1. YAZARLAR

  2. Mustafa Karaalioğlu

  3. ‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz?
Mustafa Karaalioğlu

Mustafa Karaalioğlu

‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz?

A+A-

Eğer, SDG’nin silahsızlanması ve Suriye Ordusu içinde erimesi çözüm sürecinin olmazsa olmaz bir şartıysa süreç iyi gitmiyor demektir. Çünkü, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın son Şam ziyaretinde yaptığı açıklamaya göre SDG’nin silahsızlanmaya -ya da birliklerini dağıtmaya- niyeti yok. Fidan, daha ilerisini de söyledi… Türkiye kamuoyunun bam teli sayılacak bir noktayı, SDG-İsrail ilişkisini işaret etti. Sözleri şöyle:

"Maalesef, SDG'nin çok fazla ilerleme kaydetmeye niyeti olmadığını görüyoruz. Burada tabii bunun sebepleri üzerinde de konuştuk. Orada SDG'nin belli faaliyetlerini İsrail ile koordinasyon içerisinde götürüyor olması gerçeği, aslında Şam ile yürütülen görüşmelerde de şu anda büyük bir engel teşkil etmektedir."

Bakan’ın bu sözlerini bir yerinde inceleme, tespit ve rapor olarak değerlendirecek olursak, çözüm sürecinin en önemli şartlarından birinin yerine gelmediğini hükmedebiliriz.

Sadece Fidan değil, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler de aynı şartın altını çiziyor. Hatta, çözüm sürecinin en istekli kanadı MHP de uzun süreden sonra SDG şartını dile getirmeye başladı.

Buna rağmen özellikle Hakan Fidan eleştirilerin hedefinde. Çözüm sürecini baltalamakla itham ediliyor. Kendi partisinden (Ensarioğlu) ve DEM’den (Çandar) gelen sert sözlere muhatap oldu. Fidan’ın çözüm sürecine veya bu şekilde yapılacak bir çözüme pek iyimser bakmadığı sır değil ama bunun kendi adına mı yoksa Cumhurbaşkanı namına mı yaptığı merak konusuydu. Bu merakı da AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik giderdi:

“Sayın Cumhurbaşkanımızın devletimizin başı olarak çizdiği dış politika çizgisi hem kabinedeki bütün arkadaşlarımız tarafından, hem de partimiz tarafından aynen takip edilmektedir. Bu çerçevede, SDG konusunda da bakanlarımız ve parti yetkililerimiz arasında herhangi bir görüş ayrılığı yoktur. Dışişleri Bakanımızın açıklamaları da Sayın Cumhurbaşkanımızın iradesinin neticesidir. Milli Savunma Bakanımızın ifadeleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı’nın yürüttüğü faaliyetler de aynı iradenin ve aynı çerçevenin içerisindedir. Sonuç olarak, hepimiz aynı entegre stratejinin farklı alanlardaki faaliyetlerini icra ediyoruz.”

Mesele anlaşıldı... Şahinler de güvercinler de Cumhurbaşkanı’nın bilgisi dahilinde icra-i siyaset ediyormuş. Fidan’ın omuzundaki yük de kalkmıştır artık.

Buraya kadar yine de durum izah edilebilir ancak, “entegre strateji” lafı bir hayli sorunludur. Türkiye’nin tartışmasız en önemli ve en can yakıcı meselesinde “iyi polis/kötü polis stratejisi” izleniyorsa bu endişe vericidir. Ya çözüm iradesi zayıftır ya da bu kadar tecrübeden sonra hala nasıl çözüm yapacağımızı bilmiyoruz demektir. Bir yandan çözüm sürecinin önemi ve gereğini tekrarlamak, öte yandan da Suriye dosyasındaki sıkıntıları arka plan ve diplomatik yollar yerine kamuoyunda sürece dair şüphe uyandıracak tarzda dile getirmek iyi bir strateji değildir. Çözüm sürecinin en kritik eşiği toplumun sürece dair iyi hisler beslemesidir. Böyle yapmak iyi hisleri değil endişeyi artırır. Zira 2015’te başarısızlıkla biten süreçten zihinlerde kalan tortu da böyle bir şeydi, unutmayalım.

Bu kez artık çok fazla mesafe alınmış durumdadır. Çözüm süreci başarıyla tamamlanmak zorundadır. Elbette “Ne pahasına olursa olsun” değil ama “ne kadar mesai gerekiyorsa gereksin” başarmak zorundayız. SDG ya da başka faktörler problem olabilir. Bunun üstesinden gelmenin yolu açıktan şikayetçi olmak değildir. PKK’yı da SDG’yi de müzakere hattında tutmak Türkiye’nin görevidir. Çünkü terörü geride bırakmak ve Kürt meselesinin halletmek herkesten önce bizim için gereklidir.

“Entegre strateji” her neyse bunun daha dinamik ve kamuoyunu motive edici taraflarını görelim artık.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar