Gerçek zaferi erteleyen bir ateşkes
Siyonist işgal rejiminin 13 Haziran tarihinde sabaha karşı gerçekleştirdiği saldırılarla başlayan savaş, ABD Başkanı Trump’ın devreye girmesiyle 23 Haziran gecesi varılan mutabakata dayalı olarak 24 Haziran sabahı yerel saatle 07.30 itibariyle resmen başlayan ateşkesle son buldu. Böylece 1967 Haziran’ında siyonist işgalcilerin Mısır’a saldırmasıyla başlayan ve tarihe 6 Gün Savaşı ya da Haziran Savaşı olarak geçen savaşın fitilini çeken saldırının benzeri bir şekilde yine işgalci siyonistler tarafından İran’a düzenlenen bir saldırıyla başlayan savaş da yaklaşık 12 gün sürdü. Dolayısıyla bunu da belki gelecek nesiller 12 Gün Savaşı yahut 2025 Haziran Savaşı olarak anacaklardır.
İşgalci siyonistlerin saldırılarının gerekçesi İran’ın nükleer silah üretme çalışmalarından kaynaklanan endişe, amaç da kurmuş olduğu nükleer tesisleri imha etmekti. Bu, aynı zamanda işgalci siyonist rejimin geleceği açısından tehdit oluşturacak herhangi bir silah gücünü kendisinin bölgeyle ilgili hesapları açısından da bir tehdit sayan ve işgalci katillere her konuda yardım eden ABD’nin söz konusu saldırıya tam destek vermesinin gerekçesiydi. ABD yönetimi İran’ın nükleer tesislerinin imha edilmesi gerektiğini söylüyor ve bu işi de Batı emperyalizminin İslam âleminin merkezine yerleştirdiği uzak karakolu niteliğindeki siyonist işgal rejimine tevdi ettiğini ima ediyordu. Bu itibarla siyonist işgal rejiminin savaşın fitilinin çekilmesinde herhangi bir rolünün olmadığı yönündeki iddiaların geçersizliğini bir kez daha dile getirelim.
Ancak bizim gördüğümüz kadarıyla savaşın öncelikli amacı İran’ın elindeki silah gücünün önemli bir kısmını, tabii bu arada nükleer teknolojiyle ilgili çalışmalarını sürdürmesine imkan sağlayacak teknik ve insan gücünü de büyük ölçüde tahrip etmekti.
İşgal rejimi İran’ın kendisinin saldırısına karşılık vereceğini tahmin ediyor ama başta ABD’nin kurduğu Demir Kubbe olmak üzere hava savunma sistemine biraz fazla güveniyor ve bu sistemin, savaş sebebiyle elindeki uzun menzilli füzelerin önemli bir kısmını kullanmak zorunda kalacak İran’ın atacağı füzeleri havada imha etme imkanı vereceğini ümit ediyordu. Ayrıca savaşta ABD’nin desteğinin de kendi açısından önemli bir güvence olacağını, İran’ın saldırılarının artması durumunda onun doğrudan müdahale etmek suretiyle İran yönetimini geri adım atmaya ve kendisine dayatılacak bir anlaşmayı kabul etmeye zorlayacağını düşünüyordu.
Hava savunma sistemi konusunda siyonistlerin ve destekçisi ABD’nin beklediği tam gerçekleşmedi. Uzun menzilli füzelerden bazılarının bile düşmesi işgalci siyonistler tarafında önemli tahribata yol açtığı için bu durum onlarda geniş çaplı tedirginlik ve telaşa, dolayısıyla kaçışlara sebep oldu. Olayların kızışması üzerine ABD her ne kadar müdahale ettiyse de işgalci siyonistlerin beklediğinin çok gerisinde kaldı. Daha ileri gidilmesinin ise ABD tarafında birtakım siyasi krizlere ve zorlanmalara sebep olacağı endişesi hasıl oldu.
Bu durum karşısında ABD ve işgal rejimi açısından en iyi tercih ateşkes sağlanması olacaktı. O yüzden ateşkesi isterken her ne kadar tehdit araçlarını kullanmış olsalar da ateşkes istemenin onlar için bir zorunluluk olduğunu ve yenilgiyi kabul etmek anlamına geleceğini söylemek mümkündür.
Bu itibarla varılan sonuç İran açısından bir zafer olarak değerlendirilse de sağlanan ateşkes siyonist işgal ve tehdit karşısında gerçekleştirilmesi gereken asıl zaferi erteleyen bir ateşkes olmuştur. Bunda belki ABD’nin saldırıları genişletmesinin İran’ı zorlayabileceği ve savaşın uzamasının külfetinin bu ülke açısından da ağır olabileceği yönündeki endişelerin etkisi olabilir. Ama saldırıların bir süre daha devam etmesinin işgal rejimini ciddi şekilde zorlayacağı ve sıkıştıracağı ihtimali gayet güçlüydü. Irak, Afganistan, Suriye ve Yemen’de izlediği politikalar yüzünden İslam âleminde ciddi şekilde prestij kaybeden İran’ın işgal rejimine vuracağı darbe ona imaj düzeltme imkanı da verebilirdi.