Komisyonda finale doğru
Terörsüz Türkiye sürecinde, TBMM çatısı altında oluşturulan komisyon çalışmalarında sona doğru ilerliyoruz. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ve MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın komisyona gelmesiyle rapor sürecine geçilecek.
Herhalde şuna kimsenin itirazı olmaz. Büyük arızalar ve sıkıntılar yaşanmadan, ayrıca büyük bir demokratik olgunlukla çalışmalar sürdürüldü. Birbirini anlayarak ve konuşarak ilerleme sağlandı. İYİ Parti dışında mecliste grubu olan tüm partiler komisyona katıldı. Kurultay başta olmak üzere devam eden yargı süreçleri üzerinden yaşadıkları sıkıntılara rağmen CHP de komisyona katıldı ve katkı sağladı.
NİHAİ RAPORA DOĞRU
Pek çok farklı kesimden temsilciler, uzmanlar, kanaat önderleri dinlendi, sorular soruldu, notlar alındı. Gelinen aşamada komisyonun, hem siyasi, hem hukuki perspektif içeren bir raporu TBMM’ye sunması bekleniyor. Elbette eşzamanlı olarak da kamuoyuna.
Şu anda bu rapor için siyasi partiler kendi çalışmalarını yürütüyor. Hatta kendi taslak çalışmasını tamamlayanlar bile var. Nihayetinde bunlar ortak bir havuzda ele alınarak asıl rapor ortaya çıkarılacak.
Raporun ortaya çıkması, aynı zamanda sürecin ihtiyacı olan yasal düzenlemelere dair çerçevenin de şekillenmesi anlamına geliyor. Peki bunların kamuoyuna sunulmasıyla, sahadaki gelişmeler arasındaki irtibat nasıl devam edecek? Başka bir deyişle sahadaki gelişmelerin seyri, komisyondaki çalışmaları ve özellikle yasal düzenleme boyutunu nasıl etkileyecek?
SÜRECİN İKİ ANA HEDEFİ
Başından itibaren sürecin iki ana hedefi var. Birincisi silahların bırakılması, diğeri örgütün kendisini feshetmesi. Dolayısıyla saha dediğimiz tanımın içinde bu iki adımın hangi noktada olduğu yer alıyor.
Temmuz ayında 30 örgüt mensubunun silahlarını yaktığı sembolik törenin ardından, sürecin nasıl ilerlediği MİT başta olmak üzere güvenlik birimlerinin gözetimi altında kayda alınıp raporlanıyor. Buradaki ana vurgu, silahların bırakılması konusunda devletin ikna olması ve bunun sahada tespiti.
Örgütün kendisini feshetmesi başlığı altında ise birbiriyle bağlantılı konular ele alınıyor. Her şeyden önce bu fesih kararının, örgütün tüm unsur ve uzantılarını kapsaması. Bu nokta Ankara’nın hassas olduğu konuların başında geliyor. İkincisi, fesih kararına rağmen örgütün yeni ve farklı adlar altında benzer bir tehdit oluşturup oluşturmadığı. Bu da istihbarat anlamda gözlemlenip raporlanan hususlar arasında.
ÖNCE DEVLET İKNA OLACAK
Özeti, bu iki başlıkta devletin ilgili kurumlarının ikna olması ve bunun karar verici iradeye sunulması. Böylece komisyon çalışmalarının yasal zemindeki boyutunun harekete geçmesi.
Meseleyi başından itibaren bir al-ver ilişkisine sıkıştırma niyetinde olanlar bir kenara bırakılırsa, bu meseledeki takvim ve işleyiş böyle. Bir pazarlık yürümüyor. Gözlem, takip ve ikna zemininde devam ediyor.
Örgütün silahlı kadrolarının Türkiye içinden ve sınır ötesinden çekilmesine dair adımlar da Ankara’da olumlu karşılanıyor. Özellikle de ZAP’tan çekilmesi yönünde attığı yeni adım da bu kapsamda ele alınıyor.
SDG’NİN TUTUMU
Kuşkusuz en önemli başlıklar arasında Suriye sahası ve SDG’nin tutumu önemli bir yer tutuyor. İsrail'in Suriye’deki yeni yönetimden duyduğu rahatsızlık, azınlıklar üzerinden sürekli enfekte çabalar göstermesi işleri zorlaştırıyor. Diğer yandan SDG’nin artık DAEŞ’le mücadele bahanesiyle kendisine alan açma imkanı da kalmadı. Ancak bu zemini sağlayan ABD yönetimi, aynı zamanda Suriye yönetiminin İsrail için bir tehdit oluşturmaması konusunda ısrarlı. Ankara ise bu tarife “İsrail’in Suriye için bir tehdit oluşturmaması” vurgusunu ekliyor. Trump-Şara görüşmesi, ayrıca bu temas zincirinde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın da yer alması, bu alandaki yeni adımların da habercisi kuşkusuz.
Bunların bölgede sağlayacağı denge, Terörsüz Türkiye başlığı altındaki gelişmeleri de doğrudan etkileyecek.


