1. YAZARLAR

  2. Elif Çakır

  3. HSK neden suskun?
Elif Çakır

Elif Çakır

HSK neden suskun?

A+A-

Bir ülkede her gün hukuk sorunu yazılır mı? Hukuka güvenin olduğu ülkelere yazılmaz tabii.

Ama, Anayasa Mahkemesi’ne son 13 yılda 700 bini aşkın bireysel başvuru yapıldığı, bunların 80 binden fazlasında “hak ihlali” kararı verildiği, 1400’e yakın şirkete terör suçlamasıyla kayyımların atandığı, 2 milyondan fazla vatandaşını terör suçlamasıyla soruşturmadan geçirdiği ve etkileşimiyle birlikte 8 milyonun üzerinde KHK mağduriyetlerin oluştuğu… Mahkemelerin verdikleri kararlarla bir uçtan başka bir uca savruldukları, yargının sistematik bir şekilde derinleştire derinleştire adalet mağduriyetleri oluşturduğu… Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle “halkın elini açıp adalet çığlığı atar hale geldiği” ülkemizde, evet, her gün hukuk sorununun yazılmasından daha doğal ne olabilir.

Hatırladınız değil mi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bizatihi kendisi 6 Mart 2018 tarihinde “Bir ülkede halk bunalmış ellerini semaya açarak adalet çığlığı hale gelmişse oradaki yargı sisteminde sorun var demektir” demişti.

Halkın adalet çığlıkları arşı alayı titretiyor ama arşı alayı titreten adalet feryatları bir tek Beştepe’nin duvarlarını aşamıyor.

Gezi Davası’ndan FETÖ yargılamalarına, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala dosyalarından Can Atalay’a, CHP’li belediyelere yönelik yürütülen soruşturmalardan hukuksuzca tutuklanan gazetecilere kadar uzanan her bir dava, bu dönemin adalet sorunu ortaya koyan örnek dosyalardır.

Ve maalesef ülkemizin gerçeği bu.

***

Son örnek Tayfun Kahraman davasıdır. Daha önce benzer şekildeki dava dosyalarında Anayasa Mahkemesi’nin verdiği “hak ihlali” kararlarına uyan ve kararı yerine getiren 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Tayfun Kahraman hakkındaki AYM kararına üstelik AYM’yi “yetki gaspı yapmakla” itham ederek uymamasının hukuken bir izahı var mı?

Hukuken bir izahı yok, siyaseten var.

Kaldı ki Tayfun Kahraman’ın avukatı Cansu Çiftçi’nin İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne verdiği itiraz dilekçesi bir kez daha yargıdaki siyasallaşmanın vahim boyutunu, hukuk nosyonu diye bir şey kalmadığını, evrensel hukuk kurallarının nasıl alaşağı edildiğini, 13. Ağır Ceza Mahkemesinin yargıçlarının görevlerini hoyratça kötüye kullandıklarını gözler önüne seriyor.

Tayfun Kahraman’ın avukatının itiraz dilekçesinde öğreniyoruz ki, Tayfun Kahraman hakkında ilk mahkûmiyet hükmünü veren İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin heyetinde yer alan M.Ö ve M.B isimli iki hakim aynı zamanda Anayasa Mahkemesi’nin “yeniden yargılama ve tahliye kararını” reddeden heyetin içinde.

Bu iki hakim CMK’nin 23/3 maddesine açıkça aykırı davranmışlar. Çünkü CMK 23/3 madde “Bir karar ve hükme katılan hakim, yüksek görevli mahkemece bu hükme ilişkin olarak verilecek karar veya hükme katılamaz” dediği halde Tayfun Kahraman hakkında mahkumiyet kararı veren iki hakim Anayasa Mahkemesi’nin kararını değerlendirmeye de katılmışlar, hüküm beyan etmişler.

CMK’nın bu maddesinden bu iki hakimin haberi yok mu, bilmiyorlar mı? Bir hakim CMK’ya aykırı davranabilir mi?

Davrandığında görevini kötüye kullanmış olmaz mı?

***

Avukat Cansu Çiftçi 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunduğu itiraz dilekçesinde, ilk mahkumiyet hükmünü veren hakimlerin, yeniden yargılama talebini reddeden heyette de bulunması hem CMK’nın 23/3. Maddesine hem de Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun emsal kararlarına açıkça aykırılık oluşturduğunu, bu durumun yalnızca “usul hatası” değil aynı zamanda adil yargılanma hakkının özüyle ilgili bir ihlal olduğunu ve bu nedenle 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararının ‘mutlak bozma’ sebebi sayılması gerektiğini söylüyor.

Kanunun emredici hükmü açıkça ortada; 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bunu düzeltmesi gerekir.

***

Tayfun Kahraman hakkındaki AYM kararına uymayan 13. Ağır Ceza Mahkemesi üzerinden Hakimler ve Savcılar Kurulu’na sorulması gereken bir soru var.

Ülkemizde ilk derece mahkemelerin AYM kararlarına uymaması bir klişe haline gelmeye başladı. Bu asla normalleştirilmemesi gereken bir meseledir.

Yargının bağımsızlığını korumak kadar, yargı etiğini korumakla da görevli Hakimler ve Savcılar Kurulu, en basit protokol hatalarında bile jet hızında harekete geçerken Anayasa Mahkemesi’nin kararını yok sayan disiplin suçu işleyen 13. Ağır Ceza Mahkemesi hakimleri hakkında harekete geçmeyecek mi?

HSK Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının bağlayıcı olmadığını mı düşünüyor? Anayasa’nın 90.

Maddesini HSK da önemsemiyor mu?

***

Yargıtay’ın AYM konusundaki kurumsal düşüncesini biliyoruz, Yargıtay Başkanı Ömer Kerkez Anayasa Mahkemesi bir ihlal kararı verdiği zaman tüm yargı organlarının bu karara uyması gerektiğini söylüyor. Yargıtay Başkanı Kerkez “Çünkü ihlalin sonuçlarının giderilmesi de vatandaşlarımızın temel hakkıdır.İhlal kararı giderilmeyen vatandaşlarımızın temel hakkı yeniden ihlal edilmiş olur, bu nedenle ihlal bugün ve yarın özellikle ihlal kararlarının sonuçlarının giderilmesi konusunda çok dikkat kesilmenizi istirham ediyorum ben sizlerden” diyor. Anayasa’nın 90. Maddesine göre AİHM kararları, 153. Maddesine göre AYM kararları yargı organlarını da bağlar. Yargıtay Başkanı’nın ifade ettiği de budur. Yargıtay üyeleri AİHM ve AYM kararlarının aksine kararlar verebilirler mi?

Peki ilk derece mahkemelerin idari amiri olan HSK neden çıkıp da yargıçlarına “AYM kararları kesindir, bütün herkesi bağlar” demiyor. Ya da AYM kararlarına uymayarak Anayasa’ya aykırı davranan hakimler hakkında disiplin soruşturması başlatmıyor?

Asıl sorun HSK’nın suskunluğudur ve aslında ülkemizde yargının sistematik bir şekilde adaletsizlik üretmesinin, yargının bu derece siyasallaşmasının, iktidarın yargıyı araçsallaştırmasının birinci derecede sorumlusu HSK’dır. Bu uluslararası hukuk raporlarına geçmiş bir gerçektir.

HSK’nın ve yargıçların görevi iktidarı veya muhalefeti hoşnut etmek değil, hukuku uygulamaktır. Bazı mahkemeler iktidarın yakından takip ettiği dava dosyalarında AYM kararlarına uymayarak iktidarı hoşnut edebilirler ama bütün bunlar ülkemizin hukuk görüntüsüne zarar veriyor. Ülkemize zarar görüyor.

Ayrıca bu, iktidarın da hayrına değil. Bakın hukuk düzelmeyince ekonomi de düzelmiyor. Hiçbir şey için olmasa bile iktidar ekonomiyi düzeltmek istiyorsa yargının üzerinden elini çekmelidir.

Adalet Bakanı neden AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarının yargıyı da bağladığı konusunda bir açıklama yapmıyor, üstelik bu konuda ki tartışmaların son derece belirleyici olduğu davalarda bile adalet bakanı konuşmuyor.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar