Terörsüz bir Türkiye "Meclis Komisyonuyla" mümkün mü?

90'lı yıllardaki köy boşaltmaları, faili meçhuller, işkenceler, hak ihlalleri üzerine arşivler açılmalı, tanıklıklar dinlenmelidir ki durum toplumsal tabana yayılabilsin.Komisyon kurulumunda ise, bir araştırma veya çözüm komisyonu kurmak için genel kuru

Mesut Değer - İndyturk.com

AK Parti ile DEM Parti'nin "Terörle Yüzleşme ve Çözüm Komisyonu" kurmak istemesi, geçen günlerde yaşanan çözüm sürecinden sonra gündeme gelen en önemli adımlardan biri olarak görmek mümkün.

Ancak atılacak bu adımın samimiyeti, toplumsal tabana yayılımı ve siyasi meşruiyeti önemli bir tartışma konusu.

Meclis iç tüzüğünde oy oranına göre ihtisas dışı komisyonlar da kurulabilir.

51 üyeden oluşacak bu komisyon bunun bir örneği olacaktır.

Ancak komisyonda yer almak istemeyen partiler (örneğin İYİ Parti), kendi siyasal çizgisi gereği bu girişime mesafeli kalıyor.

Bu durum, komisyonda muhalefetin temsiliyetini azaltarak meşruiyet sorununa da neden olabilir.

Pek tabi süreci Türkiye Cumhuriyeti'nin bir demokratikleşme süreci ve meselesi olarak algılamak gerekir.

Dolayısıyla, komisyon ve yapacağı iş ve işler Kürt meselesi ile yüzleşmeden gerçek bir sonuca varmaz.

Böylece, TBMM çatısı altında kurulması planlanan "Terörle Yüzleşme ve Çözüm Komisyonu", bu bağlamda tarihsel bir fırsat ve aynı zamanda hassas bir kırılma eşiğidir.

Bu belge, söz konusu sürecin yalnızca güvenlik odaklı değil, toplumsal yüzleşme, kültürel tanıma ve siyasal bütünleşme temelinde nasıl inşa edilebileceğini ortaya koymaktadır. Pek tabi sağlıklı şekilde ilerlerse.

Bu sebeple bu komisyonun sadece meclis ve siyasi parti temsilcileri ile sınırlı kalması da yapıyı daha da küçültebilir.

Bundan dolayıdır ki durumu toplumsal tabana yayacak sekilde "Toplumsal Yüzleşme ve Hakikat Komisyonu" önerisi mühimdir.

Bu komisyonun sivil bileşenlerce (STK'lar, akademi, barolar, mağdur aileleri) desteklenmesi önerilir.

Mithat Sancar'ın ifadesiyle:

Geçmişle yüzleşmenin amacı intikam değil, adalettir. Adalet, ancak hakikatin kamusal olarak tanınması ve kabulüyle mümkündür.

(Mithat Sancar,
Geçmişle Hesaplaşma, s. 45)


Bu kapsamda:

90'lı yıllardaki köy boşaltmaları, faili meçhuller, işkenceler, hak ihlalleri üzerine arşivler açılmalı, tanıklıklar dinlenmelidir ki durum toplumsal tabana yayılabilsin.

Komisyon kurulumunda ise, bir araştırma veya çözüm komisyonu kurmak için genel kurulda oylama ve salt çoğunluk yeterlidir.

Komisyonda grubu bulunan partilere kontenjan verilir, ancak bir parti üye vermezse, kalan kontenjanlar diğer partilere de dağıtılabilir.

Tabi bunun siyasi olarak bir anlamı olmayacaktır.

Çoğulcu ve katılımcı bir anlayış gereklidir bu sebeple de İyi Parti'nin eksikliği meşruiyeti zedeleyecek bir nitelik taşıyabilir.

Bu durumun ayrıca sosyolojik boyutu çok önemli.

Sorunu çözmek için sadece silah bırakmak yeterli değil.

Bu sadece çözümün teknik diyebileceğimiz bir boyutudur.

Asıl mesele, Kürtlerin kimlik, kültür, eşit yurttaşlık, dilsel haklar ve tarihsel travmalarla yüzleşilmesi gibi, çok katmanlı taleplerinin siyasal, toplumsal ve kültürel düzlemde tanınmasıdır.

Şeklen bakacak olursak da;

Güney Afrika modelinde olduğu gibi, "Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu" kurulabilir.

Çünkü bu süreçte yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, anadilde eğitim, kültürel hakların anayasal güvence altına alınması gibi somut reformlar gerekir.

Komisyon toplanıp sonrasında da dağılabilir.

Bu en büyük endişedir.

Terörsüz Türkiye modelinde bu somut adımların atılması elzemdir.

Bu sebeple de sivil toplumun sürece katılması, konunun sadece meclis zemininde değil, aynı zamanda akademi, STK ve kanaat önderleriyle birlikte ilerlenmesi gerekir.

Çünkü süreç zor yoluyla değil rıza ile ilerlemesi gereken bir süreçtir.

Tepe noktada ben yaptım komisyon karar verdi anlayışından ziyade ılımlı bir şekilde olmalıdır.

Hegemonya, yalnızca zor yoluyla değil, aynı zamanda rıza yoluyla da kurulur.

Devletin yalnızca baskı aygıtı değil, ideolojik aygıtları da kullanarak toplumun farklı kesimlerini "kendi projesine" ikna etmesi gerekir.

AK Parti'nin Kürt sorununda kurmak istediği hegemonya, sadece güvenlik politikalarıyla değil, Kürtlerin bir kısmını siyasal projeye entegre ederek, "Kürt temsilini" teşvik ederek inşa edilmeye çalışılmalıdır.

Tüm bu sebeplerden ötürü; Kürt sorununa yalnızca "güvenlik" değil, kültürel haklar, eğitim, kalkınma, demokratik temsil üzerinden yaklaşmayı gerektirir.

Süreç aidiyet, eşit yurttaşlık ve umut üzerinden teşvik edilmezse eksik kalır düşüncesindeyim.

Çünkü daha önce de AK Parti, geçmişte "çözüm süreci" üzerinden bir hegemonya girişiminde bulunmuş, ancak bu girişim güvenlikçi paradigmaya geri dönülerek kesintiye uğramıştır.

Yeni süreçte yalnızca DEM Parti ve diğer partiler ile oluşacak komisyon ile değil, Kürt toplumunun farklı sınıf, kimlik ve ideolojik kesimleriyle de bir "rıza üretme" çabası gerekir.

Rıza üretimi için sadece reform değil, eşitlikçi anayasal vatandaşlık, kültürel tanıma ve siyasal temsilde adalet şarttır.

Bu nedenle bugün atılacak adımlar sadece Kürt sorununu çözmek için değil, Türkiye'nin tüm toplumsal kesimlerinin barış içinde, demokratik ve çoğulcu bir gelecek inşa edebilmesi için gereklidir.

MAKALELER Haberleri

İltica ve mülteciler
Fesih Süreci ve Sorumluluk Dili
Türk, Kürt Ve Arap İttifakı
Aynı Dili Konuşup Neden Anlaşamıyoruz?
Zeynep’in Yezid’e cevabı