Kalıpların dışında bir örgüt ve Türkiye…
Şangay İşbirliği Örgütü temelleri 1990’lı yıllarda atılan ama yapısına 2001 yılında kavuşan, amacı Batı merkezli düzenin yerine aşama aşama yenisini kurmaya çalışan bir birliktelik. Aslında çok şey yapmıyor ama yine de sürekli genişliyor. Amerika baskısından, Avrupa kibrinden bunalan ülkeleri üye, gözlemci ve diyalog ortağı olarak içine çekiyor.
Hedefinde bir süredir banka kurmak ve üyelerini dolar baskısından kurtarmak var. Çin Devlet Başkanı Şi pazartesi günü Tiencin’de 25’incisi düzenlenen zirvede bu hedefi bir kez daha hatırlattı ve adını vermeden Amerika’nın “kabadayı” politikalarını eleştirdi, artık daha çok işbirliği yapmalıyız dedi. Siyasi açıdan hiç de liberal olmayan Şi iktisadi açıdan liberalizmi savundu.
Ancak zirveye eylemden ziyade görüntü damgasını vurdu. Dünya basını Putin ve Modi’nin aynı limuzinde zirveye gelmesini, ele ele çekilen fotografları, ikili görüşmeler sonrası yapılan açıklamaları ve dünya nüfusunun yüzde 42’den fazlasını temsil eden liderlerin aynı masa etrafında buluşmasını önemsedi. Trump muhalifleri yüzde 50’lik gümrük vergileri nedeniyle Modi’yi kaybettik diye hayıflandı.
Türkiye de ikili görüşmeleri ön plana çıkarttı, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile başta Putin, Paşinyan ve Pazeşkiyan olmak üzere görüşmelerin içeriklerinin ve toplantı konuşmasının Gazze trajedisini vurgulayan kısmının altı çizildi. Dışardan bakanlar her ne kadar öyle görmese de bence İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan Batı merkezli düzenin alternatifini ve hem de paralelini yaratmak yolunda mütevazı bir adım daha atıldı.
Üye devletler başarılı olabilir mi, doların hakimiyetini, ABD’nin hemen her zaman, AB’ninse zaman zaman benimsediği kendi koydukları keyfi, seçici normları yıpratıcı uygulamaları değiştirmelerini sağlayabilirler mi doğrusu kestirebilmek zor. Ayrıca başarılı olurlarsa onların ne denli adil olacağı, tıpkı şimdi olduğu gibi seçici davranıp davranmayacakları da tartışmalı.
Ancak tüm bunlara rağmen Türkiye’nin orada olması güvenliği için de iktisadi geleceği için de önemli. Biz hep Asyanın en Avrupalı, Avrupa’nın en Asyalı ülkesi olmak, konumumuzdan kaynaklanan gücümüzü etkiye çevirmek, doğunun yükselişinin yarattığı fırsatlardan yararlanmak zorundayız. Bu ne NATO’dan ayrılmamızı ne de AB üyeliğinden vazgeçmemizi gerektiriyor.
ŞİÖ ve tabii ki BRICS’e yakın olmamız (içeriği ve bizim ne anladığımız giderek daha tartışmalı olsa da) Avrupa değerlerinden uzaklaşmamız anlamına da gelmiyor. Fakat AB dışında tamamen kalmamız ya da alternatif oluşumların düzen kurucu unsurlara dönüşmesi halinde ucundan da olsa örgüte şimdiden katılımamız emniyet supabı işlevi görüyor. Tüm bunların ötesinde de Türkiye’ye olan Batı talebinin artmasına, ekseninin kayabileceğinden endişe edilmesine yol açıyor...