1. YAZARLAR

  2. Yıldıray Oğur

  3. Kendini gerçekleştirebilecek kehanet: DEM-Cumhur İttifakı
Yıldıray Oğur

Yıldıray Oğur

Kendini gerçekleştirebilecek kehanet: DEM-Cumhur İttifakı

A+A-

Büyük Yer Değiştirme”, Avrupa ve Amerikalı ırkçıların en popüler teorisi.

Bu teoriye göre, Batılı olmayan göçmenler Batı’ya göç ederek ve yüksek doğum oranlarıyla hızla çoğalıyor, beyaz Avrupalı nüfus düşük doğum oranlarının her geçen gün azalıyor. Yani, Avrupalı olmayan göçmenler beyaz Avrupalıların yerini alıyor.

2015 yılında milyonlarca Suriyelinin canını kurtarmak için Avrupa’ya göçü sırasında zirvesine çıkan bu teoriye daha sonra Soros da eklendi. Yahudi işadamı, Hıristiyan Avrupa’yı Müslüman göçmenlerle yok etmeye çalışmakla suçlandı.

Orban ve benzerleri seçimleri bu tezlerle kazanıyorlar.

Türkiye’de Avrupalı aşırı sağcıların hezayanları olarak bakılan fikirler, bir süredir siyasette dolaşımda.

Türkiye’ye göçlerle bir demografik saldırı olduğu, sessiz bir istila yaşandığı iddia ediliyor.

Ümit Özdağ ve Zafer Partisi merkezli bu laflar, yayıldı ve yayılmaya devam ediyor.

Ama ana akım siyasete, entelektüel çevrelere sirayet etmemişti.

Dün liberal eğilimli bir sitede okuduğum yazı ırkçılığın iktidar karşıtı çevrelerde bir iktidara bir tepki olarak hızla yayıldığını ve meşrulaştığını gösterdi.

Haber 10 sitesindeki “Mayınlar Neden Söküldü? Arap Nüfusu Neden Kalıcılaştı?” başlıklı yazıyı yazan Mehmet Öğütçü’nün göz kamaştıran bir CV’si var.

Yani karşımızda taşralı komplocu, milliyetçi bir siyasetçi yok. Dünya görmüş bir beyaz yakalı üst düzey yönetici var.

Tam da bu yüzden ürkütücü.

Çünkü başlığından anlaşılacağı gibi yazıda Türkiye-Suriye sınırındaki mayınların bir plan dahlinde, Suriyelilerin Türkiye’ye göç edip, Türkiye’nin Araplaştırılması ve demografinin değiştirilmesi için yapıldığını iddia ediyor.

Neresinden baksan dökülen ırkçı komplo teorileri bunlar.

Bir kere Türkiye, Suriye sınırındaki mayınları, Esad’la ilişkilerin normalleştiği 2004 yılında Ottowa anlaşması kapsamında sökmeye başladı.

İki ülke arasındaki sınırları açan, geniş/verimli tarım arazilerini temizleyen barışçıl bir adım olarak bu herkes tarafından övülmüştü.

Bunu 2011’deki Suriye iç savaşı sonrası, savaştan kaçıp Türkiye’ye sığınan Suriyelilere bağlamak, kronolojiyi tepetaklak etmek sanki Türkiye’yi Araplaştırmak, nüfus mühendisliği için bunun yapıldığını iddia etmek için bayağı öfkeli bir muhalif olmak gerek.

Peki, bunu şimdi ne vesileyle yazıyor?

Tabii Cumhurbaşkanı’nın PKK’nın silah bırakması sonrası yaptığı konuşmada söylediği “Türk-Kürt-Arap ittifakı ve AK Parti-MHP-DEM birlikte bu süreci yürüteceğiz” sözleri üzerine.

O da CHP’liler ve başkaları gibi Cumhurbaşkanı’nın içeride bir Türk-Kürt-Arap ittifakından, ümmetçilikten, millet sisteminden bahsettiğini düşünüyor olmalı.

Özgür Özel, MHP’nin Türk, DEM’in Kürt, Erdoğan’ın da Arapların temsilcisi olarak kendini gördüğünü söyleyip, bir Sünni ümmetçilik paranoyasıyla bu cümleleri karşılamıştı.

Bu paranoyanın laik kesimin tamamında belli hassasiyetleri tetiklediği anlaşılıyor.

Özellikle PKK meselesinin 50 yıl sonra çözümü, bu doğrultuda siyasette AK Parti-MHP-DEM arasında başlayan yakınlaşma, bu sorunun çözümü vesilesiyle Kürt meselesinin bütün tartışmalarının tekrar masaya gelmesi, Lozan, 1921-24 anayasaları, Şeyh Said isyanı, Cumhuriyet’in Kürt karnesi vb gibi tarihsel kırılma anlarının yeniden masaya gelmesi özellikle laik ve milliyetçi muhalefette önemli ideolojik kırılmalara neden oluyor.

Ama esas tehlikeli duygu; Kürtleri iktidar cephesine kaybetme endişesiyle ortaya çıkıyor.
Seçimlerde kritik bir önemde olan Kürt oylarının muhalefet cephesinden kopacağı, DEM’in iktidarla işbirliği yapacağına dair endişe sürecin sağ salim ilerlemesiyle büyüyor ve bir tür hayal kırıklığından kaynaklı, ihanete uğramış olma hissiyle bir öfkeye neden oluyor.

Bu öfke de DEM, PKK ve Kürtlerle ilgili laik ve milliyetçi muhalefetteki dili değiştiriyor.
Son 10 yıldır, bazen sandıkta destek vererek, birlikte iktidarı sallayarak, seçimlere ittifakla girerek oluşan dokunulmazlık zırhını Kürtler kaybediyor.

Kürtlerle ilgili korumacı refleks yerini, Kürt meselesini inkara, öfkeli analizlere, terörist lafının arttığı cümlelere bırakıyor.

Aslında daha DEM’in ve Kürtlerin çözüm süreci dışında iktidara yanaştığı yok.
Hatta Kürtlerdeki Erdoğan karşıtlığı Batı’dan hep daha yüksek oldu. Ama muhalifler çözüm süreci sorunsuz ilerledikçe ve kendileri iktidarla mücadele ederken DEM’liler iktidarla iş gördükçe öfkeleniyor ve aslında kendi gerçekleştiren kehanet meydana geliyor

“Kendini gerçekleştiren kehanet” terimini ilk ortaya atan Amerikalı sosyolog Robert Merton’muş. Merton’un orijinal tarifi şöyle; “Başlangıçta yanlış olan bir tespit, yeni bir davranışa neden olduğunda, tespiti doğru hale getirebilir.”

Yani belki DEM ve Kürtler Cumhur İttifakı’na katılmayacak, kendi üçüncü yollarını inşa edecek ama muhalifler arasında ırkçılığa ve inkarcılığa varan fikirler ve sesler büyüdükçe yani Kürtler iktidara doğru itildikçe “Kürtler bizi satıyor” kehaneti de kendini gerçekleştiren kehanetler arasına girebilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar