 Ekim saldırısından sonra çöktü. Hizbullah artık devreden büyük ölçüde çıktı. Husiler zayıfladı. Hamas neredeyse tüm gücünü yitirdi. Haşdi Şabi İran için ülkesini ve kendi siyasi geleceğini tehlikeye atacağa pek benzemiyor. Arap ülkeleri de İran’da olan biteni büyük ölçüde izlemekle yetiniyor.
İran’nın Savaşı yayması, Körfez’deki Amerikan varlıklarına saldırması, askeri üslerini ya da mesela vekilleri vasıtasıyla büyük elçiliklerini hedef alması da İsrail’in istediğini yapması, Amerika’yı savaşın içine çekmesi anlamına gelir. Hürmüz Boğazını kapatırsa bu kez bütün dünyayı karşısına alır. Çin ve Japonya bile İran karşıtlığında Amerika, İngiltere ve Fransa ile birleşir. Terör de can acıtır ama sonra İran’ın canı daha çok acır.
İran için en makul alternatif yenilgiyi değilse de durumu kabullenmek, sorunu nükleerleşmeye bağlamak, Umman ya da başka bir yerde oturup Amerikalılarla konuşmak. İran Dışişleri Bakanı yaptığı bir açıklamada bunu ima etti. Sözcüsü de müzakerelere yeniden başlamayı kınama şartına bağladı. Fakat müzakere kapısını kapatmadı. Pazartesi günü de Amerika savaşa girmezse müzakerelere açığız demişler.
Şimdi sorun Amerika’yı, daha doğrusu Trump’ı ikna etmekte, müzakerenin Fordo’yu B 52’lerle bombalamaktan daha akıllıca olduğuna inandırmakta. Belli ki Türkiye bunun için çalışıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan diplomasiye şans vermek amacıyla Trump ve İran’lı muadiliyle görüşüyor. İsrail ise kendi yapamadığını Amerika’ya yaptırmak İran’nın nükleerleşme programını ve en az onun kadar da İran rejimini güç kullanarak bitirmek istiyor.
Umarım Türkiye ve İran’a yakın duran diğer ülkeler Tahran ve Washington üstündeki etkilerini kullanıp bu savaşın bitmesi için inisiyatif geliştirip, müzakereleri yeniden başlatabilirler. Savaşın uzamasının Gazze’de acı çekenler de dahil kimseye yararı yok. Zaten İran’nın da amacı Gazze’nin intikamı değil kendi bekası.
Unutmayalım ki artık hakkın, hukukun, insanlığın ve adaletin konuşulduğu, önemli olduğu bir dünyada yaşamıyoruz. İran’ın haklı olması, tüm bunların Trump’ın bir önceki başkanlığı döneminde 2015 imzalanan mutabakattan çekilmesi nedeniyle gerçekleşmesi sonucu değiştirmiyor. İsrail’in nükleer silah sahibi olması da öyle. Dünya hiç bir zaman adil olmadı bundan sonra da olmayacak.
Sanırım İran da bu gerçeği gördü. Geriye yakıt zenginleştirmekten vazgeçip, elindeki aşırı işlenmiş Uranyumdan yüz kızartıcı olmayan bir yöntemle kurtulması, bunu yapacağına Amerika’yı inandırması kaldı. Fakat ne yazık ki gecikti, İsrail tarafından her zamankinden daha fazla hırpalandı, programından vazgeçmesi karşılığında alabilecekleri azaldı.
Kaldı ki bomba yapsa ne yapacaktı? İsrail’e karşı kullanıp Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Gazze’deki Filistinlileri de İsraille birlikte mi yok edecekti? Komutanlarının, nükleer fizikçilerinin yerlerini bilen, onları hiç şaşmadan hedef alan İsrail ve ona destek olan Amerika bomba yapımını oturup seyir mi edecekti? Komşusu olan Arap ülkeleri ve hatta Türkiye İran bomba yaptı da ne güzel yaptı diye mi sevinecekti?
Olsa olsa biraz caydırıcı olacaktı. Ama yanlış anlaşılmasın herkes gibi ben de İsrail’in yaptıklarını, Gazze’deki bitmek tükenmek bilmeyen vahşeti, İran’a karşı kullandığı şiddeti, Amerika’nın ve çoğu Avrupa ülkesinin politikalarını nefretle kınıyorum. Ancak kınamam, insanlık onurumun çiğnediğini hissetmem aklımı duygularıma rehin bırakmamı gerektirmiyor. Çünkü hamaset Yusuf Ziya Cömert’in pazartesi yazdığı gibi çözüm üretmiyor…