Korku toplumunda katiller dışarıda fikirler hapiste olur
Kötülük ve kötüler hiç durmuyor… Adamlığı, insani duruşu, kocaman yüreği, ‘barış için’ koştururken kendisini hapse atanlara bile küsmeyen ve arkasında hep iyilik bırakan Sırrı Süreyya’yı uğurladığımız bir günde acı nedir bilmeyen, barışın ve kardeşliğin düşmanı karanlık bir adam sahneye çıktı, kardeşliğimize saldırdı.
Aslında barışın ve birlikte yaşamanın simgesi haline gelmiş güzel insan Sırrı’yı uğurlarken, CHP lideri Özgür Özel’e saldıran böylesine suç makinesi bir adamın adını anmaya bile değemez. Çünkü o kendi iki çocuğunu katletmiş, iki çocuğunu da yaralamış bir katil…
Esas acı olan bu ülkenin, siyasetin, toplumun, tek tek bireylerin havasını zehirleyen, yaşama sevincini solduran bu tür kötülüklerin sıradanlaşması…
Bugün hep birlikte zor zamanda bile ilkelerinden vazgeçmeyen, inandığı gibi yaşayan, kimseyi ötekileştirmeyen Sırrı’nın ardından bu duruşu saygıyla ve hürmetle anıyoruz.
Ama bilmeliyiz ki bu meziyetler öyle kendiliğinden kazanılmıyor. Bu açıdan siyasetçiler dahil, medyadan sivil oluşumlara ve tek tek bireylere kadar herkesin hayatını yeni baştan çek etmesinde yarar var.
Çünkü dürüstlüğü, liyakati, ilkeli olmayı, ahlakı önemsemeyen nasipsiz zamanlarda yaşıyoruz. Kötülük karşısında sesimizi yükseltmekten korkuyoruz. Başkalarının hakkı-hukuku yok sayılırken, özgürlükleri ellerinden alınırken, en önemlisi de ‘öteki’ olarak gördüğümüz insanlara itibar suikastı yapılırken alkışlamayı ideolojik bir zafer gibi görüyoruz.
Şimdi iktidar dahil, bütün siyasi aktörler CHP liderine yapılan saldırıyı kınayan açıklamalar yapıyor, bunun demokrasiye atılan bir yumruk olduğunu söylüyor. Evet yapılması gereken de buydu belki de ancak bu yeterli değil… Ama bir tesellimiz var, altı yıl önce Kemal Kılıçdaroğlu’na saldıran inek hırsızının elini öpmek için kuyruğa girenler, en azından bugün Özel’e pusu kurarak saldıran suç makinesi için el öpme kuyruğu oluşturmadılar, bu da bir şeydir…
Eğer çocuklarını bile katleden bu sapkın adamı kınamanın, epey bir süredir bu ülkede yaşanan ahlaki çürümeye ve yozlaşmaya çare olacağını düşünüyorsak yanılıyoruz.
Esas sormamız gereken soru şu; bu adamı, barışın ve kardeşliğin simgesi olan Sırrı Süreyya’yı uğurlarken kardeşliğimize yumruk atma konusunda kimler cesaretlendirdi?
Öncelikle bunu konuşmalıyız… Çünkü bu öyle yoldan geçenken kafası bozulunca atılmış bireysel bir yumruk meselesi değil. Bayağı tasarlanmış, kurgulanmış bir saldırı. Umarız her zaman olduğu gibi ‘adi suçlu’ muamelesi yapılıp sokağa salınmaz.
İşte tam da bu yüzden perdenin arkasında kimlerin olduğunu aydınlatmadan, atacağımız hamasi kardeşlik nutukları havanda su dövmekten öte bir anlam taşımayacaktır.
Maalesef siyasetin dili öylesine kirlendi ki bize muhalif bütün sesleri susturmak için onları ‘terörist’ ya da ‘hain’ olarak yaftalamaktan çekinmiyoruz. Farklı görüşleri dillendirenlerin ‘vatanı satmakla’ korkutulduğu bir toplumda iyiliğin kazanması asla mümkün değildir.
Kadınları, çocukları katledenlerin, tecavüzcülerin, uyuşturucu tacirlerinin, kara paracıların, mafyatik tiplerin kısa süre cezaevinde kalıp ‘iyi hal’den sokaklara salındığı bir ülkede kimse kendini güvende hissetmeyecektir.
Hukukun itibar kaybettiği, yargının üzerinde siyaset gölgesinin giderek ağırlaştığı bir Türkiye iklimi, yeni kadın ve çocuk cinayetlerini, kara para ve uyuşturucu tacirlerini üretirse şaşırmayalım. Vergi Uzmanı Ozan Bingöl’ün Sözcü’den İpek Özbey’ye verdiği röportajdaki şu ifadeleri düşündürücü: “Türkiye pek çok uluslararası suç örgütü liderinin meskeni haline gelmiş. Her gün onlarca suç örgütüne operasyon yapılıyor ama bitmiyor. Uluslararası suç örgütü liderlerine parayla vatandaşlık vermişiz. Kara para Türkiye’ye akmış. Nasıl gelişmiş ülkeler çöplerini bize satıyorsa, kara para da aklanmak için Türkiye’nin yolunu tutmuş. Acı bir durum. En acısı da Türkiye’yi kara para cennetine dönüştürenlerin sırıtarak ortalıkta dolaşabilmesi.”
Hepimizin endişelenmesi gereken Türkiye fotoğrafı ne yazık ki böyle… Ama bu fotoğrafın bir de başka bir yüzü var, katiller uyuşturucu ve kara para tacirleri sokaklarda elini kolunu sallayarak dolaşırken, bu ülkede farklı düşünenler, muhalif sesleri dillendirenler, siyasetçiler, gazeteciler, belediye başkanları cezaevlerinde ikamet etmeye devam ediyorlar.
Bilelim ki nefes almamızı zorlaştıran bu ağır iklimi değiştirmeden, toplumda barış ve güven ortamını temin etmek de ülkeyi ekonomik olarak ayağa kaldırmak da mümkün olmayacaktır.