1. YAZARLAR

  2. Cemile Bayraktar

  3. Kürt meselesinin insani boyutu
Cemile Bayraktar

Cemile Bayraktar

Kürt meselesinin insani boyutu

A+A-

PKK’nın silah bırakma süreci olması gerektiği gibi ilerliyor demek isterdim ancak mesele siyasetin konusu olduğu için çeşitli pazarlıklar nedeniyle biraz tedirgin biraz belirsiz bir şekilde ilerliyor. Aslında bu çok şaşırtıcı bir durum değil zira bu tip süreçler zaten böyle ilerler. Ayrıca meseleyle ilgili her şeyi de bilemiyoruz ancak buna da fazla takılmamalı zira güvenlikle ilgili bu tip süreçler, “şeffaf” ilerlemez. Ve elbette bu, “pazarlıkta ne döndü, ne verildi, ne alındı” şeklindeki haklı soruları haksız kılmaz. Nihayetinde karşımızda olumlu ama tedirginlik de içeren bir süreç var.

Elips Haber'de yer alan habere göre, Cumhur İttifakı, özellikle Devlet Bahçeli, çözümü sahipleniyor. Muhalefetin medya ve taban bazında çözüme karşı olan kesimleri de var, tedirginlik duyduğu için çekimser davranan ancak çözüme de karşı olmayan kesimleri de var. Tavan bazında ise sırtında yumurta küfesi olan buna rağmen muhalefet partisinin kaptanı olarak süreci iyi yöneten ve çözüme karşı olmayan bir Özgür Özel gerçeği var. Bunlar da olması gerektiği gibi ilerliyor zira Özel aynı zamanda hem çoğulcu bir CHP inşa etmeye çalışıyor hem de CHP’nin tabanına da seslenmesi gerekiyor, bu nedenle bir yandan çözüme karşı pozisyon almazken diğer yandan “Öcalan ile görüşmem” ya da Türklük vurgusu gibi açıklamalar yapıyor.

Çözümün aktörlerinden DEM Parti ve Kürtlere, geçen hafta yazdığım gibi, Türkiye iktidarını ve muhalefetini konuşmaktan sıra gelmiyor ve DEM Parti şu süreçte çözüme zarar gelmesin diye itinayla hareket ettiğinde maalesef muhalefet kesimlerinin gadrine uğruyor.

Buraya kadar çözümün resmi bu.

Ancak çözümün sadece siyasi boyutu yok, bir de insani boyutu var. Ve o insani süreç için maalesef pek bir şey yapılmıyor ve bu, böyle kalırsa “çözüm de güdük kalır” gerçeğini kimse görmek istemiyor.

Türkiye sosyolojisi, Türkiye kurucu iradesinin de ürünü… Ve bu ürün, Kürtlüğün yokluğu üzerine de kurulmuştur desek fazla abartı olmaz.

“Türkiye vatandaşı olan herkes Türk’tür.”

“Kürt diye bir ırk da Kürtçe diye bir dil de yoktur.”

“Bir ülkede sadece tek bir dil olur.”

“Türkiye, Türklerindir.”

“Kürtlere bugün dilleriyle ilgili bir şeyler versek yarın daha fazlasını isterler.”

Şeklindeki Kürt varlığını inkar eden dilden maalesef bir türlü kurtulamıyoruz.

Evet, Türkiye’nin bir terör meselesi var ama aynı zamanda bir de Kürt meselesi var ve terör meselesi çözülürken Kürt meselesi görmezden gelinemez.

Kürtler adına, tüm Kürtler adına konuşamam ancak görüldüğü kadarıyla Kürtlerin kahir ekseriyeti, çözümü, barışı, silah bırakmayı destekliyor. Ve beklentileri de itham edildikleri gibi “ülkeyi bölmek” değil tanınmak, hakaret işitmemek ve insani biçimde dertlerinin dinlenmesi, seslerinin duyulması… ancak bu kadar insani bir beklenti, yukarıda alıntılayarak verdiğim yok saymacılığın sayesinde karşılanmıyor. Oysa…

Oysa her siyasi sürecin bir de sosyolojik ayağı olur, yani olması gerekir. Dolayısıyla hem siyaset dilinde siyasilerin, hem de kamuoyu önünde konuşanların, bu ülkenin Türk vatandaşlarının derdini dillendirdiği gibi Kürt vatandaşlarının da dertlerini dillendirmesi, her şeyden önce dinlemesi gerekir. Zira eğer çözümün, Kürtlüğü yok sayan bir sosyolojik dille ilgili eksikleri tamamlanmazsa, gerçekten hedeflenen çözüm ise, bu çözümün kısır ve kusurlu kalmasına sebep olur.

Bu minvalde misal, Bahçeli’nin “cumhurbaşkanının bir Kürt ve bir Alevi yardımcısı olabilir” açıklamalarını, zaten çözüm nedeniyle tedirgin olan toplumu daha da tedirgin ve çözüme mesafeli kılacak şekilde “Lübnan modeli, ülkeyi Ortadoğu ülkesine çevirecekler, bölecekler” şeklinde tevil etmemek gerekiyor. Aynı zamanda elbette terör nedeniyle canı yanan şehit ailelerini de dinlemek gerekiyor. Sabahtan akşama kadar Kürtlere yönelik hakaret içerikli nefret söylemlerinin engellenmesi gerekiyor. Özetle, Kürtlere siyasetin dışında ama siyasetin dilinde, bu ülkenin asli unsurları oldukları, haklarının iade edileceği, eşit vatandaş olarak görülecekleri, terör ve bölünme korkusu bahanesiyle sürekli itham edilmeyeceklerinin belirtilmesi gerekiyor.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Kürtler, “Zagros faresi, Mezopotamya eşeği, elektrik faturası ödemeyen kimseler” değiller, Türklerle birlikte Türkiye’nin evlatları, vatandaşları ve evlatları onlar. Sabah biraz erken kalkan bir lüzumsuz tarafından ülkelerinden kovulmaktan yoruldular. Her sözlerinin “terör” ifadesiyle kesilmesinden sıkıldılar. Ve bunca yok saymaya karşı dertlerini anlatmaları, dertlerinin dinlenmesi ve kendilerine dair de bir çözüm yürütülmesini sonuna kadar hak ediyorlar. Çünkü çözüm sürecinin siyasi bir yönü olduğu kadar insani de bir yönü var, olmalı.

Önceki ve Sonraki Yazılar