1. YAZARLAR

  2. Mensur Akgün

  3. Savaş gerçekten bitti mi?
Mensur Akgün

Mensur Akgün

Savaş gerçekten bitti mi?

A+A-

İran’la İsrail arasındaki 12 günlük doğrudan çatışma Trump’ın yaptığı daha sonra İran ve İsrail tarafından teyit edilen açıklamaya göre bitti. Belli ki bunda Amerikanın başta Fordo olmak üzere İran’ın üç nükleer tesisini vurarak kalıcı şekilde devre dışı bırakması, İsrail’in kandini savunmakta zorlanmaya başlaması ve İran’ın yenilgiyi kabullenip rejimini kurtarmaya çalışması etkili oldu.

Katar’ın aracılığıyla İran’a onurlu gibi görünen bir çıkış yolu sağlandı. El Udeid üssüne haberli saldırmasına muhtemelen müsaade edildi, atılan 14 füzeden 13’ü düşürülürken biri kazasız belasız patladı ama ciddi zarara yol açmadı. İran rejimi halkına Amerika saldırısının intikamını aldığını anlatabileceği, buna karşılık Amerika’nın karşılık vermeyeceği, Arap dünyasının İran karşıtlığında birleşmeyeceği bir zemin sağlandı.

Umarım dünkü karşılıklı ihlallere rağmen ateşkes kalıcı olur, Gazze’deki insanlık trajedisi biter, İran yenilgisinden ders çıkartıp hegemonik ihtiraslarından vazgeçer, Amerika ve İsrail’le olan varoluşsal çekişmesini sonlandırır. İsrail de kendisi ve komşularıyla barışmanın yolunu bulur. İran’ın tüm nükleer kapasitesini yok ettiğini söyleyen Amerika ise İran’a karşı uyguladığı yaptırımları kaldırır.

Aslında 7 Ekim 2023’te başlayan bu uzun savaşın net kazanının İsrail, kaybedeninin de İran olduğuna hiç şüphe yok. Hamas ve Gazze merkezli diğer örgütlerin başlattığı çatışmalar zincirinde İsrail kabul edelim ki muhattaplarına ağır yenilgiler yaşattı ve komuta kontrol yapılarını alışık olmadık yöntemlerle devreden çıkarttı. Hizbullahı çağrı cihazları ve el telsizleriyle, İran’ı da adrese teslim füze ve dronlarla yıprattı. Üstelik İran elindeki en iyi pazarlık kozunu kaybetti.

Eğer Hamas böylesi bir saldırı yapmamış, 7 Ekim’de bin küsur insanı öldürüp yüzlercesini de rehin almamış olsaydı İsrail’e bu fırsatı tanımayacak, ana sponsoru İran bu kadar büyük bir yenilgi yaşamayacak, bu kadar çok insan ölmeyecek, bölgenin dengeleri bu denli değişmeyecekti. İdeolojik körlük Gazze’ye de Lübnan’a da İran’a da felaket getirdi. Ne Filistin sorunu çözüldü ne de Müslüman dünya İran ve hatta Hamas’ın yanında yer aldı. İsrail’i kınamak ve eleştirmekle yetindi.

Zaten başka türlü olması da beklenemezdi. Ama artık geriye değil, bu musibetten ders çıkartıp ileriye bakma zamanı. Önümüzde çözülmesi gereken bir Filistin sorunu, ondan önce de giderilmesi gereken insani acılar var. İran artık kalıcı bir şekilde tehdit olmaktan çıktığına göre Arap dünyasının, özellikle de Suudilerin İsrail’le kayıtsız şartsız barışmasına, güvenlik iş birliklerini derinleştirmesine de gerek yok.

Bundan sonra öncelik barışçıl yöntemlerle Filisin sorununun çözümüne verilmeli. İsrail üstündeki uluslararası kamuoyu baskısı arttırılmalı, UCM ve UAD’nındaki davalardan cezadan ziyade siyasi sonuç üretilmeye çalışılmalı, 1967 sınırlarına yakın ama İsrail’e tehdit oluşturmayacak bir Filistin devletinin kurulması için çaba harcanmalı ki bu bölgeye barış gelsin, istikrar olsun, dış müdahale gerekçeleri azalsın.

Unutmayalım ki, bizim için en makulü Suriye başta olmak üzere kazanımlarımızı koruyabileceğimiz, bütün ülkelerle iş birliği yapabileceğimiz bir bölgesel düzen ve dengenin kurulması. Ancak bu ne İsrail’e güvenelim ne de ateşkesin tarihin sonunu getirdiğini varsayalım anlamına geliyor. İran’ın her şeyden vazgeçtiğini, Amerika’nın farklı bir Amerika olacağını da sakın zannetmeyelim. Askeri ve siyasi anlamda her an her şeye hazır olalım. Fakat stratejik aklımız da diplomasiye ve esnekliğe açalım, daha doğrusu hep açık tutalım…

Önceki ve Sonraki Yazılar