1. YAZARLAR

  2. Doğu Ergil

  3. KGB’nin Oyun Kitabı’nda milletler nasıl boyunduruk altına alınıp, güdülür?
Doğu Ergil

Doğu Ergil

KGB’nin Oyun Kitabı’nda milletler nasıl boyunduruk altına alınıp, güdülür?

A+A-

Soğuk Savaş döneminde bir KGB (Sovyet Gizli Servisi) mensubu olan Yuri Bezmenov tarafından kaleme alınan rakip ülkelerin savaş dışı yöntemlerle güçsüzleştirilip, denetlenebilir ve yönlendirilebilir kılınması yöntemleri yakın zamanda Doug Ross tarafından özetlendi. Bize ulaştıran Hüseyin Vodinalı. İkisinin de hakkını verdikten sonra Beznenov’un karanlık zenaatine bakalım: Yuri Bezmenov (1939– 1993), gazeteci Tomas David Schuman olarak da bilinir.

Yuri Bezmenov, özgür toplumları bombalarla, işgallerle veya hastalıklarla değil, manipüle edilmiş fikirlerin ve kültürel çürümenin zehriyle yok etmenin yollarını bizimle paylaşıyor. KGB bunları 2. Dünya Savaşı’dan sonra, özellikle Soğuk Savaş döneminde geliştirmiş ve uygulamış.

Sözünü ettiğim yazarlar bize Bezmenov’un dile getirdiği 20 önemli ilkeyi/yöntemi sunuyor. Ben 16 tanesini ele alacağım.

Bu envanteri okurken bir toplumun gerçeklik algısının nasıl yıkıldığını dehşetle öğreniyoruz. O buna “ideolojik yıkım” da diyor ve büyük bir çarpıtma süreci olduğunu itiraf ediyor.

İşin ilginç yanı, bunların çoğunu Batı emperyalizmi (özellikle Britanya) sömürgecilik yüzyılları boyunca, sonra Sovyetler Birliği ve ABD (Pax Americana Yüzyılı boyunca) uyguladı. Hatta kimi diktatörlükler, kendi yurttaşları olan ama sadakatinden kuşku duydukları halklar(ın)a karşı uyguladı.

Neydi bu ilkeler?

İdeolojik yıkıcılık, askeri güce ihtiyaç duymadan hedef ülkedeki gerçeklik algısını değiştirmek için tasarlanmış, 15-60 yıl süren bir propaganda-eğitim-pskolojik etkileme sürecidir. Önce yerleşik değerleri hedef alır ve rejimi ayakta tutan temel ideolojiyi aşındıracak bir mesai başlar. (H. Vodinalı bizde Kemalist İdeolojinin son dönemde büyük saldırı altında olmasını bu mesaiye bağlıyor. Oysa olay biraz daha karmaşık çünkü, Kemalizm ‘tekçi’ bir ulus-devlet ideolojisiydi ve bu devlet modeli tarihe karışıyor.)

Bezmenov, KGB’nin faaliyetlerinin yalnızca yaklaşık %15’inin geleneksel casusluğa odaklandığını; çoğunlukla psikolojik savaş ve ideolojik manipülasyona yönelik olduğunu söyleyerek aslında gizli servislerin ana işlevini sergiliyor.

Bu işlevlerin başında bir devletin, bir milleti kontrol altında tutup dış politikasını güçlendiren bir araç galine getirmek için o toplumun ahlaki, eğitimsel ve kültürel temellerini dönüştürerek, onları farklı şeyleri önemseyen veya heves eden insanlara dönüştürmesi gelmektedir. Bu faaliyetlerin içinde Ulusal kimliğin sorgulaması da vardır. Örneğin, “Ben Türk’müyüm? Müslüman mıyım?” sorusunun ikisi birlikte olacağına, birinin başat olmasını sağlamak ciddi bir kültürel karmaşaya yol açabilir. Açmaktadır da…

Bu tür kültürel karmaşalar ve aidiyet/kimlik konusunda yaratılan kuşkular, sadece kafa karışıklığı yaratmıyor; çatışmalar, toplumsal çözülme de yaratıyor. Toplumları, kendilerine yönelik tehditleri fark edemeyecek ve onlara karşı savunma yapamayacak hale getiriyor. Bu da yaygın bir moral bozukluğuna yok açıyor.

Toplumda doğan/uyandırılan moral bozukluğu yani özgüven aşınması, kimlik kaymaları için başlatılan çalışmalar 15-20 yıl sürer. Bir neslin kim olduğunu, kolektif amacının ne olduğunu sorgulamaması, bu doğrultuda örgütlenirken geçmişle kültürel bağını koparması için gereken süre yaklaşık bu kadardır.

Her düzeydeki eğitim kurumları siyasal birer hedeftir. Müfredat (ders içeriklerinin) değişmesi; sorgulayıcı kimi sosyal bilim derslerinin toptan kaldırılması hedeflenir. Okulların, olgular ve eleştirel düşüncenin önemsendiği bilimsel yöntemlerin öğrenildiği kurumlar yerine maneviyatı, vahyi teşvik eden telkin merkezlerine dönüştürülmesi amaçlanır.

Medya, rejim ve dünya görüşü değiştirmenin ana araçlarından biri haline getirilir. Ya etki elemanları (yazarlar, sunucular, programcılar, içerik hazırlayıcıları) satın alınarak (ona kooptasyon da denir), korkutarak, değiştririlerek personel, ya da yayım organları el ve sahiplik değişikliğine zorlanarak yepyeni bir iketişim-etkileşim alt-yapısı oluşturulur. Yepyeni yüzler ve adlar konuşmaya ve yazmaya başlar. İletişim konularında ve düzeyinde ciddi bir değişim ve nitelik düşüklüğü olur. Ama daha sosyal medya gelişmediği için bu durum telâfi edilmez. Popüler kültür tam bir ablukaya alınır. “Kuşatılır” da diyebiliriz. Bu kuşatma altında günlük dilde bile değişiklikler olur: Yeni kelimeler, kavramlar, deyişler gündelik lügate (dolaşıma) girer. Bunlar hep bir mantık (bakış açısı) deşikliği değişmesinin işaretleridir. Eğer bu değişiklik gerçekleşirse, maksat hasıl olmuştur. Başarının oranı, kültürel kodları değiştirmek isteyenlerin kültürel ve bilgi üstünlüğüne bağlıdır. 2000’lerden sonra gelişen sosyal medya ve küresel iletişim ağları farklı muhalefet ve direnç yolları, araçları sunmuş; kısmî bir denge sağlamıştır.

Din, psikolojik savaşın hem alanı hem aracı; en çok (kötü) kullanılan unsurudur. Bu alanda iki türlü çarpıtma yapılmıştır: a- Din çağdışı veya baskıcı olarak gösterilerek insanlar soğutulmuştur. Bu çalışmalarda en çok din araçsallaştırılarak (meşruiyet vesilesi) yapılarak gerçekleştirilen ahlâksızlıklar, zalimlikler, hırsızlıklar ve usülsüzlükler sergilenerek başarı sağlanmıştır. b-Veya tam tersi yapılmış, çarpıtılarak manevi değerlerin aşındırılmasına çalışılmıştır. Örneğin, dünyayı anlamak, hakikate ulaşmak yanında yönetimin, eğitimin ve hukukun da dinsel ilkelere dayandırılması savunularak toplumda ciddî ayrışmalar, gerilimler, kırılmalar gerçekleştirilmiştir. Ayrışan, yani dayanışmasını yitiren yoplumları etkilemek, denetlemek ve yönlendirmek çok daha kolaydır.

Ahlakî belirsizlik yaratmak başka bir çarpıtma yöntemidir. Ahlâki pusulanın kaybı, doğru ile yanlışı bulanıklaştırır, toplumun gerçek düşmanlarına karşı ilgisizliğe ve birleşme becerisinin kaybolmasına yol açar. Bu yüzden ahlakî ilkeler/ölçülerle oynayarak (örneğin “yolsuzluk, hırsızlık değildir”; “insanın gühah işleme özgürlüğü olmalıdır” önermeleriyle belirsiz bir ahlâk anlayışı yaratmak denenmiş yöntemlerdir.

Tarihin yeniden yorumu, ulusların kafasını karıştırma, olayları ve tarihî kahramanları alışılagelenin dışında yansıtarak alternatif ve ‘yabancı’ bir tarih yazmak çok denenen bir yöntemdir. Bunu sadece egemen bir dünya gücü (devlet) yapmaz. Her ülkenin egemen sınıfı da yapar. Bu sayede kendi konumunu ve kültür anlayışını egemen kılmak ister. Eski kazanımlar, ‘yol kazası’ veya ‘tarihî parantez’ olarak nitelendirilir. Zaten az sayıda olan tarihî kahramanlar sahteleri yeniden ‘giydirilerek’ canlandırılır, yüceltilir. Toplumların zaten kıt olan tarih bilgisi iyice anlamsızlaştırılır. Yeni tarih tezi de uyduruk, sığ ve gerçekleri anlamlandıracak kıvamda değildir. Toplum, tarihî yolculukta yönünü kaybeder, efsanelere inandırılır ve güdülür.

Toplumun kafa karışıklığına, güvensizliğine ve devlet kadrolarının zafiyetine denk gelen bir aşamada ekonomide kırılmalar baş gösterir. Üretim düzeni bozulur, borç stoku -maceracı dış politikanın da etkisiyle- artar; sermaye kıtlığı borçlanmayı daha da artırır, ulusal paranın değeri sürekli düşer. Bu artık muhtaç bir devlet ve kimi suçlayacağını bilmeyen yönünü şaşırmış bir milletin halidir. Teslim olması (alınması) zor değildir. Bu bir ekonomik sabotajdır. Sınıf ayrımları iyice derinleşir, orta sınıfı küçülür. Ümitsizlik ve geçinme sorunu arttıkça öfke yaygınlaşır. Kimse kimseye güvenmez.

Dış politikada bir ülkeye yanlış tercihler ve hamleler yaptırarak yalnızlaştırmak, eski müttefiklerden ve ittifak sistemlerinden ayrılarak onu güçsüz bırakmak bilindik bir yöntemdir. “Siz halâ niye bu ittifak/savunma sistemindesiniz? Size yarardan fazla zararı var; bağımsızlığınızı tehdit ediyor” diye yalan söylerler. Milliyetçi duyguları coşturarak uluslararası düzene düşman edip, ülkeyi yanlızlaştırmaya çalışırlar. Genel olarak Batı, özel olarak NATO ve AB hedefler arasındadır. Size kullanamayacağınız silah sistemleri aldırır, daha çok muhtaç olduklarınızı alma konusunda veto yemenize neden olurlar. İki cami arasında bî-namaz olmanız sağlanır.

Sizi kendi savunma kurumlarınıza düşman ederler. Savunma personelinizi yönetime darbe yapmaya teşvik ettikleri gibi onları suçlu-vatan haini- ilan edip tasfiyelerine neden olurlar. Savunma sistemi ve personeli adlî bir vaka haline getirilen ülke artık büyük ölçüde savunmasızdır. Doğan güvensizlik ortamında bir toplumun radikal çözümler talep edeceği ama doğru çözümleri üretemeyeceği bilinir.

Kriz dönemlerinde insanlar, vaat edilen güvenlik karşılığında özgürlüklerinden gönüllü olarak vazgeçerler ve otoriter kontrolün yolunu açılır. Artık o toplum kontrole ve yönlendirilneye hazırdır.

Başlayan sancılı kriz ortamında güvensizlik-kadercilik-güce ve güçlüye sığınma-radikalleşme- iç çatışma-eleştiriye tahammülszlük ve cezalandırma, “yeni normal” haline gelir. Muhalefet kriminal bir vakadır; muhalifler birer suçlu… Yargı, siyasal güçlerin cezalandırma ve kontrol aracı haline gelir. Sansür kurumlaşmakla kalmaz. Seçim bile “yeni normal”i tehdit eden bir sürece dönüşür. Topyekûn seçim sistemi kaldırılamıyorsa (ki istenmiyor değildir) , siyasi rakipler sahte suçlamalar, yargı komplolarıyla tek tek tasfiye edilir.

Yuri Bezmenov’a göre bu sistematik yıkıcı ve dönüştürücü müdahale “bir kez başarıya ulaştığında, gerçeğin ortaya çıkması bile bunu tersine çevirmeyecektir; çünkü halk, yeniden programlanmış dünya görüşüne aykırı gördüğü gerçekleri reddedecektir.”

Bezmenov’un görüşleri, sanki gözlerimizin önünde farklı ülkelerde farklı aktörler tarafından gerçekleştiriliyor. Toplum afyonlanıp etkisizleştirilirken Allah’tan ekonomi yaşadığı derin krizle insanları dürtüp uyanık tutuyor. Ruhu ele geçirimiş hiçbir toplum, krizdeki bir ekoniyle sonsuza kadar aldatılıp güdülemez.

Tamam, bir gün toplum üzerinde yattığı iğneli yataktan kalkacak! Sonra? Çare ne olacak? Kısa ve net yanıt şu:

Eleştirel düşünceyi yeniden canlandırma, öğrenme sürecinde sorgulama ve sınama damarını açık tutmak… Sahte olan ancak böyle ortaya çıkarılabilir. Kurumsal yeniden yapılanmanın zihinsel ve eğitsel zemini bu hedef olmalıdır.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar