İslam düşüncesi nereye?
Tarihimizde Diyanet hiç bu kadar tartışma konusu olmamıştı.
Hutbelerde partizanlık yapılması ve“asrın idrakine” aykırı fetvalar eleştirilere yol açıyor.
Son tartışma konusu, “kız çocukların mirasta yarım hisse” alması… Evet,
Kur’an-ı Kerim’de bu hüküm var. Şahitlikte de “bir erkek, iki kadın” kuralı var.
Diyanet, Selefi bir yorumla, böyle konuları tekrarladıkça, pek çok kimse tepki gösteriyor.
TARİHTE NASILDI?
Geçmişin uzak asırlarında, kadının “süje” yani hak sahibi değil, “obje” yani eşya sayıldığı, hiç miras ve mülk sahibi olmadığı dönemler yaşanmıştı. Modern Medeni Kanunların ilk örneği olan Code Napoleon’da, kadın kocasının vesayeti altına veriliyor, erkeğe “geçim sağlama”, kadına “itaat” görevi yükleniyor, “Karı, kocanın izni olmadan hukuken hiçbir işlem yapamaz” deniliyordu. (Madde 509)
İslam, kadının sadece “obje” olduğu cahiliye toplumunda onu “süje” haline getirerek büyük bir ilerlemeyi gerçekleştirdi. Klasik İslam kitaplarında bedeni işleri ve aile ihtiyaçlarını erkeğin yüklendiği, bu sebeple mirasta “ikiye bir” kuralı olduğu anlatılır.
Batı’da da kadınların hak eşitliği düşüncesi, eğitim ve sosyal hayata katılmalarıyla 18. Yüzyılda ortaya çıktı. İslam dünyasında tartışmalar 19. Yüzyılda başladı.
Kazan Türklerinden büyük âlim ve mütefekkir Musa Carullah, “Hatun” (Kadın) adlı eserinde aynı sosyolojiyi anlatır. “Sosyal hayatın nizamı ve esasları değişirse bu paylaşımın değişen şartlara göre yenilenebileceğini” de belirtir. (Hülya Terzioğlu, Sakarya Ü. İlahiyat Fak. Dergisi, Haziran 2016)
Cevdet Paşa’nın başkanlığında hazırlanan 1885 tarihli Arazi Kanunnamesi’nde miri arazinin mirasçılara paylaştırılmasında erkek ve kız çocuklara “mütesaviyen” yani eşit hisse verilmişti. (Md. 54)
OSMANLI’DAN MEDENİ KANUN’A
Diyanet’in 2011’de yayınladığı “İlmihal” adlı eserde, aynı tarihî sosyoloji anlatıldıktan sonra, zamanımızda kadınların çalıştığı ve ev işlerini de yüklendiği, böylece İslam’ın kurmak istediği adalet dengesinin “kız çocukları aleyhine bozulduğu” belirtiliyor. “Bu sebeple dinin mirasla ilgili hükümlerinin ve fıkıhta yer alan ölçü ve paylaşımların iyi anlaşılmasına ve günümüzde daha çok ihtiyaç bulunduğu” ifade edilerek yeni bir düşünme ufku açılıyordu. (Cilt II, s. 248-249)
Bugünkü Diyanet bu anlayışın çok gerisindedir.
Bugünkü Diyanet, önceki başkan Prof. Mehmet Görmez hocamızın hazırladığı kitap yayınlarını da rafa kaldırdı! Musa Carullah’ın, Seyyid Bey’in, Mansurizade Said Bey’in böyle konulardaki kitaplarını yayınlayacaktı.
Görmez Hocamız Carullah’ın “Hatun” kitabının yeni baskısını hazırlıyor.
ŞAHİTLİKTE EŞİTLİK
Sultan Abdülhamit döneminde çıkarılan 1879 Nizamiye Mahkemeleri Teşkilat Kanunu’nda kadın, erkek ve gayrimüslimlerin şahitlikte eşitliği kanunlaştırıldı. (Madde 60-81)
Hukuk tarihi okumalarımda buna Şeyhülislamdan bir tepki görmedim.
1926 tarihli Medeni Kanun, siyaseten bir devrim ise de esasen bu tarihi ve sosyolojik gelişmelerin doğal ve doğru bir sonucudur.
“ZAMANIN DEĞİŞMESİ…”
Kur’an-ı Kerim, Müslüman erkeklerin Yahudi ve Hristiyan kadınlarla evlenmesine izin vermiş ama Hz. Ömer yasaklamıştı…
Büyük devlet adamı Hz. Ömer’in gerekçesi, o zaman Müslüman kadınların sayısı azdı, şimdi çok. Müslüman erkekler Yahudi ve Hıristiyan kadınlarla evlenirse Müslüman kadınlar evde kalır şeklindedir, tamamen sosyal bir gerekçedir.
Hayrettin Karaman, “İçtihat” adlı değerli eserinde buna “zamanın ve buna bağlı olarak hükümlere mesnet teşkil eden illetlerin (sebeplerin) değişmesi sebebiyle hükümlerin de değiştirilmesi” diyor. (İçtihat, 1975, s. 70)
Mecelle: “Zamanın değişmesiyle hükümlerin değişmesi inkar olunamaz.” (Md. 39)
ÖNCE AHLAK
Görüyorsunuz, en geniş anlamda fıkıh tarihi bilgisiyle birlikte derinlemesine sosyoloji ve sosyal tarih bilgisi gerektiren konular…
Hz. Ömer zamanında ortaya çıkan bu sorun, 21. Yüzyılın bilim, endüstri, teknoloji, insan hakları çağında karşımıza dağlar gibi yığılmıştır. Muhammed İkbal’in ifadesiyle “Dini Düşüncenin Yeniden Teşekkülü” sorunu… Zihinlerin tarihe kilitlenmesi, yeni içtihatları engelliyor. İslam dünyasının hali ortada.
Diyanet kendini toparlamalı, “ahlaksız dindarlık” kavramının yaygınlaştığı bu zamanda, merhum hocamız Ahmet Hamdi Akseki’nin veciz ifadesiyle “itikat, ibadet ve ahlak” konularına odaklanmalıdır.
Siyaset de elini Diyanet’ten ve dinden çekmelidir.
Fazlasıyla ‘dinden soğutma’ oldu zaten.
NOT: Bİr hafta izin istiyorum, görüşmek üzere