İktidarın üzerinde düşünmesi gereken hayati soru
Son birkaç aydır -18 Mart’tan bu yana- yaşananların muhtemel sebebini anlamakta zorlanmıyorum. Sanırım, ülke siyasetini şöyle böyle izleyen herkes benim durumdadır.
Yabancı medya da, konuyu her ele aldığında, bizlerin ‘muhtemel’ saydığımız sebebi ön planda tutan yorumlara yer veriyor.
Anayasal olarak 2028 yılında yapılması gereken ancak yeterli çoğunluğun bulunabileceği kanaatine varıldığında tarihi öne çekilebilecek genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, iktidarın devamını ve adayının -Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın- yeniden seçilmesini sağlamak için yaşanıyor bütün bunlar.
Mart ayı başından itibaren, AK Parti ile iktidar ortağı MHP’nin, CHP ile diğer muhalefet partilerinin gerisine düştüğü ve CHP’nin aday ilan ettiği Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı seçilebilmesinin mümkün hale geldiği seçim anketlerine ayan beyan yansımaya başladı.
Mart ayı ortalarında -18 Mart günü- İmamoğlu’nun diploması iptal edildi, kendisi de ertesi gün yolsuzluk ve teröre bulaşma iddialarıyla gözaltına alındı.
O gün bugündür cezaevinde tutuluyor İmamoğlu...
Yalnız o da değil; CHP’den seçilmiş çok sayıda belediye başkanı, belediyelerin üst düzey bürokratları ile belediyeye iş yapan iş insanları da aynı yoldan geçtiler.
Cezaevlerindeki siyaset ve iş dünyasından insanların nüfusu bayağı kalabalık.
Kişilere yönelik bu yargısal tavır, yargının ilgi alanına girmiş bir dava yüzünden CHP’yi ve son kurultayında seçilmiş yöneticilerini de hedef haline getirdi. Bu ayın son günü duruşma için tarih verilmiş duruşmada.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, CHP’nin 4-5 Kasım 2023’te yapılan 38. Olağan Kurultayı’na ilişkin iddianamesi istikametinde mahkemece bir karara varılması halinde, kurultayda genel başkan seçilmiş Özgür Özel koltuğunu kaybedeceği gibi İmamoğlu ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay dahil 12 kişi 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası alabilecek.
Yargının Özgür Özel’den boşalacak genel başkanlığa, kurultayda koltuğunu kaybetmiş eski genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nu getirmesi bekleniyor.
Ve Kılıçdaroğlu’nun böyle bir tasarrufa itiraz etmeyeceği sanılıyor.
Bu tablodan çıkacak sonuç açık: CHP ilk seçime içi karışık durumda gidecek.
Partinin içi karışmış ve cezaevinde tutulmasını devasa mitinglerle protesto eden yönetimin ayrılması sonrası unutulmaya terk edilebilecek İmamoğlu’nun dinamizminden mahrum biçimde gidilecek seçimde, CHP’nin başarısız kalması
kaçınılmaz.
Zaten ‘‘Bu yaşananlar neden yaşanıyor?’’ sorusuna cevap olarak verilen ‘muhtemel sebep’, yazıma konu olan tahlile dayanıyor: Muhalefetin enerjisini iç kavgayla ziyan ettiği ve seçilebilir adayından mahrum kaldığı bir seçim süreci, iktidarın bir dönem daha devamını sağlayabilir.
Olur mu olur...
Peki ya olmazsa?
Evdeki hesap ya çarşıya uymazsa?
Gelişmelerden beklenen sonuç alınamaz ve başına gelenlere rağmen muhalefet seçimden yine de ipi göğüsleyerek ve adayını cumhurbaşkanı seçtirerek çıkarsa?
Evet, o zaman ne olacak?
Sanıyorum, böyle bir soru üzerinde durmayı kendi aralarında müzakereye değer bulması beklenen AK Partili ve MHP’li kadrolar, üzerinde imal-i fikir etmek bir yana, böyle bir ihtimali akıllarının ucundan bile geçirmiyorlar.
Tavırları, kendi çizdikleri ve uygulamaya koydukları projenin, günün sonunda arzu ettikleri menzile varmalarını mutlaka sağlayacağına inandıklarını yansıtıyor.
Haklı olabilirler elbette ama ben yine de sorumu üzerinde durup düşünmeye değer görüyorum.
Çünkü tablonun tersine dönmesi, yalnızca iktidar kaybını getirmekle kalmaz, şu sıralarda kamuoyunu ciddi biçimde meşgul eden gelişmelerin bir benzerinin -ama bu kez tersine olarak- yaşanmasını da getirebilir.
Demokrasiler iktidarların değişmesi kuralı üzerine oturur. Halktan oy alarak ülkeyi yönetme görevini üstlenenler, ne zaman halktan iktidarı sürdürecek kadar oy alamazlarsa, yerlerini halkın teveccüh ettiği yeni kadrolara bırakırlar.
2002’ye kadar defalarca Türkiye’de ve şu günlerde Avrupa’da yapılan seçimlerde de yaşandığı üzere...
Benzer bir gelişme yeniden pekala yaşanabilir.
Demokrasilerde iktidarın el değiştirmesi barışçı bir zeminde gerçekleşir; giden arkasına bakmaz, gelen önüne bakar... Devr-i sabık yaratılıp geçmişten hesap sormak yoluna pek gidilmez.
Nice iktidarlar değişti, bugüne kadar bizde de geçmişten hesap sorulmadı. İktidarların bir gün yerlerini yeni gelenlere bırakacakları bilinciyle davranmaları sayesinde oldu bu.
Konuyu iktidar açısından üzerinde düşünmeye değer buluyorum.