Kur’an meallerine sansür
Meclis’te kabul edilen kanun teklifine göre, Diyanet, yazılan, yayınlanan Kur’an meallerini inceleyecek, “İslam dininin temel nitelikleri açısından sakıncalı” bir taraf görürse bunun yasaklanması için yargıya başvuracak.
Yargı ne yapar? Ne yapacağı belli. Diyanet’in yazısını yeterli bulur veya Diyanet kadrosundan “bilirkişi” tayin eder…
Diyanet’in “sakıncalı” bulduğu bir meal kitabını “fikir ve ifade hürriyeti” kapsamında görmek, hele de bugünkü ortamda cesaret ister…
Diyanet isteyince yargı onaylar ve “sakıncalı” damgasını yiyen bir meal kitabının “basım ve yanını durdurulur”, basılıp dağıtılmışsa “toplattırılır” ve “imha” edilir!
İnternette yayınlanmışsa, “içeriğin çıkarılmasına ve/veya erişimin engellenmesine” karar verilir!
Böyle “sakıncalı” on kadar mealin toplatılıp imha edileceği söyleniyor.
FELSEFEYİ YASAKLAMAK GİBİ
Komisyonda kalkan eller dinimizi savunma duygusuyla mı yoksa başka kanunlarda yaptıkları gibi “parti disiplini”yle mi hareket ettiler? Ne fark eder?.. Sonuçta, hem genel anlamda “fikir ve ifade hürriyeti”ne yeni bir kısıtlama daha getiriliyor…
Muhammet İkbal’ın deyişiyle “İslam’da dini düşüncenin yeniden teşekkülü”ne… Veya Mehmet Âkif’in deyişiyle İslam’ın “asrın idrakine” hitap etmesine bir engel daha çıkarılıyor.
Kur’an meali yazacak düzeyde dil ve din bilgisi olan bir ilahiyatçı, Diyanet’tekilerin anlayışıyla “sansür” edilebilecek!
Bu kanun, 2013’te İlahiyat Fakülteleri’nde felsefe ve mezhepler tarihi derslerini yasaklayan zihniyetin yeni bir teşebbüsüdür.
Diyanet İşleri Başkanı dinler tarihi profesörüdür. Konuyla ilgili bilim dalları olan tefsir ve kelam sahasında kaç ilahiyat profesörünün görüşünü aldılar? Açıklayabilirler mi?
Unutmayalım, Diyanet din hizmetleri konusunda en yüksek kurumdur fakat en yüksek akademik ya da ilmi kurum değildir.
YENİ SORULAR...
İster dinî olsun ister siyasi veya felsefi, düşüncelerin “resmî” bir kurulun sansürüne tâbi tutulması düşünce hayatını dondurur. O düşünceyi veya meali yahut tefsiri yanlış bulanlar eleştirsin… Böyle bir tartışma ufukları açar.
Yasak ve sansür düşünceyi öldürür. Bunun en kesin ispatı, bizzat İslam tarihidir.
Peygamberimiz zamanındaki kültürel ortamda, ekonomik ve sosyal şartlarda ortaya çıkmayan sorunlar ve sorular, farklı coğrafyalarda ve farklı zamanlarda ortaya çıkmış, dini kuralların yorumu konusunda büyük tartışmalara yol açmış, İslam medeniyeti böyle gelişmişti.
Nitekim Peygamberimizden daha elli yıl sonra, yeni sosyal ve siyasi sorunlar ve yeni felsefi sorular ortaya, çıkmış, yeni yorumlar gerekmişti.
En önemlisi, Yunan felsefesiyle tanışmanın ortaya çıkardığı yeni sorulardı.
Emevi Halifesi Abdülmelik, büyük âlim Hasan Basri’ye mektup yazarak “daha önce kimsenin aklına gelmeyen kader ve hür irade gibi soruların” ortaya çıktığını belirtmiş, cevap yapmasını istemişti.
TARİHTEN GELECEĞE
Bu yeni sorular, dinle ilgisi dolaylı olan sosyal sorunlarla sınırlı olmayıp, bizatihi Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasıyla ilgiliydi.
Tefsir ve kelam tartışmalarını kastediyorum.
Merhum Hocamız Prof. İsmail Cerrahoğlu, eskiden Diyanet tarafından yayınlanmış olan iki cilt “Tefsir Tarihi”nde, lügat uzmanlarına göre, fırkalara (akımlara) göre, Şia’ya göre, Haricilere göre tefsirler yazıldığı gibi “Felsefi tefsirler, Fıkhi tefsirler, Rivayet ve dirayet tefsirleri, İlmî tefsirler” de yazıldığını, bunların birbirinden farklı yorumlarını anlatır.
Cerrahoğlu, “kader, irade hürriyeti, akıl-nakil” konularının en tartışmalı konular olduğunu, bu alanlarda farklı tefsirler yazıldığı belirtir, Mutezile müfessiri Zamahşeri’ye kitabında 40 sayfa ayırır. (Cilt 1, s. 343-486)
Diyanet, tarihte yazılmış bu akımlarından hangisini “meal” olarak zamanımızda yazılmasını yasaklayacak?!
21. YÜZYILDA
Kaldı ki, 21. Yüzyıldayız. Cerrahoğlu da tefsirlerin zamanlarındaki ilim ve kültüre göre yazıldığını, kendi zamanlarını yansıttığını belirterek Kur’an-ı Kerim’i “yeni ihtiyaçlara cevap verecek şekilde tefsir” etmek gerektiğini yazar. (Cilt 2, s. 495-496)
Tefsir ve meal elbette aynı şeyler değil, fakat bakış aşısının geniş veya dar olması ikisini de etkiler.
Sansür mutlak yanlıştır.
Sorunu kamuoyunun gündemine getirerek sansüre karşı çıkan İstanbul Milletvekili değerli dostum Mustafa Yeneroğlu’nu bu azimli gayreti için tebrik ediyorum.