İşgal rejiminin amacı hakikatleri de öldürmek!
Gazze’nin yıkılmış sokaklarında, siren sesleri ve patlamalar arasında haber aktarmak, yalnızca mesleki bir görev değil, aynı zamanda hayatını ortaya koymayı gerektiren bir fedakârlık anlamına geliyor. Bu fedakârlığın en çarpıcı örneklerinden biri, 10 Ağustos 2025’te İsrail saldırısında hayatını kaybeden El-Cezire muhabiri Enes Cemal eş-Şerif’in hikâyesidir. Onun ölümü, İsrail’in gazetecilere yönelik artan saldırgan tutumunun en kanlı göstergelerinden biri oldu.
Enes eş-Şerif, Kasım 2023’te El-Cezire’de göreve başladığından bu yana, Gazze’deki en ağır insanlık krizlerinden birinin tanığı ve aynı zamanda orada yaşanan gerçeklerin dünya kamuoyuna aktarılması için sürekli ölümle burun buruna mücadele eden basın mensuplarından biriydi. Yaklaşık 20 ay boyunca, İsrail’in sivillere yönelik saldırılarını, kitlesel açlığı ve günlük hayatın yok oluşunu ekranlara taşıdı. Ancak onun bu haberciliği, İsrail tarafından sürekli “tehdit” olarak görüldü.
Ağustos 2024’te işgal ordusu sözcüsü Avichay Adraee, eş-Şerif’i doğrudan hedef alan suçlamalarda bulundu. Bu suçlamalar, 2025 Temmuz’unda zirveye çıkarak, onu “Hamas veya İslami Cihad’a bağlı altı gazeteciden biri” olarak nitelendirmeye kadar vardı. Bütün bu suçlamalar aynı zamanda doğrudan onun hayatına yönelik tehditler niteliği taşıyordu.
10 Ağustos 2025’te, Gazze şehrindeki Şifa Hastanesi yakınında kurulu bir basın çadırı işgal güçleri tarafından kasıtlı olarak hedef alındı. Bu saldırıda Enes eş-Şerif’in yanı sıra El-Cezire muhabiri Muhammed Kurayka, kameramanlar İbrahim Zahir ve Mümin Alive ile araç şoförü Muhammed Nevfel hayatını kaybetti. Gazeteci Muhammed Subh ise yaralandı. İşgal ordusu, saldırının ardından yaptığı açıklamada, eş-Şerif’i “Hamas ve İslami Cihad’ın haberlerini yapan bir gazeteci” olarak suçladı. El-Cezire ise bu suçlamaları “cinayeti meşrulaştırmaya yönelik sistematik bir kışkırtma” olarak nitelendirdi ve saldırıyı “basın özgürlüğüne yönelik kasıtlı bir darbe” şeklinde tanımladı.
Bu olay siyonist işgalcilerin basın mensuplarına yönelik ilk saldırısı değildi. Gazze’de soykırım savaşının başladığı tarihten bu yana gazetecileri özellikle hedef alıyorlar. Öyle ki en son verilen rakamlara göre bu savaşın başlangıcından bu yana öldürülen gazeteci sayısı 238’e ulaştı.
Bu kadar çok gazeteci İkinci Dünya Savaşı dâhil, hiçbir savaşta öldürülmedi. Çünkü siyonistler gazetecilere yönelik olarak planlı bir savaş veriyor. Dolayısıyla El-Cezire muhabiri Enes Eş-Şerif’e yönelttiği “Hamas ve İslami Cihad’ın haberlerini yapma” suçlaması sadece bir aldatma ve işlediği cinayeti meşrulaştırma oyunudur. Çünkü şimdiye kadar öldürdüklerini, sadece gazeteci oldukları için ve Gazze’de olan bitenleri aynen dünya kamuoyuna aktardıkları için öldürdü. El-Cezire muhabiri Enes Eş-Şerif ile arkadaşlarını da bu yüzden öldürdü.
Zaten gazetecilerin herhangi bir örgütün haberlerini vermeleri ya da olayları onların pencerelerinden yansıtmaları gerekmiyor. Olduğu gibi ve hakikatlerin üstünü örtmeden yansıtmaları yeterli. Gazze’de yaşanan gerçekler siyonist işgalcilerin ve onlara destek veren Batı emperyalizminin gerçek kimliğini yeterince izhar etmektedir. Dolayısıyla işin içine hiçbir ideolojik yaklaşım ve yorum katmaya ihtiyaç yok.
Siyonist katilleri rahatsız eden de zaten işte bu gerçeklerin kamuoyuna yansıtılması ve kendilerinin vahşi kimliklerinin sansürsüz bir şekilde ifşa edilmesidir. Bu konuda küresel emperyalizmin hesabına çalışan işbirlikçi ve aynı zamanda yalancı basınla anlaşabiliyor. Son zamanlarda başta BBC olmak üzere, küresel güçlerin politikalarına hizmet eden ama kendilerini “tarafsız” olarak lanse etme oyununu da iyi oynayan birtakım medya organlarına yönelik kamuoyu tepkisinin artmasının sebebi de budur.
Bu itibarla Gazze’de basın mensuplarına yönelik saldırıların amacı sadece gazetecileri değil aynı zamanda hakikatleri öldürmektir. Ama ne yazık ki işbirlikçi medya organları bu saldırgan tutum karşısında da sessiz.