1. YAZARLAR

  2. Ahmet Taşgetiren

  3. İsrail sorunu- Amerika sorunu
Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

İsrail sorunu- Amerika sorunu

A+A-

Sumud Filosu’na katılmak üzere hazırlanan ve yola çıkan 5 Türk milletvekilinin ismi listeden çıkarılmış. Gelecek Partisi Milletvekili Sema Silkin Ün, bu haberi verirken, “Bizim canımız farklı ülkelerden yola çıkan insanlardan daha aziz değil, Gazze’de can verenlerden daha az kıymetli değil” dedi, isimleri listeden çıkaran “İrade”ye “Bunu yapmayın” diye seslendi. “O İrade” muhtemelen İsrail ile Mavi Marmara’ðan sonra bir de “Milletvekilleri” üzerinden çıngar çıkmasını önlemek isteyen bir “irade” olmalıydı.

“Acaba Ankara mı?” diye sorup bırakalım.

Ankara, yani Beştepe, yani Dışişleri, yani Türkiye İsrail konusunda oldukça sıkıntılı.

O sıkıntı, sadece İsrail’le sınırlı değil, çünkü İsrail İsrail’le sınırlı değil. Amerika İsrail’in bütün cinayetlerinde sırtını dayandığı ülke ve Türkiye ile Amerika müttefik ama bu ittifak İsrail sorununun çözümünde etkili değil.

İsrail ile bir “Gazze ve Filistin sorunu” var. Türkiye bu konularda öteden beri hassas ve İsrail’e tavırlı.

Ancak son gelinen noktada, Türkiye’nin gündemine “İsrail yayılmacılığı” Filistin – Gazze sorunundan daha kapsayıcı bir “Tehdit” olarak girdi. Bu tehdit, devletin en tepe noktasından seslendiriliyor.

İsrail’in Katar’a yaptığı operasyondan sonra en son Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, İslâm İşbirliği Teşkilâtı (İİT) için gittiği Doha’da Al Jazeera Arapça ve Katar TV’ye verdiği mülakatta hem İsrail kaynaklı bu tehdidi hem de Amerika ile ilişkilerde İsrail boyutunun problem niteliğini anlattı.

Şu sözler Hakan Fidan’a ait:

“Şu anda en büyük sorun bölgede İsrail yayılmacılığı. İsrail yayılmacılığının arkasında yatan iki sebep var. Birincisi, İsrail’in topraklarını genişletip Büyük İsrail’i kurmak. İkincisi ise bölgedeki ülkeleri zayıf, etkisiz, özellikle İsrail’e komşu olan ülkeleri bölünmüş vaziyette bırakmak.”

Hakan Fidan’a “Amerika’nın tavrı” soruluyor tabii olarak. İsrail en son Katar’ı vurdu, “Hamas’a hayat alanı veren ülkelere karşı da aynı operasyonları yapacağını” ilan etti. İçerde – dışarda herkesin aklına Türkiye geldi.

Katar’ın Amerika – Trump’la ilişkileri çok iyi idi. İsrail’i tehdit algısı içinde değerlendiren Türkiye de Amerika ile aynı ittifak içinde yer alıyor. Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan da Trump’la “dostum” diliyle konuşuyor. Hakan Fidan da bunlara işaret ediyor. Şöyle diyor:

“Aslında Körfez’deki bütün ülkelerin Amerika’yla ilişkileri, Türkiye’nin de ilişkileri, Cumhurbaşkanımızın Sayın Trump’la özel bir ilişkisi de var.”

Hakan Fidan burada “İsrail farkı”na işaret etmek zorunda kalıyor: Şu sözler ona ait:

“Fakat Amerikan politik sisteminde biliyorsunuz, İsrail’le ilişkiye gelince bir istisna alanı var. Bu istisna alanı maalesef diğer bütün ilişkilerin birden üstüne çıkıyor."

Fidan bu tavrın Amerika’ya bölgede itibar kaybettirdiğine de işaret ediyor:

“Bu tabii Amerika’ya bölgede puan kaybettiren, pozisyon kaybettiren bir durum. Amerika’nın bölgedeki dostlarını oldukça gücendiren, Amerika’yı da zor duruma düşüren. Ama bununla birlikte Cumhurbaşkanımız, bizler, Amerikalılarla her seviyede bu konuyu görüşerek İsrail’in bölgede ortaya koyduğu insanlık suçlarının, sivil kayıplarının, yayılmacılığın esasında sadece bölgeyi değil, küresel güvenliği de çok etkilediğini, Amerika’nın öncülük ettiği uluslararası sistemi topyekun çöküşün eşiğine getirdiğini, bunu her fırsatta söylüyoruz.”

Fidan burada “Ama” diyerek şu notu düşüyor: “Ama burada da Amerikan siyasal sisteminin harekete geçmede kendi içinde açmazları var. Onu da kabul etmek gerekiyor.”

“Kabul etmek gerekiyor” cümlesi belli ki bir “tıkanma”yı işaretliyor. İş Amerika’ya geliyor, tıkanıyor, İsrail’in bütün cinayetleri ve tehditleri kesesine kalıyor.

Oysa bu böyle devam edemez. Üstüne gelinen bir coğrafya – İslâm coğrafyası. Filistin – Gazze ile insanlık dramı halinde dünyaya yansıyan bir coğrafya…

Türkiye, bu coğrafyanın “etkinlik” iddiası bulunan, hani İslâm dünyasının da “umut bağladığı” bir ülke. Ama İsrail tehdidi her gün biraz daha sınırlarına – harim-i ismetine yaklaşırken saldırganlığı durduramayan bir ülke.

“Yarın Katar gibi Türkiye’ye de saldılırsa…” sorusu aklı eren herkesin sorduğu bir soru…

Bu soruyu Cansu Çamlıbel, t24’teki mülakatta Hikmet Çetin’e soruyor. Hikmet Çetin eski CHP Genel Başkanlarından, TC Dışişleri Bakanlarından, eski TBMM Başkanı, NATO’nun Afganistan’daki İlk Sivil Temsilcisi…

Soru şöyle “İsrail Türkiye’ye saldırırsa NATO Türkiye’yi savunur mu?”

Hikmet Çetin “NATO bunu yapamayabilir” diye başlıyor cevabına. Sonrası şöyle geliyor:“

“Bakın NATO demek Amerika demek. Amerika İsrail’e güçlü bir tepki verilmesini engellerse, NATO normal şartlarda alması gereken aksiyonu alamayabilir. Tabii bu söylediğimin olması için ABD’nin ortak NATO kararını veto etmesi lâzım. Bu hiç olamayacak bir şey değil ama ben her şeye rağmen İsrail’in Türkiye’ye saldıracağına inananlardan değilim. Dediğim gibi bu sorduğun bir olasılıktır ama bunu engellemek için bütün taraflar her şeyi yapacaktır.”

Hikmet Çetin “bütün taraflar”dan söz ediyor İsrail’in Türkiye’ye saldırısının önlenmesi için… Kim o bütün taraflar ve Gazze de insanlık yok edilirken onlar niye devreye girmediler?

Hikmet Çetin’in son cümlesi şöyle: “Netenyahu’ya kalsa her şeyi yapabilir ama Türkiye’ye karşı bir hamlesi İsrail halkından da destek görmez.”

“Sokağa çıkan İsrail halkı bugüne kadar Netanyahu’ya mani olabildi mi?” diye sorup yazıyı bitirelim. “Dünyanın baş edemediği belâ”yı daha çok konuşacağız. Sızıldanarak, yakınarak, içimiz yanarak…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.