
Hindistan-Pakistan Çatışması: Sahadaki Durum ve Öngörülen Senaryo
22 Nisan’da Hindistan yönetimindeki Keşmir’de 26 kişinin ölümüne yol açan Pahalgam terör saldırısı, Hindistan ve Pakistan’ı yeniden uçurumun eşiğine getirdi. Keşmir şimdi bir kez daha dünyanın en riskli çatışma noktalarından biri. Öte yandan dünya artık H
DUYGU ÇAĞLA BAYRAM - Perspektif
22 Nisan’da Hindistan yönetimindeki Keşmir bölgesinde turistlere yönelik gerçekleşen ve 25’i turist ve biri yerel sakin olmak üzere 26 kişinin ölümüne yol açan terör saldırısı, Hindistan ve Pakistan’ı yeniden uçurumun eşiğine getirdi. Hindistan’ın 2016’da19 askerini kaybettiği Uri ve 2019’da 40 askerini kaybettiği Pulwama saldırılarının ardından bu önemli jeopolitik fay hattında en azından son dört yıldır nispeten bir sükûnet hâkimdi. Ancak Keşmir şimdi bir kez daha dünyanın en riskli çatışma noktalarından biri. Daha da kritik olanı, küresel olarak şimdiye kadar hak ettiği dikkati çekmemesi.
Pahalgam saldırısı, 166 kişinin öldüğü 2008 Mumbai saldırılarından bu yana Hindistan’da sivillere yönelik en kötü terör saldırısıydı. Hindistan saldırıyı Pakistan’a bağladı, Pakistan ise herhangi bir bağlantıyı reddetti. Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Pakistan’ı cezalandırması için ordusuna “tam özgürlük” verdi. 2016 Uri ve 2019 Pulwama saldırılarının ardından Hindistan ordusunun yanıtı, Pakistan’ın elindeki topraklarda militan “fırlatma rampalarına” baskın düzenlediği 2016’daki “cerrahi saldırılar” ve 2019 hava saldırıları olmuştu. Ancak 2025 Pahalgam saldırısının yanıtı bunlardan biraz daha fazlası olabilir.
Hem Hindistan hem de Pakistan tarafından sahiplenilen ancak aralarında bölünen Keşmir üzerine anlaşmazlık hâlihazırda üç savaşı tetikledi. Keşmir’i yeniden birleştirmeyi amaçlayan Pakistan merkezli Leşker-i Tayyibe militan grubuyla bağlantılı olduğu ve 2008 Mumbai saldırılarının arkasında olduğu söylenen Direniş Cephesi isimli bir grup, başlangıçta Pahalgam saldırısının sorumluluğunu üstlenmiş gibi göründü ancak daha sonra sosyal medya hesaplarının hack’lendiğini söyledi. Hindistan polisi, Leşker-i Tayyibe ile bağlantıları olduğu iddia edilen iki Pakistan vatandaşı ve bir Keşmirliyi şüpheli silahlı kişiler olarak niteledi.
Hindistan, Pakistan ile diplomatik ilişkilerini düşürdü ve sınır ötesi su antlaşmasına katılımı askıya aldı. 22 Nisan’dan bu yana iki taraf, Keşmir’deki fiili sınırda silahlı çatışmalara giriyor. Başbakan Modi, saldırıdan iki gün sonra, Hindistan’ın güçlü bir askerî karşılık hazırlığında olduğu yönünde dünyaya bir mesaj verdi. Konuşmasının geri kalanı Hintçe olsa da şu kısımlar İngilizceydi: “Hindistan her teröristi ve destekçisini tespit edip cezalandıracak. Onları dünyanın sonuna kadar takip edeceğiz. Hindistan’ın ruhu terörizm tarafından asla kırılmayacak. Terörizm cezasız kalmayacak. Teröristlere ve destekçilerine hayal dahi edemeyecekleri bir ceza vereceğiz…”
Bu sözler aslında Modi’nin, Keşmir’de bir intihar bombalı araçla 40 Hint paramiliter askerin ölmesinin ardından Hint jetlerinin Pakistan’ı vurmasından önce 2019’da yaptığı konuşmaları hatırlatıyor. O yıl Pakistan karşılık vererek bir Hint savaş uçağını düşürdü, pilotunu yakaladı ve iki nükleer silahlı ülke genişleyen bir çatışmanın uçurumuna yaklaştı. Ancak 2019’da şans bu iki ülkeden yanaydı. Hint savaş uçakları hedefleri ıskaladı ve Pakistan içinde kimseyi öldürmedi; Hint pilot hayatta kaldı, Pakistan güçleri tarafından derhal teslim edildi ve her iki hükümet de zafer ilan etmek için yerel medya üzerindeki kontrollerini kullandı. ABD başta olmak üzere yabancı güçlerin güçlü müdahalesi de gerginliği azaltmayı teşvik etti.
Ancak bugünkü koşullar Hindistan ve Pakistan için hem daha zorlu bir ortam sunuyor hem de mevcut çatışmayı kontrolden çıkmasına izin vermeden çözmeyi büyük ölçüde bu ikiliye bırakıyor.
Yönümüzü Hindistan’a çevirirsek:
Saldırı, 2019’da Hindistan’ın tek Müslüman çoğunluklu bölgesinin özel-özerk statüsünü elinden aldıktan sonra, Modi’nin Keşmir’de normalleşme anlatısına bir darbe indirdi. Aslında sahadaki duruma göre; Hint Birlik hükümeti, Jammu ve Keşmir olarak bilinen Hindistan yönetimindeki Keşmir bölümüne bir tür özerklik sağlayan anayasal hükümleri kaldırarak, burayı ülkenin geri kalanıyla daha iyi entegre edeceği, istikrar ve daha hızlı ekonomik büyüme sağlayacağı konusunda ısrarcıyken; gerçekte, hükümetin Hindu milliyetçi ideolojisi Keşmir politikasını yönlendirdi ve Keşmir’i Hindistan’ın kontrolüne daha güçlü bir şekilde tabi kılmak ve Keşmir kimliğinin farklılığını aşındırmak yolunda adımlar atıldı. Böylelikle Hindu milliyetçiliği daha da kökleşti ve geçen yılki seçim yenilgisinden sonra, güçlü lider krizi söz konusu oldu. Modi yönetimindeki Hindistan’ın sert politikaları ve Keşmir’e doğrudan merkezi yönetim dayatması, Müslüman çoğunluklu bölgede derin bir yabancılaşmaya yol açtı.
Keşmir’deki turizmin son yıllarda gerçekten de arttığı doğrudur, belirtilmelidir. Ancak yerel gerçeklik yaygın korku ve şiddetten ibaret olmaya devam ediyor. Keşmir zaten Pahalgam’daki son terör saldırısı da dahil olmak üzere tekrarlayan militan saldırılarına ve sürekli olarak uygulanan sert yasalara ve yoğun güvenlik konuşlandırmalarına maruz kalıyor. Pakistan destekli ayrılıkçılar ile Hindistan güvenlik güçleri arasındaki 30 yıllık çatışmadan dolayı zaten yabancılaşmış olan bölgenin Müslüman çoğunluklu nüfusu, 2019’da Keşmir’in özel anayasal statüye sahip bir devletten doğrudan Hindistan Birlik Hükümeti tarafından yönetilen bir birlik bölgesine dönüşmesiyle daha da güçsüz ve haklarından mahrum durumda.
Yetkililer neredeyse tam bir kontrol uyguladı, yerel yönetimi zayıflattı ve muhalefetin bastırıldığı bir ortam yarattı, bölgeyi daha istikrarsız ve daha az yönetilebilir hale getirdi. Dolayısıyla Hindistan hükümetine yönelik yerel destek neredeyse buhar oldu ve bu da güvenlik ve istihbarat servislerinin Pahalgam saldırısını önleyebilecek türden bilgileri toplamasını zorlaştırdı. Hindistan’da ana muhalefet, saldırılardan sorumlu olanlara “bedel ödetmek” için hükümetten güçlü bir misilleme bekliyor. Hindistan liderleri ve kamu figürleri intikam çağrısı yaparken Pakistanlı yetkililer Hindistan’ın Keşmir’deki politikalarını kınıyor. Şimdi, Hindistan’ın halkını tatmin etmesi gerekecek…
Yönümüzü Pakistan’a çevirirsek:
Pakistan, ülkenin en güçlü kurumu olan ordusunun sevilmemesi ve en popüler siyasi lideri eski Başbakan İmran Khan’ın hapiste olmasıyla ciddi bir siyasi ve ekonomik krizin içinde. Ayrıca Afganistan ve İran ile olan batı sınırlarında zorluklarla karşı karşıya. Dolayısıyla iç hoşnutsuzluk ve ekonomik sıkıntıların ortasında, Pakistan ordusu herhangi bir Hint saldırısına güçlü bir şekilde yanıt verme baskısı ile karşı karşıya kalacak. Ki ordu, son yıllarda sıklıkla yaptığı gibi, Keşmir konusunda Hindistan ile yaşadığı çatışmayı meşruiyetini güçlendirmek için kullanabilir. 2019 Pulwama krizi örneğinde, o zamanlar Pakistan’ın ordu komutanı ve ülkedeki fiili en güçlü karar verici olan Qamar Javed Bajwa, Hindistan ile uzlaşmaya çalışıyordu. Buna karşılık halefi Asim Munir, siyasi olarak kuşatılmış durumda ve ordunun güvenilirliğini yeniden tesis etmek için güç göstermesi gerekiyor. Pahalgam terör saldırısından bir hafta önce de Hindistan’ın Keşmir’deki eylemleri hakkında saldırgan açıklamalar yapıyordu.
Pakistan ayrıca, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’nin bir ayağının Pakistan yönetimindeki Keşmir’den geçmesi üzerine Çin ile her zamankinden daha yakın bağlara sahip. Milyar dolarlık Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru, Pakistan yönetimindeki Keşmir’den geçen gösterişli bir altyapı yatırım projesi. Dolayısıyla iç siyasi çalkantılarına karşın Keşmir’de kendi çıkarları olan Çin’den güçlü bir nükleer caydırıcılık ve destek almaya devam ediyor. Ki Çin, Hindistan’ın 2019’da Keşmir’in özel statüsünü sona erdirme hamlelerine şiddetle karşı çıkarken aynı zamanda fırsattan istifade 2020’de güçlerini Hindistan kontrolündeki Ladakh’a taşıyarak kendi toprak iddialarını ileri sürdü ve bugüne kadar devam eden askerî bir çıkmazı tetikledi. Dolayısıyla olası bir Çin müdahalesi, krize tehlikeli bir yeni boyut katıyor, Hindistan için kendisini iki cepheli bir çatışmanın ortasında bulma kâbusunu gündeme getiriyor ve Pakistan ile herhangi bir tırmanma hesaplamasını zorlaştırıyor.
Bu arada, güvenilir arabulucular da eksik ya da yok. Açıkçası dünya artık Hindistan ve Pakistan arasındaki çekişmelerden bıkmış gözüküyor ve Güney Asya’ya müdahale etme isteği düşük. Zaten birkaç yıl önce Amerika ve Çin’in birlikte Güney Asya’da daha yapıcı bir diplomatik rol oynayabileceği yönündeki uluslararası umutlar da pek işe yaramadı. Amerika’nın bugün gerginliği düşürmek için çok fazla bir şey yapıp yapmayacağı belirsiz. Hint diplomatlar da Amerika’nın 2019’da olduğu kadar yoğun bir şekilde telefon görüşmeleri yapmadığını düşünüyor. Trump yönetimi bölgeye fazla dikkat etmiyor. Henüz her iki ülkeye de büyükelçi atamadı ve ilgili Dışişleri Bakanlığı yetkilileri henüz doğrulanmadı. 2019’dan farklı olarak, NATO güçlerinin çekilmesiyle yakınlardaki Afganistan’da kaygılanacak Amerikan kuvvetleri de yok artık. Trump, Hindistan ve Pakistan “bir şekilde çözecekler” derken bir anlamda ilgisizliğini ifade etti. Yani Hindistan ve Pakistan açısından bu kez gerçekten iş başa düşmüş durumda.
Ancak hem Hindistan hem de Pakistan iç krizler ve dış baskılarla karşı karşıya iken Keşmir’deki trajediyi siyasi tiyatro sahnesi olarak kullanma cazibesi her zamankinden daha büyük. Gerçekte her iki ülkenin de Keşmir’e yaklaşımı, siyasi liderlerinin veya yetkililerinin gücünü gösterdiği, düşmanlara karşı şiddetli misilleme vadettiği ve ulusal güvenlik krizi anlarını istismar ederek iç destek toplamaya çalıştığı daha geniş siyasi stratejilerinden ayrılamaz. Dolayısıyla ne zaman Keşmir kavgası tırmansa, stratejik sonuçlardan çok daha fazla siyasi faydalar söz konusu oluyor. Ve her iki taraf da uysal ulusal medyaları sayesinde kendi zaferlerini ilan edebiliyor. Yani her defasında, saldırı ve misilleme döngüsü devam ediyor ve her olay iki nükleer silahlı komşu arasındaki tırmanış için bahisleri artırıyor.
Hindistan’ın seçenekleri sınırlı ve her yeni saldırıya güçlü bir şekilde yanıt vermesi için yoğun bir kamuoyu baskısı ve siyasi baskıyla karşı karşıya. Hükümetin, aşırı milliyetçi Hint medyası haberleriyle kışkırtılan Pakistan’ı cezalandırmaya odaklanması, gerginliği azaltma alanını daralttı ve Hindistan’a, Pakistan’ı askerî yollarla zorlama dışında çok az araç bıraktı. Ancak, Pakistan ordusunun kendisinden ziyade terörist bölgeleri hedef almak, çıkış yollarını mümkün kılabilir. İhtimal dahilinde planlama masasında olabilecek, üst düzey bir terörist liderin ya da Pakistan istihbarat veya askerî yetkilisinin suikastı gibi gizli operasyonlar, makul bir inkâr olanağı sunabilir, ancak askerî eylem ile Pakistan’ı cezalandırmak veya intikam almak için Hindistan’ın siyasi ve kamuoyu talebini karşılama olasılığı düşüktür. Aynı zamanda zaten önemli modernizasyon zorluklarıyla karşı karşıya olan Hindistan Silahlı Kuvvetleri, Çin ile tartışmalı sınıra yoğun bir şekilde tahsis edilmiş durumda. Ki bu da onların uzun süreli bir çatışmayı sürdürmelerini veya iki ayrı cephede zorluklara göğüs germelerini zorlaştırıyor.
Pakistan, arka kanal görüşmeleri ve dış güçlerin müdahalesi ile çıkış yolu açık bir sınırlı çatışma görebilir ve bu sayede kendine, iç desteği toplamak ve dikkati iç krizlerden uzaklaştırmak için bir yol açabilir. Ama öncelikli olan Hindistan’ın ne tür bir yanıt vereceği. Bunu hem kendi kamuoyunu tatmin edici hem de nükleer eşiğin altında tutarak ve tam ölçekli sıcak savaşa mahal vermeden yapmak istiyor. Hindistan muhtemelen sınır ötesi topçu veya füze saldırıları, şüpheli militan hedeflere hava saldırıları veya kontrol hattının (Hindistan ve Pakistan tarafından yönetilen Keşmir bölgeleri arasındaki resmî olmayan sınır) ötesinde sınırlı kara saldırıları başlatacaktır; bu eylemler güçlü olmayı amaçlasa da tam ölçekli bir savaş eşiğinin altında kalır.
“Soğuk Başlangıç”
Pahalgam ile bir kırmızı çizgi aşıldı. Öldürülenlerin hepsi sivil turistlerdi. Peki, Başbakan Modi’den tam operasyonel özgürlük alan ordu gerçekte nasıl bir stratejiye kafa yoruyor olabilir?
Hindistan’ın deney aşamasında olan ve gerçek anlamda henüz sahada hiç pratiğe dökmediği, daha da ilginci Pakistan’a özel olarak kurgulanan bir askerî saldırı stratejisi var: “Soğuk Başlangıç” doktrini.
Bu daha önce tam olarak uygulanmasa da aslında buna deney olabilecek bir uygulama 2016 Uri terör saldırısından sonra gerçekleşti.
Dört kişilik ağır silahlı intihar saldırganı grup tarafından 19 Hint askerinin öldürüldüğü 2016 Uri saldırısı, Hindistan ordusunun 15 yıldır herhangi bir terör saldırısında aldığı en büyük darbeydi. Teröristler, ordunun hızlı müdahale timi tarafından etkisiz hale getirilmişti ancak 19 Hint askeri öldükten sonra. Askerlerin çoğu, son derece yanıcı çadırlarda dinlendikleri için uykularında öldü. Hindistan’da son büyük kayıp, 2002’de Kaluchak ordu kampına düzenlenen ve 22 askerin benzer bir intihar saldırısında öldürüldüğü saldırıydı.
Ordu sarsılmıştı. Öfkeliydi. Uzun zamandır kendi kamplarında zayiat veriyordu ama aynı şekilde karşılık vermiyordu. Ülkedeki kamuoyu alevlenmişti. Hindistan ordusunun misilleme yapma olasılığının tartışıldığı sıralarda “Bu son damla değilse, son damla nedir?” sesleri yükseliyordu.
2015’te, 18 Hint askerini öldürdükten sonra Manipur-Myanmar sınırındaki ormanlarda saklanan kuzeydoğu militanlarına karşı saldırıyı sessizce planlayan Hindistan’ın Myanmar’daki sınır ötesi baskınlarındaki başarısı, herkesin zihnine Pakistan’da cerrahi bir saldırı fikrinin tohumunu ekmişti.
Dolayısıyla Hindistan sert bir misilleme, sınır ötesi bir baskına hazırlanıyordu. Sembolik bir baskın yeterli olmazdı. Ve Hindistan, temel olarak daha önce düşünülmemiş olan sınır ötesi bir operasyon için planlamaya koyulmuştu. Daha önce de sınır ötesi baskınlar yapılmıştı ancak onlar, Pakistan ordusu birliklerinin Hindistan mevzilerine yapacağı bir eyleme misilleme olarak belirli mevzilere yapılan Sınır Eylem Ekibi baskınlarıydı. Bu kez daha büyük bir operasyon tasarlanıyordu.
Ancak Hindistan, herhangi bir büyük kontrol hattı ötesi saldırının tırmanış olacağı gerçeğini de akılda tutuyordu. 1999 Kargil olayında, Hindistan hükümeti, ağır bir tahrike karşın kontrol hattını geçmeme konusunda katı bir kısıtlama getirmişti örneğin. Bu kez, tabu olarak görülen bir çizgiyi (kontrol hattını) aşma düşüncesi Hint birliklerini daha da motive ediyordu. Ancak Hindistan, ne kadar uzak bir ihtimal olsa da Pakistan’ın misilleme yapması halinde muhtemel tırmanışa karşı savaş oyunu oynaması gerekeceğini biliyordu. Ve yaşanan Uri saldırısı sonrası Pakistan güçlerinin en yüksek alarma geçeceğini de biliyordu, bu nedenle aceleci davranmadı.
Uzun müzakereler ve kapsamlı tartışmalar yapıldı. Kontrol hattı boyunca büyük terörist kampların aranması çalışmaları başladı. Amaç, kontrol hattı boyunca bu altyapının bir kısmını yok etmekti. Hedefleri inceleme, gözetleme, içeri sızma ve tahliye pratiği yapma becerilerini geliştirme çalışmaları yapıldı. Hindistan’ın dış istihbarat teşkilatı Araştırma ve Analiz Kanadı ile iç istihbarata bakan İstihbarat Bürosu, görevlilerinden Pakistan yönetimindeki Keşmir içinde bir misilleme saldırısının olası etkisini değerlendirmelerini istedi. Hindistan herhangi bir olası tepkiye hazır olmak istiyordu.
Sıcak Takip Operasyonu kod adlı sınır ötesi 2015 Myanmar Harekatı’ndan sonra Hindistan zaten Özel Kuvvetler için daha iyi teçhizat edinme çalışmalarına başlamış ve konvansiyonel rolleri, yani düşman hatlarının arkasına sızmak ve stratejik saldırılar gerçekleştirmek için eğitime odaklanmıştı. Özel Kuvvetler’in bu şekilde hazırlanması ve güçlendirilmesi gerekliydi, çünkü bölgedeki taburlar yıllardır Jammu ve Keşmir’de günlük çatışmalara katılmış ve bu durum onları, düşman hatlarının gerisinde operasyon yürütme ve düşman topraklarında özel operasyonlar yürütme gibi birincil görevlerinden bir şekilde uzaklaştırmıştı.
Ancak bu tam olarak Myanmar tarzı bir sınır ötesi baskın girişimi olamazdı. Myanmar sınırının aksine, Kontrol Hattı boyunca dizilmiş Pakistan kuvvetleri Uri saldırısının ardından en yüksek alarmdaydı.
Hint televizyon kanallarında ve kamuoyunda çoğunlukla sert ve acımasız tartışmalar sürerken Hindistan güvenlik teşkilatı, teoride her zaman mümkün olan ancak tırmanış korkusuyla pratikte hiçbir zaman hayata geçirilmemiş ölçekte bir karşı saldırıya sessizce hazırlanıyordu. Uri saldırısının üzerinden bir hafta geçtikten sonra tartışmalar azaldı; insanlar, Jammu ve Keşmir’de ve kontrol hattında durumun, Hindistan ordusunun caydırıcı bir adım atmaması nedeniyle istikrarsız olmaya devam edeceği gerçeğiyle yaşamaya razı görünüyorlardı.
Ancak saldırıdan 11 gün sonra Hindistan ordusu, Pakistan yönetimindeki Keşmir’deki militanlar tarafından kullanıldığı iddia edilen fırlatma rampalarına karşı misilleme amaçlı cerrahi saldırılar başlattı. Jammu ve Keşmir’in içine ve diğer bölgelerdeki çeşitli metropollere sızma ve terörist saldırılar düzenlemeye hazırlanan terörist ekiplere karşı önleyici saldırılar düzenledi. Dahası, Hindistan komandoları kontrol hattını geçip bazı evlere saldırdı ve Pakistan destekli olduğu iddia edilen yaklaşık 150 militanı öldürdü.
Hindistan’ın eşi benzeri görülmemiş ve cüretkâr sınır ötesi saldırılara başlamak üzere olduğunu kimse bilmiyordu…
Pahalgam Sonrası Öngörülen Senaryo
Bence şimdi, Hindistan çok daha ağır bir cezalandırma olarak Soğuk Başlangıç kartını oynamaya hazırlanıyor. Pakistan’a özel olarak geliştirilen Soğuk Başlangıç, öncelikle ismi itibarıyla Hindistan’ın Pakistan ile tam ölçekli bir “sıcak” savaştan kaçınma niyetini ifade ediyor. Bu aslında bir çeşit “nükleer ikilemi akılda tutarak, sınırlı ölçekli ve sınırlı süreli savaş” fikri. Saldırı temelinde kurgulanan askerî doktrin, aslında Hindistan’ın savaşa yönelik geleneksel savunmacı yaklaşımını değiştirmesi anlamına geliyor. Düşmana herhangi bir savaş göstergesi vermeden, çok sayıda saldırı için hava güçlerince desteklenecek kara güçlerinin doğrudan uygulanmasını öngörüyor.
Hindistan aslında bu doktrini 2001’de parlamentosuna gerçekleştirilen terör saldırılarının ardından saldırgan önlemler almak için kendi karşı koyma eksikliğini ve yavaşlığını fark ettikten sonra masaya yatırdı. Pakistan tarafından desteklendiğini düşündüğü 2001 parlamento saldırısı sonrası Hindistan ordusunun hazırlanması ve hedeflenen noktaya ulaşması yaklaşık bir ay sürdü ve bu durum iki şeyin önünü açtı: Birincisi, Pakistan’a Hindistan’a karşı savunma önlemleri alması için zaman kazandırdı. İkincisi, ABD gibi uluslararası aktörleri Hindistan hükümetine baskı yapmaya davet etti.
Resmî ama daha dar çerçevede 2004’te oluşmaya başlayan, genel anlamda ise kamuoyuna 2009’da duyurulan Soğuk Başlangıç fikri aslında İkinci Dünya Savaşı’nda tankları çok yönlü piyade ve toplarla hareket ettirmeyi planlayan Alman General Heinz Guderian tarafından benimsenen ve verimli bir teste tabi tutulan askerî temelli Blitzkrieg fikrinden alındı. Fikir, tankların hızına, hava güçlerinin desteğiyle ulaşmaktı. Çeşitli silah ve kuvvet bileşenlerini kullanma metodolojisinin ardındaki mantık, saldıran güce hız, çok yönlülük ve ateş kapasitesi kazandırmak ve bu şekilde düşmanı tek bir gerçek darbeyle vurmak için gerekliydi. Alman güçlerinin aşılmaz olarak görülen ünlü Fransız Maginot Hattı’nı geçmesine gerçekten izin veren Blitzkrieg fikriydi.
Soğuk Başlangıç, Hint ordusunun sekiz küçük kuvvete, yani Entegre Muharebe Grupları’na bölünmesini gerektiriyor. Bu kuvvetlerin görevi, emirlerden itibaren 72 saat içinde herhangi bir terör saldırısına hızlı bir şekilde yanıt vermek. Bu kuvvetler tarafından gerçekleştirilen saldırının, aynı anda sekiz farklı yere sürpriz bir saldırı olarak vuku bulması gerekiyor. Kuvvetler, kötü yönetime ve zaman tüketimine mahal vermemek için seçici hedefler ve amaçlara vurgu yapacaktır. Düşmanların yanıt verme şansı en az olduğunda geceli gündüzlü saldırılar gerçekleştirilecek, Entegre Muharebe Grupları’na tanklar, topçu ve hava desteği de eşlik edecek, eksiksiz bir yedek malzeme paketi sağlanacak ve Hint ordusunun ağ merkezli savaş ve elektronik savaş yetenekleri maksimum etki için kullanılacak.
Her şeyden önce “sürpriz” unsuru, Soğuk Başlangıç doktrininin temel unsurudur. Diğer temel unsurları ise sınırlı amaçlar, kuvvetlerin hızlı ve sert bir şekilde amaçlanan yerlere ilerlemesi, kuvvetlerin entegrasyonu, geceli gündüzlü operasyon, hızlı ve dönüşümlü operasyon, Entegre Muharebe Grupları, ağ merkezli harp ve elektronik harptir.
Hindistan’ın Soğuk Başlangıç pratiğindeki başarısı aslında arazi, sürpriz unsuru ve Pakistan’ın kuvvetlerini nasıl konuşlandırdığı gibi faktörlere bağlı olsa da buradaki asıl korku veya kaygı, Pakistan’ın karşı strateji olarak “taktik nükleer silahlar” kullanıp kullanmayacağı. Taktik nükleer silahlar genellikle boyutları, menzilleri veya sınırlı askerî hedefler için kullanımlarıyla karakterize edilir. Kitle imha silahları olan nükleer silahlar, yani stratejik silahların aksine, taktik nükleer silahlar veya stratejik olmayan nükleer silahlar, caydırıcılık açısından hedef imha silahları anlamına geliyor. Yani savaş alanında kullanılmak üzere tasarlanan bu silahlar bir şehri değil, bir askerî kampı/birliği veya herhangi bir hedefi yok etmek amacıyla kullanılıyor.
2017’de Pakistan, Hindistan’ın Soğuk Başlangıç doktrinine karşı kısa menzilli nükleer silahlar geliştirdiğini ve 2019’da Hindistan’da hedeflenen bir bölgeyi vurabilecek küçük 125-250 gram atom bombalarına sahip olduğunu söylemişti. Yani Hindistan’ın Soğuk Başlangıç doktrinine karşı strateji olarak Pakistan’ın Tam Spektrum Caydırma politikası, daha büyük şehirleri vurmak yerine savaş alanında zafer elde etmek için Hint askerlerine karşı taktik nükleer silahların kullanılmasını içeriyor. Pakistan’ın taktik nükleer silahları öncelikle Hatf ve Nasr gibi kısa menzilli balistik füzelerden ve birkaç orta menzilli füzeden oluşuyor.
Yalnızca taktik düzeyde dahi olsa nükleer tırmanış tehdidi, Hindistan’ı ölçülü bir tepki vermeye zorluyor. Şu ana dek Pakistan’ın taktik nükleer silahlar programı muhtemelen gerçek bir savaş alanı kullanımı için bir araç değil, güvenilir sinyaller aracılığıyla bir caydırıcı işlevi görmüştü. Dolayısıyla taktik nükleer silahların gerçek kullanımı, kontrol edilemeyen tırmanış açısından muazzam riskler taşıyor. Hindistan bir yandan bunu hesap ederken öte yandan Pakistan’ın, bunların kullanımı halinde Hint kuvvetlerine yönelik nükleer bir saldırıya yanıt olarak daha büyük misillemeyle karşılaşacağını bildiğini düşünüyor. Dolayısıyla Pakistan’ın taktik nükleer silahları, Hindistan’ın meydan okuyabileceği bir blöf olarak görülüyor.
Her iki taraf da barış ve istikrara büyük yatırım yapmaktan hep kaçtı. Hiçbiri temel anlaşmazlıkları ele almadı, diğeriyle samimi bir şekilde etkileşime girmedi veya güven inşa etmeye çalışmadı. Ateşkes her daim kırılgan ve her an bozulabilecek bir güvence(sizlik) oldu. İkili, birçok kez uçurumun eşiğine geldi ancak öyle ya da böyle buradan geri dönmeyi başardı. Ve inanıyorum ki bu kez de başaracaklar, ancak sonrasında artık ciddi ciddi masaya oturup, aralarındaki mevcut sorunların tam çözümü olmadığını kabul ederek, bir arada görece sükûnet ile var olabilmenin, en azından kendilerini bir daha uçurumun kenarına sevk etmeyecek kadar güven inşa edebilmenin yollarını tartışmaları ve bulmaları gerek… Çünkü onlar, iki komşu ülke olmaktan öte, her ne kadar kabul etmeseler de, iki düşman kardeş…
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.