Miras Taksiminde Erkek ve Kadının Payları üzerine (1)
Modern zamanlarda, batıdan ithal edilen hukuki mevzuatı ve baskın dünya görüşünün etkisinde Münzel Şeriat’ın hükümleri ve tarihte şu veya bu sıhhatte tatbik edilen hükümler üzerinden İslam dinine yöneltilen itiraz ve eleştirilerden biri miras taksiminde erkek ve kız çocuğu arasında öngörülen orandaki farktır. Zahir hükmün açıkça öngördüğü taksime ölenin geride bıraktığı mirasın 2/3’ü erkek, 1/3’ü kız çocuğa aittir.
İtiraz edenler, İslam dininin ve elbette –haşa- yüce Allah’ın erkek ve kadın arasında ayırım/ayrımcılık yaptığını, erkeği öne geçirip kadını mahrum bıraktığını, bu yüzden de bugün için bu ve benzeri hükümlerin –mesela şahitlik gibi- tatbik imkanı kalmadığını iddia ve propaganda etmektedirler. Yapılacak şey miras ve başka konulardaki hükümleri tarihin tozlu raflarına kaldırıp koymaktır.
Bunun böyle olup olmadığını sakin bir zihin ve doğru bilgiler eşliğinde kritik etmemizde zaruret var.
Münzel Şeriat’ın hükümleri illetleri devam ettiği müddetçe sabittir, değişmez/değiştirilemezlerdir, bu bir iman ve ilahi mesaje, emir ve nehiylere sadakat icabıdır. Lakin işaret ettiğimiz üzere hükümler illetlere mebnidir, dolayısıyla hükümlerde asıl olan Yasa Koyucu’nun gözettiği maksat olduğundan, hükümlerin sübutunun devam edip etmediğine karar vermek için:
1. Hükmün vaz’edildiği genel ortama, ben buna Hükmün Vasatı (Vasatu’l hükm) derim (Bkz. Ali Bulaç, Makasidu’ş Şeria Bağlamında Kadının Şahitliği Konusu, İslami Araştırmalar Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 4, Ekim-1991, s. 292-309. Ayrıca bkz. Ali Bulaç, Kur’an Dersleri/Tefsir, Çıra Y. 2016-İstanbul, I, 585-612. Bana yöneltilen eleştiri için bkz. Dr. Abdurrahim Kızılşeker, Yerleşik usul ile modernist anlayışlar arasında “Kur’an Dersleri/Tefsir” Sonçağ Akademi, 2021-Ankara.) Hükmün vasatında siyasi, tarihi, geleneksel, iktisadi, coğrafi, sosyal vs, birden fazla faktör etkileyici rol oynar, bu açıdan hükmün vasatı doğru anlaşılmadıkça hükmün illeti ve bizi ulaştırmak istediği evrensel maksad da anlaşılamaz.
2. Asıl işi ve işlevi bizi maksada götürmekten ibaret olan hükmün oluşmasında belirleyici rol oynayan illete bakmak lazım.
Üç yazıda ele almayı planladığım bu önemli konu için önce Kur’an-ı Kerim’de yer alan ayetlere yakından bakmaya çalışalım:
11. Çocuklarınız konusunda Allah, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder. Eğer onlar ikiden çok kadın ise (ölünün) geride bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Kadın (veya kız) bir tek ise, bu durumda yarısı onundur. (Ölenin) Bir çocuğu varsa, geriye bıraktığından anne ve babadan her biri için altıda bir, çocuğu olmayıp da anne ve baba ona mirasçı ise, bu durumda annesi için üçte bir vardır. Onun kardeşleri varsa o zaman annesi için altıda bir’dir. (Ancak bu hükümler, ölenin) Ettiği vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Babalarınız, oğullarınız, siz onların hangilerinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (Bunlar) Allah’tan bir farzdır. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.
12. Eşlerinizin, eğer çocukları yoksa geride bıraktıklarının yarısı sizindir. Şayet çocukları varsa, -onunla yapacakları vasiyetten ya da (ayıracakları) borçtan sonra- bu durumda bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Sizin çocuğunuz yoksa, geriye bıraktıklarınızdan sekizde biri onların (kadınlarınızın)dır. (Yine bu hükümler) Edeceğiniz vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Mirası aranan erkek ya da kadın, çocuğu ve babası olmayan bir kimse olup erkek veya kız kardeşi bulunursa onlardan her biri için altıda bir vardır. Eğer bundan fazla iseler, bu durumda -kendisiyle yapılan vasiyette ya da (varsa) borçtan sonra- üçte bir’de zarara uğratılmaksızın onlara ortaktırlar. (Bu size) Allah’tan bir vasiyettir, Allah, bilendir, (kullara) yumuşak olandır.
13. Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’a ve elçisine itaat ederse, onu altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.
14. Kim Allah’a ve elçisine isyan eder ve onun sınırlarını aşarsa, onu da içinde ebedi kalacağı ateşe sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır. (4/Nisa, 11-14.)
Herkesin kabul ettiği üzere Nisa Suresi’nin 11 ve 12. ayetleri İslam miras hukukunun temelini oluşturur.
Ayetlerin Hz. Cabir’in hastalığı sırasında kendisini ziyaret eden Peygamber Efendimiz (s.a.)’e “Malım konusunda nasıl hareket edeyim?“ şeklinde sorması üzerine indikleri rivayet edilir. (Buhari, Vudu, 44;) Müslim’de yer alan bir rivayete göre sûrenin 176. ayeti de bu olay üzerine inmiştir (Müslim, Tefsir, 5/8; Müsned, III, 298.)
Belirtmek gerekir ki 11. ayette geçen “vasiyet” isteğe bağlı tercih değil, amir hüküm ifade eder.Bazı ayetlerde fiil emir kipiyle geldiği halde, aslında söz konusu olan tavsiyedir, tavsiyenin yapılmasında fayda vardır, yapılmaması durumunda ise bir emrin yerine getirlmemesinden dolayı günah değildir. Buna göre öneminden dolayı Kur’an-ı Kerim’de ayrıntılı olarak anlatıldığı şekilde miras taksim edilecektir. Bu Allah’ın buyruğudur.
Yukarıda işaret ettiğimiz üzere, İslamiyet’ten önce Arabistan’da ve dünyada miras sadece erkeğin hakkı olarak kabul ediliyordu. Kadınlar ve çocuklar mirastan pay almazlardı. Çoğunlukla da miras büyük erkek çocuğa kalırdı. Geçmişte ve bugün de bunun bolca örneklerine rastlamak mümkün. Mesela “Sierre Leona’da Limbaların soyu ve mülkü erkek tarafından devam ettirilir. Mülk mirası ve durumu en yaşlı erkek kardeşten en genç erkek kardeşe ve geriye en büyük erkek kardeşin en büyük oğluna doğru uzar. Eşler de miras olarak alınır. Eğer koca ölürse eşi erkek kardeşe kalır. Bu kural sadece erkek kardeşin kabul etmemesi ya da kadın tarafının verilmiş olan bütün çeyizi geri ödemesiyle bozulur.” (Ed. Richard V. Weeks, Müslüman Halklar Ansiklopedisi, İstanbul-1991, II, 159).
Tarihte İslamiyet iki büyük devrim yaptı: Biri, kadını miras nesnesi olmaktan kurtardı, İslam öncesi cahiliye adetlerine göre, kocası ölen kadın kocasının geride bıraktıklarıyla bir miras nesnesi olarak devrediliyordu, İslamiyet bunu yasakladığı gibi çocuklarla beraber mirasta hak sahibi kıldı. Hatta Hz. Ömer bariz bir şeklide anne karnındaki ceninin de mirasta hak sahibi olduğuna hükmetmiştir. Ölenin anne babasının da mirasta hak sahibi kılınması ayrıca zikredilmesi gereken önemli bir husustur. Bakara, 282. ayette gördüğümüz üzere kadının ticari akitlerde şahitlik yapabileceğine ilişkin hüküm de bu çerçevede ele alınması gerekir.
İslam miras hukukunun ana çerçevesini anlayabilmek için önce Kur’an ve Sünnet’te yer alan hükümlere, sonra ilk nesil Müslümanların bu hükümleri nasıl anlayıp hayatta tatbik ettiklerine, arkasından tarih içinde müçtehit âlimlerin geliştirdiği fıkhi birikime, tabii özellikle feraiz ilmine bakmak lazım. Bu tarihi temelden hareket edildiğinde bugün değişen toplumsal ve ekonomik ilişkilere bakmak bizi doğru sonuçlara götürür.