
The Economist: Kürtler ve Türkler barışa her zamankinden daha yakın
''Türkler ve Kürtler gözlerine inanamıyor. Hem Bahçeli hem de Öcalan, 70’li yaşlarının sonlarında ve neredeyse herkesin hatırlayabildiği kadarıyla birbirlerinin yeminli düşmanlarıydı.
Türkiye ile PKK arasında kırk yılı aşkın süredir devam eden çatışma sona erme aşamasına gelmiş gibi görünüyor. PKK, hapisteki lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla silahsızlanma sürecine girmiş durumda. Türkiye ise bu kez geçmiş barış girişimlerinden farklı olarak, herhangi bir reforma başlamadan önce PKK’nin tamamen silah bırakmasını talep ediyor.
The Economist’in analizine göre, yeni süreci yalnızca iç siyasi dengeler değil, aynı zamanda bölgesel gelişmeler de şekillendiriyor. Özellikle İsrail’in Suriye’deki Kürtlere verdiği destek ve Türkiye karşıtı tutumu, Ankara’yı PKK ile uzlaşma arayışına itiyor. Türkiye, bu durumu bir güvenlik tehdidi olarak değerlendirirken, PKK ile olası bir anlaşmanın İsrail'in etkisini kırma yolunda stratejik bir adım olabileceğini düşünüyor.
Dergide yer alan değerlendirmede, Kürdistan Bölgesi sınırları içerisinde silahlarını yakan PKK mensuplarının görüntülerinin, Türkiye ile Kürt isyancılar arasındaki onlarca yıllık çatışmanın sona erdiğine dair umutları artırdığı vurgulandı. İsrail'in Suriye'deki faaliyetlerinin de bu barış sürecini daha da acil ve önemli hale getirdiği belirtildi.
Çarpıcı bir diğer gelişme ise, bugüne kadar birbirlerinin düşmanı olarak bilinen siyasi aktörlerin aynı cephede buluşması. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın koalisyon ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli ile PKK lideri Abdullah Öcalan, ilk kez aynı barış süreci içerisinde dolaylı da olsa ortak noktada yer alıyor. Analize göre, bölgesel istikrarsızlık, yıllardır zıt kutuplarda duran bu iki ismi bile aynı çözüm zeminine yaklaştırmış durumda.
The Economist’te yayımlanan “Kürtler ve Türkler barışa her zamankinden daha yakın” başlıklı makale şöyle
‘’Saldırı tüfeklerini dev bir kazana atıp ateşe vermek, bu silahlardan kurtulmanın en mantıklı yolu olmayabilir. Ancak koşullar göz önünde bulundurulduğunda, bunu 11 Temmuz’da Kuzey Irak’taki(Kürdistan Bögesi) bir mağaranın dışında yapan, yarısı kadınlardan oluşan 30 kadar PKK savaşçısını biraz gösteriş yaptıkları için affedebilirsiniz. Kırk yılı aşkın süredir ve 40.000 kişinin ölümüne neden olan, dünyanın en uzun süren çatışmalarından biri olan Türkiye ile PKK arasındaki savaş sona eriyor gibi görünüyor. PKK’nin, hapisteki lideri Abdullah Öcalan’ın talimatıyla yaz boyunca silahsızlanmaya devam etmesi bekleniyor. Türkiye’de bir parlamento komisyonu süreci denetleyecek. Bazı PKK liderleri için af ihtimali de masada olabilir.
Bu, PKK’nin 1984’te Kürtler için bir vatan talebiyle silaha sarılmasından bu yana Türkiye ile isyancılar arasındaki barışa en çok yaklaşılan an. Daha önceki PKK görüşmelerinin mantığı tersine çevrildi. 88 milyonluk nüfusa sahip Türkiye, geçmişte ülkenin yaklaşık 15 milyon Kürdüne tavizler vererek PKK’yi silah bırakmaya ikna etmeye çalışmıştı. Bu sefer Türkiye hükümeti, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, herhangi bir reforma girişmeden önce PKK’nin dağılmasını bekliyor.
Beyaz Saray’daki iyi bir dostunun söyleyeceği gibi, Erdoğan elinde büyük kozlar tutuyor. Türkiye’de binlerce Kürt siyasetçi ve aktivist, çoğu zaman uydurma terör suçlamalarıyla hapiste. Türk ordusunun operasyonları ve SİHA saldırıları, PKK’yi Kuzey Irak’ın(Kürdistan Bölgesi) dağlık bölgelerinde, yani örgütün kalesinde köşeye sıkıştırdı. Erdoğan ayrıca Kürtlerle yapılacak bir anlaşmayı PKK’ye karşı bir zafer olarak sunmayı ve bu sayede yeni bir anayasa ya da erken seçim yoluyla iktidarını uzatmayı umuyor.
Ancak PKK ile barış yolunu döşeyen bir diğer unsur da İsrail savaş uçakları. İsrail’in Suriye’deki Kürt isyancılara verdiği destek ve Türkiye’nin buradaki askeri varlığına karşı çıkışı — ki bu durum İsrail’in Suriye’deki, Türkiye kontrolüne geçmesi planlanan üslere hava saldırıları düzenlemesiyle kendini gösterdi — Ankara’daki karar vericileri tedirgin ediyor. Bu kişilerden birçoğu, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun yalnızca Suriye’deki İslamcı yönetime karşı değil, Türkiye’ye karşı da PKK ve uzantılarını — özellikle Suriye’de — kullanmaya çalışacağına inanıyor. Bu tehdidi bertaraf etmenin yolunun PKK ile bir anlaşma yapmaktan geçtiğini düşünüyorlar.
Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, PKK’nın Suriye kolu olan Halk Koruma Birlikleri’ni (YPG), İsrail’in Suriye’yi istikrarsızlaştırma çabalarından faydalanmamaları konusunda uyardı. 16 Temmuz’da, İsrail’in Suriye Savunma Bakanlığı’nı bombalamasının hemen ardından “Kaosu kendi çıkarları için kullanmaya çalışmak, daha büyük sorunlara yol açar,” dedi. Saldırı, Suriye’nin güneyinde Bedevi ve Dürzi savaşçılar arasındaki çatışmalara bir yanıt olarak yapılmıştı.
İsrail’in Türkiye’ye saldırabileceği yönündeki korkular, sadece Türk komplo teorisyenleriyle sınırlı değil. Gazze, Lübnan ve İran’daki savaşları izleyen ve İsrail’in yeni Suriye yönetimine düşmanlığını gören Erdoğan’ın yakın çevresi, İsrail’in Türkiye’nin egemenliğini baltalamakta kararlı olduğuna inanıyor. Bu görüş, İsrail savaş uçaklarının İran’ı vurmasından birkaç gün sonra, Erdoğan’ın ana koalisyon ortağı ve hükümetin PKK’ye yönelik açılımının mimarı Devlet Bahçeli tarafından da dile getirildi: “Türkiye nihai hedef,” diye yakındı. Giderek artan sayıda Türk de aynı fikirde görünüyor. Pew tarafından yapılan yakın tarihli bir ankette, katılımcıların çoğunluğu (%43) İsrail’i ülkeye yönelik en büyük tehdit olarak tanımladı. NATO müttefiki Amerika %30 ile ikinci sırada yer alırken, Rusya %2’de kaldı.
Abdullah Öcalan da benzer bir görüşe sahip. Bu baharda İmralı Adası’ndaki hapishanede Kürt milletvekilleriyle yaptığı görüşmelerde, İsrail’in YPG’yi Türkiye’ye karşı bir vekalet savaşında kullanmak için çabalarını iki katına çıkardığını iddia etti. Görüşmenin sızdırılan tutanaklarına göre, bu senaryoyu yalnızca kendisinin engelleyebileceğini söyledi.
Türkler ve Kürtler gözlerine inanamıyor. Hem Bahçeli hem de Öcalan, 70’li yaşlarının sonlarında ve neredeyse herkesin hatırlayabildiği kadarıyla birbirlerinin yeminli düşmanlarıydı. Ancak günümüzde, bölgeyi kasıp kavuran kaos sayesinde, bir zamanlar Kürt özerkliği adına Marksizm ideolojisine başvurup, savaşan adam ile onu asılmaya layık gören milliyetçi lider, barışın iki ortağı haline gelmiş durumda.’’
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.