Hukuku savunmak
Ekrem İmamoğlu yanlılarının afiş ve pankartları savcı emriyle toplatıldı.
Doğru mu, yanlış mı?.. Muktedirseniz doğru, muhalifseniz yanlış bulursunuz.
Ama bu “işimize geldiğine göre” bir düşünme biçimidir.
Hukukçular “hukuka uygun mu?” diye düşünürler, düşünmelidirler. Bunu anlamak için hukuktaki birinci ölçü şudur:
“Yetkisi var mı?”
Hayır yok.
Adalet Bakanı veya İstanbul Başsavcılığı hangi kanun maddesinin böyle bir yetki verdiğini açıklarsa, ben öğrenmiş olurum.
İmamoğlu tutuklu da olsa hükümlü değildir, “masumiyet karinesi” geçerlidir. Yoksa artık bu ilke de mi geçersiz sayılıyor?!!
SAYGIN BİR HUKUKUÇU
Ceza hukuku profesörü İzzet Özgenç, yürürlükteki Türk Ceza Kanunu’nun mimarlarından biridir. Hatta bu iktidar zamanında Meclis Komisyonu’ndan geçen metnin son redaksiyonunu o yapmıştır. Kitaplığımın hukuk bölümünde onun bütün kitapları vardır. Ceza hukukuyla ilgili bir yazı yazacağım zaman tereddüde düştüğümde ilk baktığım kaynaktır.
Prof. Özgenç, iki gün önce X hesabından şu açıklamayı yaptı:
“İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, tutuklanmış olsa bile, halen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı sıfatını taşıyan kişinin, Büyükşehir Belediyesine ait toplu taşıma araçlarındaki ve hizmet binalarındaki mesaj ve görüntülerini yasaklayamaz; bunların kaldırılmasını emredemez.”
Kanun Savcı’ya böyle bir yetki vermemiştir. Savcı bir “yargı” görevlisidir. Yetkileri “soruşturma” kavramıyla sınırlıdır. Soruşturma İmamoğlu ve arkadaşları hakkındadır, afiş ve pankartlar hakkında bir soruşturma yoktur.
BEŞ YILDA GELİNEN YER
Mesele soruşturma ve afiş toplatmadan ibaret değildir. Savcının nâmevcut yetkiyi kullanması ülkemizdeki yargı sorunlarının tırmandığı boyutun bir göstergesidir.
Faraza, Vali yasaklasaydı İdare Mahkemesi’ne itiraz edilirdi. Savcının böyle yetkisi olmadığı için kanunda “itiraz” yolu da yok!
CHP Savcının işlemini HSK’ya “şikayet” edecekmiş. Hukuken “itiraz” değil, “şikayet!”
HSK “adli” bir kurul değildir. Siyasallaşmış bir idari kuruldur.
Prof. İzzet Özgenç, tam beş yıl önce yaptığı bir açıklamada şöyle diyordu:
“Ülkemizde, hukukun dışına çıkılma yönünde hızlı bir süreç yaşanmaktadır. Normal şartlarda bir Cumhuriyet savcısının soruşturma başlatmaması gereken hadiseler dolayısıyla, sonuçsuz kalacağı daha baştan açık seçik ortada olmasına rağmen, çeşitli soruşturma işlemlerinin yapılması, ibretlik bir durumdur…” (18 Nisan 2020)
Prof. Özgenç, seslenecek başka bir merci görmediğinden olsa gerek, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyelerine çağrıda bulunmuş, “yapılan yanlışlara işaret zımnında inisiyatifte bulunmalarını” istemişti.
Beş yıl önce “Ülkemizde, hukukun dışına çıkılma yönünde hızlı bir süreç yaşanmakta” idi, beş yılda nereye geldik?!
İşte dün 28 Şubatçılara karşı savunduğumuz ilkeleri, bugün muhafazakar iktidara karşı savunuyoruz!
HUKUKU ÜSTÜN TUTMAK
21. Yüzyılın ilk çeyreğinde hâlâ “orta gelir tuzağında” debelenip durmamızın bir sebebi, son on yıldaki yanlış politikalardır, diğer sebebi hukuk güvenliğinin ve yargıya güvenin tahribe uğramış olmasıdır.
Yeni infaz yasası gündemde, değil mi?.. Yine beş yıl öncesine bir bakalım mı?
O zaman da bir “infaz yasası” çıkarılıyor, mafyatik suçlara belli tarihler arasında infaz indirimi yapılıyor, o tarihten sonra ceza artırılıyordu!
O zaman değerli hukuk hocalarımız Prof. İzzet Özgenç, Prof. Âdem Sözüer ve Prof. Mahmut Koca tam 15 sayfa akademik bir açıklama yaparak bunun yanlışlarını ortaya koymuşlardı.
Çarpıcı bilgiler veriyorlardı: Türkiye’de 300 bin tutuklu ve hükümlü vardı, ülke nüfusu neredeyse aynı olan Almanya’da bu sayı 62 binden ibaretti!
Hocalar beş yıl önceki bu açıklamalarında şu uyarıda bulunmuşlardı:
“Bu tür geçici çözümlerin önümüzdeki üç yıl içerisinde bizi yeniden infaz sorunlarını tartışmaya götüreceğini bugünden tahmin etmek zor değildir.” (26 Haziran 2020)
Bugünkü “paket”te evet, infazdan başka şeyler de var, “çözüm süreci” ile de ilgili. Sorun hukukun siyasi çıkarlara alet edilmesi ve bunun daima ülkeye zarar vermesidir.
Hukuku siyasetten üstün tutan ve bunun mücadelesini veren hukukçulara büyük saygı duyuyorum