Ürdün İhvanı’nın hakim sistemle ilişkileri
Yeni Şafak yazarlarından muhterem kardeşimiz Taha Kılınç bey yazılarını zaman zaman takip ettiğim ve fikirlerinden istifade ettiğim bir yazardır. Ancak geçtiğimiz günlerde Ürdün’deki Müslüman Kardeşler’in resmen kapatılmasıyla ilgili olarak yazdığı “Ürdün ve İhvan” başlıklı yazısında dile getirdiği bazı hususlara açıklık getirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
En başta şunu belirtelim ki ister birey ister kitle olsun beşer hatasız ve eleştiriden muaf değildir. Ama verdiğimiz bilgilerin isabetli ve doğru olmasına dikkat etme duyarlılığımızı da korumalıyız.
Ben şahsen Ürdün İhvanı’nın Muhammed Abdurrahman Halife’den itibaren tüm genel murakıpları başta olmak üzere birçok ileri geleniyle şahsen görüştüm ve Ürdün’deki siyasi gelişmelerle ilgili kanaat ve tespitlerini bizzat kendilerinden dinledim. Bundan önceki genel murakıbı Hemmam Said ile çok daha yakın münasebetlerimiz ve sohbetlerimiz oldu. Kendisiyle önceden de tanıştığımız eski genel murakıp Salim Fellahat ile Mavi Marmara’da birlikteydik ve bilvesile sohbetlerimiz oldu. Bir dönem benim Türkiye’yle ilgili makale ve araştırmalarımı da yayınlayan ve cemaatin yayın organı Es-Sebil gazetesinin imtiyaz sahibi Suud Ebu Mahfuz ile 1989’dan beri dost olduğumuzu söyleyebilirim. Ancak burada dile getireceğim hususlar sadece kişisel görüşmelerimden aldığım bilgilere değil aynı zamanda kendi kaynaklarını inceleyerek edindiğim kanaatlere dayanıyor.
Ürdün İhvanı’nın 1957’de Nasırcı subayların darbe girişimine karşı durduğu ve bu girişim karşısında Kral Hüseyin’i desteklediği bilgisi doğrudur. Ancak bundaki amacı Mısır’da korkunç bir dikta ve cunta rejimi kuran Cemal Abdünnasır gibi bir zalimin yönlendirdiği kadronun Ürdün’de iktidarı ele geçirmesinin önüne geçmekti. Nitekim Abdünnasır diktatörlüğü Arap dünyası için bir felakettir, onun Ürdün’de de iktidarı ele geçirmesi daha büyük bir felaket olacaktı.
1970’teki Kara Eylül hareketinde, İhvan’ın krala arka çıktığı ve onu desteklediği bilgisi kesinlikle yanlıştır. İhvan bu olaylarda, sahada tarafsız kalmayı tercih ederken, olayların en az zararla kapatılması için politik açıdan arabuluculuk girişimlerinde bulunmuştur. Ama bu girişimleri sonuç vermemiş ve Kral Hüseyin, Filistinli direniş gruplarını Ürdün’den çıkarma konusundaki ısrarından vazgeçmemiştir. Fakat ne yazık ki bu olaylarda, İhvan mensuplarının rejim askerleriyle birlikte milis güç olarak çatıştıkları iddiasında bulunanlar bile çıkmıştır. Oysa her şeyden önce korkunç zulümlerin ve vahşi saldırıların gerçekleştirildiği bu olaylarda, İslami, insani ve ahlaki duyarlılığa sahip bir cemaatin mensuplarının gönüllü olarak çatışmalara katıldığını iddia etmek ona büyük iftira olur. Ayrıca genel anlamda Müslüman Kardeşler cemaatinin, özelde onun Ürdün kanadının Filistin davası konusunda son derece duyarlı olduğu bilinen bir gerçektir.
1989’da IMF ve Dünya Bankası’nın dayatmasıyla yapılan %50 oranındaki devalüasyon yüzünden yaşanan olaylarda ve 1996’da “ekmek kalkışması” olarak isimlendirilen olaylarda İhvan’ın olayların dışında kalmayı tercih etmesinin sebebi, Baasçı, Nasırcı ve diğer solcu grupların hadiseleri istismar etmeye ve kendi hesaplarına siyasi bir sonuç elde etmeye kalkışmalarıydı. Yani amaç hakim sistemi desteklemek değil, birtakım istismarcı grupların oyunlarına gelmemekti.
Bununla birlikte İhvan, Kral Hüseyin’in işgal rejimiyle ilişkileri normalleştiren Vadi Araba Anlaşması’na şiddetle karşı çıkmış ve gösteriler düzenlemiştir. 1989 seçimlerinde İhvan’ın büyük başarı elde etmesi sebebiyle kralın seçim yasasını değiştirmesine şiddetle tepki göstermiş ve bu yüzden bir sonraki seçimleri protesto etmiştir.
Bu arada İslami Çalışma Cephesi adında parti kurması yapısal değişiklik veya isim değişikliği değil siyasi alanda müstakil bir partiyle temsil edilme girişimidir. Cemaatin kendi adıyla kurmuş olduğu yapı ve teşkilatı da korunmuştur. Bugün de zaten kapatılan “Müslüman Kardeşler Cemaati” tabelası altında çalışma yapan teşkilattır.