1. YAZARLAR

  2. Ümit Kardaş

  3. RTÜK eliyle temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunmak
Ümit Kardaş

Ümit Kardaş

RTÜK eliyle temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunmak

A+A-

Prof. Dr. Tolga Yarman’ın ifade özgürlüğü kapsamındaki sözlerini neden göstererek harekete geçen RTÜK, "halkı kin ve düşmanlığa teşvik" ettiği gerekçesiyle Halk TV'ye 10 gün yayın durdurma cezası verdi.

Ayrıca RTÜK, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınıp tutuklanmasının ardından başlayan protestoları yayınladığı gerekçesiyle Sözcü TV'ye de 10 gün yayın durdurma cezası verdi.

İdari yargı da yürütmeyi durdurma kararını kaldırarak karartmanın yolunu açmış oldu. Ceza uygulandıktan sonra iptal kararı verilse dahi bir anlamı kalmamış olacak.

RTÜK’ün görevi halkın haber alma hakkını ve bu hakkın kullanımını sağlayan medyanın ifade özgürlüğünü güvence altına almak, hak ve özgürlükler alanını genişletmektir.

Medya ilkesel olarak objektif ve tarafsız habercilikle hakikate yaklaşmaya çabalarken toplumun doğru bilgilendirilmesini hedefler. Böylece toplum siyasi kanaatini de bu bilgilendirmeler üzerinden inşa edebilir. İktidarın politikalarının eleştirilmesinin demokratik bir aracı olan medya üzerinde yaratılan yok etmeye yönelik baskılar despotizmin yoluna taş döşer.

Medya ile hukuk-demokrasi bağlantısını “düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü“ ile “haber ve fikir alma özgürlüğü“ bağlamında irdelemek gerekmekte.

Düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 10. maddesinin 1. fıkrasında ifadesini bulmakta. Bu özgürlük kamu makamlarının müdahaleleri olmaksızın ve ulusal sınırlara bakılmaksızın bir görüşe sahip olma, haberleri ve fikirleri elde etme ve bunları yayma özgürlüğünü içerir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında, 10. maddenin 2. fıkrasında özgürlüğün kullanımında belirtilen iktidarca yapılabilecek müdahaleleri iki kriterle sınırlamıştır. Bu içtihatlara göre özgürlüğü sınırlayan durumlar a)hukukun öngördüğü bir müdahale ile birlikte b)demokratik bir toplumda gerekli nitelikte olmak zorunda.

Sunday Times gazetesinin Birleşik Krallık ( İngiltere) aleyhine açtığı dava sonucunda AİHM verdiği kararda AİHS 10.maddesinin 2. fıkrasında sözü geçen iki kriterin ne anlama geldiğini açıklamıştır.

Yapılan müdahale hukukun öngördüğü bir müdahale olmalıdır. Yapılan müdahalenin hukukun öngördüğü bir müdahale sayılabilmesi için iki koşul öngörülmekte.

Uygulanacak hukuk kolay ulaşılabilir olmalıdır. Diğer bir deyişle yurttaşlar belirli bir olaya uygulanabilir nitelikteki hukuk kurallarının varlığı hakkında yeterli bilgiye sahip olabilmelidirler. (accessibility)

Uygulanacak hukuk ayrıca yeterli açıklıkta önceden öngörülebilir (foreseeability) olmalıdır. Yurttaşların davranışlarını düzenlemelerine olanak vermek için yeterli açıklıkta düzenlenmemiş bir norm hukuk olarak kabul edilemez.

Oysa 6112 sayılı Radyo ve Televizyon Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanunun yayın hizmeti ilkelerini düzenleyen ve yaptırımlara esas teşkil eden 8. maddesi yeterli açıklıkta olmadığı gibi maddenin 1. fıkrasının alt başlıklarında sınırlamalar getirilmiştir. Bu sınırlamaların bir çoğu adaletsizliğe ve hak ve özgürlük ihlallerine yol açacak düzenlenmeler içermekte.

Birkaç örnek vermek gerekirse; maddenin 1. fıkrasının (a) alt bendinde “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlık ve bağımsızlığına, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılâplarına aykırı olamaz” (b) alt bendinde “ırk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz.” ve maddeye 02/01/2017 tarihli KHK ile eklenen daha sonra 01/02/2018 tarih ve 7072 sayılı Kanunla süreklilik kazanan (d) alt bendinde “Terör eylemini, faillerini ve mağdurlarını terörün amaçlarına hizmet edecek sonuçlar doğuracak şekilde sunamaz.” sınırlamaları muğlaklığı barındırarak keyfiliğe yol açabilmekte.

Ancak birçok yasa az ya da çok kaçınılmaz olarak muğlaktır. Bu muğlaklıkları evrensel ilkelere dayalı meşru hukuk çerçevesinde yorumlayarak hak ve özgürlükleri teminat altına almak ise bir uygulama sorunudur. İşte bu noktada yargıç kadrosunun niteliği önem kazanmakta.

AİHM’nin bu konuda aradığı ikinci kriter, hak ve özgürlük alanına yapılacak müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığının tespitidir. AİHM, Richard Handyside’a Birleşik Krallık (İngiltere- Handyside) aleyhine açılan davadaki karar gerekçesinde ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumda ne anlama geldiğini açıklamakta.

“İfade özgürlüğü…….. devletin veya halkın bir bölümünün aleyhinde olan (offend), çarpıcı gelen (shock), rahatsız eden (disturb) bilgi ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun ,hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir. Bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz.”

Bu gerekçeden anlaşılmaktadır ki bu alanda getirilen her formalite, koşul, yasak ve yaptırım izlenen meşru amaçla orantılı olmalıdır. Sonuç olarak ifade özgürlüğü alanına müdahaleyi demokratik bir toplumda gerekli kılan yeterli gerekçelerin bulunup, bulunmadığı araştırılmak zorundadır.

Kuşkusuz şiddete teşvik, ırkçılık, nefret söylemi ifade özgürlüğünün sınırını oluşturur. Ancak bu sınırlara varmayan, yayınlarda ne dendiği önemli değildir. Önemli olan haber ve düşünceleri elde etme ve bunları ulaştırma özgürlüğünün korunmasıdır.

RTÜK uygulamalarının hak ve özgürlüklerin kullanımıyla doğrudan olan ilgisini anayasal düzenlemelerle analiz etmek gerekmekte. Özel radyo ve televizyonlara Kanunda belirtilen nedenlerle yayın durdurma cezası uygulaması Anayasada düzenlenmiş bulunan bazı temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunarak kullanılmasının engellenmesi anlamına gelmekte.

Her iki kanalla ilgili verilen yayın durdurma kararlarıyla Anayasanın 28. maddesinde düzenlenen “Basın özgürlüğü”, 26. maddesinde düzenlenen “Düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü “ , “Haber ve fikir alma özgürlüğü “(Düşünce ve fikirlere ulaşma hakkı ) gibi temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunulmuş olunmakta.

Söz konusu temel hak ve özgürlüklerin kullanılmalarının durdurulması, nitelikleri gereği hukuken olanaklı değildir. Nitekim Anayasanın “Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti” başlıklı 26. maddesinin 3. fıkrasında yer alan “Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.” düzenlemesi de bunu doğrulamakta.

Temel hak ve özgürlüklerinin kullanımlarının durdurulması ancak Anayasanın öngördüğü olağanüstü dönemlerde olanaklıdır. Anayasanın 15 maddesinin 1. fıkrasına göre savaş, seferberlik veya olağanüstü hal durumlarında temel hak ve özgürlüklerin kullanımı kısmen veya tamamen durdurulabilir.

Kaldı ki olağanüstü dönemlerde dahi böyle bir durdurma yetkisinin kullanılabilmesi için aynı fıkrada iki koşul birden aranmıştır. Olağanüstü bir dönemde bile bu durdurma ancak uluslararası hukuktan doğan yükümlülükleri ihmal etmemek ve durumun gerektirdiği ölçüde olmak koşulu ile yapılabilir.

Anayasanın 26/3 ve 15/1 maddelerindeki düzenlemelere göre RTÜK’e yayın durdurma yetkisi verilmesi Anayasaya tamamen aykırıdır. Olağan bir dönemde idari bir organa anayasada yer almamasına rağmen temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını durduran bir yetkiyi yasa ile vermek , meşru hukukun tarihsel birikimini yok etmek anlamına gelir.

RTÜK’ün verdiği kararları, “erkler ayrılığı” ve “idari işlemlerin hukuki denetimi” ilkeleri bakımından da irdelemek gerekmekte.

Siyasi partilerin gösterdiği adaylar arasından TBMM’ce seçilen idari bir kurulun program durdurma yetkisine sahip kılınması fonksiyon gaspıdır. Diğer bir deyişle yargının yerine geçerek yetki kullanmadır. Temel hak ve özgürlükleri yakından ilgilendiren çok önemli bir alan yargı güvencesi dışına çıkarılmıştır.

Oysa Anayasanın 26. maddesinin 3. fıkrasında, anlatım araç ve gereçlerinin belirtilen durumlarda toplatılması idari kararının 24 saat içinde yargıca bildirilmesi öngörülmekte. Yine Anayasanın 28. maddesinde belirtilen durumlarda sözü edilen basın ve yayının dağıtımının önlenmesi veya toplatılması gibi idari kararların 24 saat içinde yetkili yargıcın onayına sunulması gerekmekte.

RTÜK kararlarına karşı idari yargı yolunun açık olmasını yargı güvencesi gibi göstermek sadece demagojidir. Temel hak ve özgürlükleri ilgilendiren bu alanda önemli olan, hukuka aykırılığın yargı güvencesi ile baştan önlenmesidir. Özgürlükleri yok ettikten sonra tanımış olduğunuz yargısal denetim göstermelik olur.

RTÜK, Anayasaya aykırı olarak kullandığı yetkiyle temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunurken Cumhur İttifakı Türkiye’yi demokrasinin hayal dahi edilemeyeceği bir noktaya sürüklüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar