Filistin sorunu için bir adım daha atılırken…
Pazartesi akşam geç saatlerde Trump Yol Haritasının yeni bir aşamasına geçildi ve BM Güvenlik Konseyi Uluslararası İstikrar Gücü’nün oluşmasını, Gazze’yi iki yıllığına yönetecek mütevelli heyetinin kurulmasını sağlayacak karar tasarısını 13 olumlu, iki çekimser oyla kabul etti.
Şarta bağlı olsa da 2803 sayılı kararda günün birinde bu toprakları da kapsayacak şekilde bir Filistin Devleti kurulacağı söylendi. Ancak Türkiye’nin de aralarında olmak istediğini bildiğimiz Uluslararası İstikrar Gücü’ne yardımların aksamadan sürmesi gibi diğer işlerinin yanına Hamas’ı silahsızlandırması sorumluluğu da yüklendi.
Hamas ise silahsızlanmanın iç işleri olduğunu söyleyerek Güvenlik Konseyi kararını eleştirdi. Ramallah kendi yapısını ve işleyişini de hedef almasına rağmen karardan memnuniyetini dile getirdi. Karara olumlu oy veren diğer 12 üye Arap ve Müslüman dünya kararı desteklediği için biz de destekledik mealinde konuştu..
İsrail’in farklı mecralarından bu kararın sonucunu asla kabul etmeyiz benzeri açıklamalar geldi. Başbakan Netanyahu Filistin devleti kurulmasına karşı çıkacağını bir kez daha tekrarladı. Bakanları da Batı Şeria’yı ilhak edelimden Gazzelileri gönüllü göçe teşvik edelime kadar geniş bir yelpazedeki engin görüşlerini bir kez daha sıraladı.
Guardian Güvenlik Konseyi kararını şimdiye kadar alınmış en tuhafı diyerek okuyucularına duyudu. Bazı yorumcular kurulacak sistemi Milletler Cemiyeti’nin manda rejimlerine bazıları Birleşmiş Milletler’in vesayet sistemine benzetti. Sosyal medya platformlarında da en çok kurulacak geçici düzenin muğlaklığı ve geleceğin belirsizliği tartışıldı.
Bana en tartışmalı gelen tarafıysa silahsızlandırma sorumluluğunun uluslararası güce bırakılması, bu gücün de İsrail ve Mısır’la koordinasyon içinde çalışmak zorunda olması oldu. Müslüman ülkelerden geleceği söylenen askerlerin -eylemlerini tasvip etmesem de- Hamas’la, daha doğrusu Filistinli bir ve hatta bir kaç grupla çatışma olasılığı beni korkuttu.
Böylesi bir güce katılacak Müslüman çoğunluklu ülke bulunur mu bilmem ama Hamas siyasi yöntemlerle silahsızlanmaya ikna edilmezse Türkiye’nin katılmaması gerektiği konusundaki görüşümün, İsrail’in Türkiye’nin asker göndermesine itirazının bir fırsat olarak görülmesi gereğine ilişkin düşüncemin şimdi daha da netleştiğini söyleyebilirim.
Kaldıramayacağımız bir yükün altında kalmaktansa o yükün dışında kalmanın çok daha doğru olacağı kanaatindeyim. Bu kanaatimin sebebi, İsrail’in başlattığı soykırımı durdurmanın daha iyi ve daha pragmatik bir yöntemi olduğunu bildiğimden değil. Gerçekten de şu anda elimizde 20 maddelik Trump Yol Haritasının daha iyisi, daha operasyoneli yok.
Fakat Yol Haritası Arap dünyasının ve aslında bakarsanız İsrail dışında hemen her ülkenin beklediğini vermekten giderek daha uzaklaşıyor, Gazzelilere biraz huzur ve belki gelecekte devlet vadetse de Hamas’la çatışmayı ve bunu İsrail’le işbirliği içinde yapmayı öngörüyor, 2803 de çatışmanın hukuki zeminini hazırlıyor.
Ben dikkatli olalım, tuzağa düşmeyelim, istemediğin bir çatışmaya sürüklenmeyelim derim. Unutmayalım ki Hamas’ı artık meşru bir aktör olarak görmemekle onunla çatışmaya girmek zorunda kalmak bambaşka iki şey. Kurulacak vesayet sisteminde pozisyonumuzu deklare ederek yer alalım, bölgenin yeniden inşasına katılalım ama asker işinden en azından şimdilik uzak duralım…


