Kürt Meselesi’nde demokrasi…
Kürt meselesinin en kritik noktası kimlik meselesidir. Dört ayrı ülkeye dağılmış olmaları ve o ülkelerde yaşadıkları, kimlik sorununa sıkı sarılmalarına yol açtı. Cumhuriyet’in ilk yıllarında özellikle 1925’ten sonra gördükleri muamele ve o dönemden miras kalan “Bu topraklar yalnız bize yeter, gerisine yer yok” zihniyeti, Kürtlerin hayatını zorlaştırdı. Türkiye, genel olarak da milliyetçiliğe ve sembollerine sıkı sıkı sarıldı.
Geçen hafta Kürdistan Özerk Bölgesi’nin başkenti Erbil’de geçirdiğim iki gün benim için öğretici oldu. Kısa bir gezi olmasına rağmen, bazı meselelerin kafamda netleşmesini sağladı.
Kuzey Irak’taki Kürtler yüz yılı aşkın bir dönem boyunca sürekli diken üzerinde yaşadı. Bağdat’a ve Şam’a egemen olan Arap yönetimlerinin katliam, işkence, soykırım sayılabilecek eziyetlerine göğüs gerdiler. Onca zorluğa rağmen varlıklarını, kültürlerini ve dillerini korudular. Uzun zamandan beri, çok partili bir rejimle yönetiliyorlar.
“Özerk Bölge”nin iktidar partisi, Barzani ailesinin yönetiminde olduğu Kürdistan Demokrat Partisi (KDP). Onu Talabani ailesi yönetimindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) izliyor. Başbakan, Barzani ailesinden Mesrur Barzani. Başbakan Yardımcısı ise Talabani ailesinden Kubat Talabani. Bu iki parti, Özerk Bölge içindeki uyum ve dengeyi birlikte sağlıyorlar. Gözlemcilere göre seçimler, oldukça demokratik bir ortamda ve katılımcı bir anlayışla yapılıyor. Kürdistan Özerk Bölgesi’nin bağımsızlığa doğru giden serüveni, şu aşamalardan geçti: 1970’te özerklik ilan edildi. Bağdat yönetimi, 1974’te bunu ortadan kaldırdı. 1991 yılında ise özerk bölge resmen ilan edildi. 1992 yılında ilk hükümet kuruldu. O günden bu yana, bölge, parlamenter rejimle yönetiliyor. Irak Kürtleri 1991 yılından beri yasağa rağmen ana dillerini konuşuyor.
Yönetimde Bağdat’ın hegemonyasından kurtulmuş durumdalar.
Tabii Kürdistan Özerk Bölgesi deneyimi bize şunu da gösterdi: Kürtler, bölgede demokrasiye en yatkın, çoğulculuğa en açık seküler topluluk olarak dikkat çekiyorlar.