1. HABERLER

  2. DÜŞÜNCE - YORUM - ANALİZ

  3. Hawar’ın çığlığından Kürtçe’nin iktidarına
Hawar’ın çığlığından Kürtçe’nin iktidarına

Hawar’ın çığlığından Kürtçe’nin iktidarına

Ancak gelinen noktada yeni kritik soru şu: Kürtçe için verilen mücadele ne ölçüde, Hawar’ın kendi döneminde yaptığı gibi, zamanının ötesinde bir perspektif ortaya koyacak ve bu perspektif doğrultusunda uzun erimli bir stratejik çerçeve geliştirecek?

A+A-

Şerif DERİNCE -Artigercek

Celadet Ali Bedirxan ve dostları, 15 Mayıs 1932’de ilk sayısını çıkardıkları Hawar dergisi ile Kürtlerin siyasi, toplumsal, kültürel ve dilsel mücadelelerinde çok önemli bir bölüm açtı. Kendi dönemi için fazlasıyla ileri görüşlü bir müdahale olan Hawar dergisi, esasında Kürt dilleri ve kimlikleri hakkında biri geçmişe biri geleceğe bakan iki önemli tespit yapıyordu.

Geçmişe bakan yönü, hem Osmanlı devletinin son yarım yüzyılında hem de yeni kurulan Türkiye devletinin ilk onyılında süreklilik gösteren dil ve eğitim politikalarının, Türkçe dışındaki hiçbir dile yaşama şansı bırakmak istemediğini ve Kürtçe’nin de bundan nasibini aldığını ve yaşam alanlarının, özellikle medreselerin ortadan kaldırılması, Kürt kurumlarının kapatılması ve Türkçe dışında bir dil kullanımının yasaklanması suretiyle gittikçe daraltıldığının tespitiydi.

Geleceğe bakan yönü ise, bu politikaların ilerleyen yıllarda, devletin kapasitesinin de artmasıyla beraber, çok daha etkili olacağı ve nihayetinde Kürtçe’nin diğer birçok dille beraber yok edileceği tespitiydi. Bu nedenle, Hawar bir “Çığlık” olarak ortaya çıktı ve Kürt dilleri ve kimliklerinin geçmiş hafızası, kurumsallaşması ve kazanımlarının gelecek zamanlara ve nesillere aktarılmasını sağlayacak bir köprü ve aynı zamanda bu müdahalenin kurumsallaştırılmasını mümkün kılacak yeni bir aktör olarak ortaya çıktı.

Gelinen noktada, Hawar dergisinin ortaya çıkışına giden süreçten bugüne neredeyse bir asır geçti. Bu süreç içerisinde, Hawar’ın hem geçmiş hem de geleceğe bakan ileri görüşlü öngörüsünün doğruluğu açık olarak ortaya çıktı. Belki tek başına Hawar sayesinde değil, ama Hawar’dan önce başlayan, Hawar’ın çok önemli bir aktörü haline dönüştüğü ve günümüze kadar devam ettirilen uzun soluklu bir dil ve kimlik mücadelesi ve bu mücadelenin şekillendirdiği bir hafıza, bir kültür, bir habitus oluşturuldu.

Bunun sonucunda da Kürtçe, devletleşemeyen veya resmi statüye kavuşamayan Türkiye’de ve dünyadaki sayısız dilin akıbetinin aksine, varlığını neredeyse mucizevi bir şekilde devam ettirebildi. Bu yönüyle, esasında Kürtçe deneyimi tüm dünya örnekleri arasında biricik ve benzersiz sayılabilecek nitelikte. Ancak bu biricikliğin tarihinin, karakterinin, boyutlarının, duraklarının, kurumlarının ve aktörlerinin bütünlüklü, hakikatleri ıskalamayan ve hakkaniyetli bir analizinin ve yazımının henüz yapılabildiğini söylemek zor, ama bunu yapmak mümkün ve hatta zaruri. Bu türden bir girişim, tıpkı Hawar’ın yaptığı gibi hem geçmişe hem de geleceğe bakan yeni bir ileri görüşlülük ve bunun etrafında şekillenen bir kurumsallaşma gerektiriyor. Ancak, böyle bir kurumsallaşma yapısal olarak Hawar’ın müdahalesinden çok farklı olmak zorunda. Bu farklılık, 12 Mayıs 2025’te PKK’nin kendini fesh edip yeni bir dönemin başlangıcını ilan etmesi ile doğrudan bağlantılı.

Şöyle ki; Hawar esasında inkar ve imha politikalarıyla karşı karşıya olan Kürtçe’nin korunması ve yeni nesillere aktarılmasını da kapsayan daha geniş bir siyasal, toplumsal ve dilsel direnişin kurumsallaştırılması için örgütlendi ve ilerleyen dönemlerde bunun etrafında şekillendi. Diğer bir deyişle, Hawar bir muhalefet hareketiydi. Dolayısıyla da örgütlenmesi, üretimleri ve yöntemleri bu doğrultuda gelişti.

Günümüzde ise, Hawar’ın da önemli bir aktörü ve katalizörü olduğu söz konusu direnişin, hedeflerini tamamen olmasa da belli ölçülerde gerçekleştirebildiği söylenebilir. Zira, Kürtçe’nin inkarı da imhası da artık söz konusu değil. Kürtçe dilleri ve kimlikleri, hem Bakur’da, Başûr’da, Rojhilat’ta ve Rojava’da önemli kazanımlar ve ilerlemeler elde etmiş durumda hem de birçok diaspora bağlamında eskiye göre çok daha fazla görünürlüğe ve kendisini yeniden üretebillme imkanlarına sahip.

Elbette tüm Kürtçe dilleri aynı koşullara ve imkanlara sahip değil henüz. Ancak şu bir gerçek: Kürtler birçok yerde ya iktidar ya da iktidar ortağı haline geldi ve geliyor. Bu da, Kürtçe’nin yeni imkanlar ve yöntemler ile kurumsallaşabileceği bir geleceğe işaret ediyor. Diğer bir deyişle, Kürtçe’nin bir iktidar dili, hatta doğru bir deyişle, Kürtçelerin iktidar dilleri olacağı bir süreç bizi bekliyor olabilir. Yanlış anlaşılmasın, kendi kendine gelişecek ve sorunsuz, sıkıntısız bir süreçten bahsetmiyoruz. Hatta, bundan önceki süreçten daha kolay bir süreç olacağını da kimse söyleyemez. Aksine, kendi zorlukları ve açmazları olan bir süreç olacağını diğer dünya örneklerinden biliyoruz.

Örneğin Euskara, yani Bask dili, Franko rejimi döneminde yok edilmeye çalışılmış, rejim çöktükten sonra resmi statü sahibi olmuş ve devlet dili olarak kullanılmaya başlanmış, ancak yaşadığı sorunlar tamamen ortadan kalkmamış. Günümüzde Euskara dili hala Euskal Herria’nın tamamında, yani Bask halkının kendi tarihsel ve kültürel coğrafyasında, resmi olarak kullanılamıyor. Bu hem İspanya’da resmi olarak tanınan Bask Özerk Bölgesinin dışında bırakılan büyük bir nüfusa ve coğrafyaya denk geliyor hem de Fransa’da kalan Bask topraklarında, İspanya’daki gibi anayasal bir statü ve güvence elde edilebilmiş değil. Yine, Euskara’nın standartlaştırılması ve kendi içindeki diyalektlerinin resmi kurumlarında kullanılması konusunda şaşırtıcı olmayan açmazlar yaşandı.

Yine Fas ve Cezayir’de büyük bir nüfusa sahip Amazigh dili (Tamazight), 2000li yılların başından itibaren, daha önce ulusal birlik ve modernleşme adı altında yürütülen baskı ve şiddet politikaları terk edilince, kademeli olarak statü sahibi oldu ve eğitim kurumlarında kullanılmaya başlandı. Ancak, bu durum beraberinde toplumsal bir dönüşümle eş zamanlı ilerlemedi. Amazigh dili ve kimliğine karşı önyargılar, engellemeler ortadan kalkmadı ve ciddi ayrımcılık pratikleri devam ediyor. Tamazight, birçok bölgede eğitim dili olarak kullanılmıyor, sadece seçmeli olarak öğretilen bir ders statüsünde.

Öte yandan Cymraeg, yani Galce, 1970lerin ortalarından itibaren günümüze kadar kademeli olarak devam eden, hatta artık önemli ölçüde tamamlanmış olan, bir yetki devri sonucu neredeyse kaybolmaktan şimdilerde oldukça prestijli ve fonksiyonel bir devlet dili haline gelmiş durumda. Bu gelişmede Cymraeg için hazırlanan 30 yıllık dil stratejisinin etkisi büyük olmuştu.

Kısacası, dünyanın farklı bölgelerinden daha birçok örnek vermek ve bu örneklerden Kürtçeler için dersler çıkarmak mümkün. Kürtçe için verilen mücadele bir muhalif hareket olarak yeterince bilgiye, birikime ve tecrübeye sahip.

Ancak gelinen noktada yeni kritik soru şu: Kürtçe için verilen mücadele ne ölçüde, Hawar’ın kendi döneminde yaptığı gibi, zamanının ötesinde bir perspektif ortaya koyacak ve bu perspektif doğrultusunda uzun erimli bir stratejik çerçeve geliştirecek? Daha kestirme bir ifade ile, Kürtçe ne kadar iktidar sahibi bir dil olarak kurumsallaşacak? Burada iktidar sahibinden kastımız, geleneksel egemen bakış açısı değil; kendisine dayatılan dil politika ve pratiklerine karşı direnen bir pozisyondan çıkıp, kendi dil politikası ve pratiklerinin nasıl olması gerektiğini belirleyen, bu belirleme doğrultusunda kurumsal örgütlenmesini sağlayan bir pozisyondan bahsediyoruz. Hatta bir benzetme yapmak gerekirse, Kürt kadın hareketinin kendi alanında başardıklarını, Kürtçe dil hareketi kendi alanında başarabilecek mi, bundan bahsediyoruz.

Uzun yıllardır farklı ülke örneklerinde dil mücadelelerine, eğitimin farklı dillerde yürütülmesine bakmaya çalışan biri olarak, Kürtçe’nin hem şimdiye kadarki mücadelesinin hem de bundan sonraki örgütlenmesinin ve kurumsallaşmasının dünya örneklerine birçok yenilik getirebileceğine inanıyorum. Ancak, bunun için öncellikle Kürtlerin kendi örneklerini bir öğrenme kaynağı olarak görmesi, bu kaynağı sistematik ve çokyönlü yöntemlerle incelemesi, kendi örneklerinin dilini ve hikayesini yazması gerekiyor. Bu türden bir girişim olacaksa, tıpkı Hawar örneğinde olduğu gibi, lokomotif gücü Bakur olur muhtemelen. Ancak, kurumsallaşma açısından ve iktidar sahibi dil planlaması açısından Başûr ve Rojava’da muazzam bir tecrübe birikti. Bu tecrübeden neler öğrenilebilir? Var olan modeller nasıl geliştirilebilir? Bu modeller, dünya modellerinden neler öğrenebilir ve onlara neler öğretebilir? Ve daha birçok soru bu türden bir girişim için yol gösterici olabilir.

Egemen dil politikaları çerçevesinden sıyrılıp, daha eleştirel bir dil planlaması yaklaşımı benimsenirse Kürtçe’nin çokdiyalektli ve çokvaryantlı yapısı, çokalfabeliliği ve sosyokültürel çeşitliliğinden kaynaklı durumu, aşılması gereken bir engel olarak değil, yaratıcı ve eleştirel yaklaşımlar ve yöntemler kullanılarak, farklı bir dil planlaması ve pratiğinin mümkün olduğunu gösterebilir. Türkçe, Arapça, Farsça gibi dillere yaklaşım, bu dillerin Kürtler açısından kolonyal bir geçmiş ve işleve sahip olduğu gerçeğini unutmadan, ancak bu geçmişe rehin olmadan, bu dillerin Kürtler arasında aynı zamanda birer lingua franca olarak kullanıldığından yola çıkarak yeniden tanımlanabilir.

Kısacası, Kürtlerin siyasal ve toplumsal olarak başardıkları, yöntem olarak dil planlaması açısından da benzer bir başarı hikayesi olarak tarihteki ve akademideki yerini alacaktır. Bunun için, şimdiye kadar bir muhalefet hareketi olarak örgütlenen Kürtçe dil mücadelesi zaten kendisini ispatladı. Bundan sonraki dönemde nasıl şekilleneceği de, tıpkı Hawar örneğinde olduğu gibi, uzun soluklu yepyeni bir serüven.

Bu serüven için umutlu olmaya ve heyecanlanmaya yetecek birçok neden var. Aynı zamanda temkinli ve tedbirli davranmaya ve şimdiye kadarkinden çok daha örgütlü, stratejik, kapsamlı ve nitelikli kurumsallaşmaya ihtiyaç var.

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.